23 Nisan ve iki halkçılık
Deniz Yıldırım
Son Köşe Yazıları

23 Nisan ve iki halkçılık

23.04.2022 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

Gelecek, geçmişin nostaljik tekrarını beklemekle kurulmuyor. Geçen hafta bunu Köy Enstitülerinin kuruluş yıldönümü vesilesiyle kaleme aldığım yazıda açmaya çalıştım. Benzer bir durum, 23 Nisan için de geçerli.

Bugün 23 Nisan. Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun. Dini bayramlar için her kuşakta bir “geçmiş zaman” özlemi vardır; biliriz, duyarız. “Nerede o eski bayramlar” serzenişinde, geniş ailelerin dağılmasına, göçlerle büyüyen mesafelere tepki, birlikteliklere ise hasret saklıdır. Milli bayramlarda ise zaman, daha ziyade gelecek zamanla ilişkilidir. Milli devletler bir yandan kendi tarihsel kopuş süreçlerini takvime bağlar, bir yandan da bunun etrafında oluşan coşkuyu kuşaktan kuşağa aktararak gelecek zamanı, kopuşun ardından başlattığı yeni süreçlerin devamlılığını düşler.

Geçmiş kuşakların 2022 Türkiyesi için düşlediği 23 Nisan böyle miydi? Bu yanıt belki kişiden kişiye değişir. Ancak 23 Nisan’ın milli bayram olarak gönderme yaptığı tarihsel kopuş bakımından bulunduğumuz yerle ilgili genel bir değerlendirme yapmak yine de mümkündür.

23 Nisan 1920, Kurtuluş Savaşı koşullarında vatanın bağımsızlığını sağlayacak siyasal iradenin ve elbette yeni devletin oluşum sürecinin dönüm noktası olarak görülebilir. Dağınık milli kuvvetlerin Ankara’da, bir Milli Meclis altında toplanması ve yine bu çerçevede de saraydan, saltanattan gelmeyeceği açık olan kurtuluşun “yine milletin azim ve kararlılığı ile” sağlanacağı yönündeki anlayışın hâkim kılınması adına bir kırılmadır bu tarih.

23 Nisan Meclisi, tek kişiyle, saraydan bir yönetim anlayışı yerine, meclis hükümeti sistemiyle, yetkiyi milletin seçilmiş temsilcileri eliyle kullanmayı devrimci bir tarzda benimsemiştir. Bu açıdan, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olması anlayışının adım adım yerleştirilmesi, adı konmasa da fiilen bir cumhuriyet düzenine geçilmekte olduğunun kanıtıdır. 

YA BUGÜN?

Bugüne gelirsek. Bugün Türkiye’de halk, egemenliğini temsilcileri aracılığıyla kullanmakta, yine yöneticilerini ve temsilcilerini, adaylık, propaganda, örgütlenme bağlamındaki görünür/görünmez tüm engellemelere rağmen kendisi seçmektedir. Bu anlamda halk egemenliği ilkesinin yönetime gelme/yönetimden ayrılma bağlamında aksayarak da olsa sürdüğünü, iktidarın otoriter heveslerine ve kayyum uygulamalarına rağmen ayakta kalmaya çalıştığını söylemek mümkündür.

Fakat bugün, iktidara gelme ve ayrılma bakımından halk egemenliği ayakta görünse de iki seçim arası geniş zamanda iktidarın kullanılma şekli açıkça otoriterleşmiş; ağırlık tek kişiye, 100 yıl sonra yeniden saraya kaymıştır. Biliyoruz ki Türkiye’nin iki asırlık demokratikleşme tarihi, tek kişilik, otoriter yürütme aygıtının sınırlandırılması ve güçlü bir yasama organı olarak Meclis’in öne çıkarılması yönündeki mücadelenin de tarihidir. Meclis güçlendikçe demokratikleşme, halk egemenliğinin daha geniş bir katılımla sağlanması mümkün olmuş; Meclis zayıflatıldıkça ve yürütmede kuvvetler birliği arayışındaki yapılar güç kazandıkça da otoriterleşme pekişmiştir. Bugün 23 Nisan’da, devlet organları arasındaki ilişkiler ve gücün ayrıcalıklı merkezi dikkate alındığında otoriterleşme ayağının hâkim geldiğini saptamak zor olmayacaktır.

Diğer yandan 23 Nisan 1920 ile başlayan meclisleşme süreci, askeri kurtuluşun siyasal örgütlenmesinin olduğu kadar, programının da inşa edilmesinin önünü açmıştır. Bu anlamda kurtuluşun merkezine aldığı program, başta Mustafa Kemal olmak üzere hemen tüm gruplar açısından Halkçılık Programı’dır. Bu bir yandan, ayrıcalıklı kesimlerin ayrıcalıklarının kaldırılması anlamında bir siyasal halkçılıktır.

Halkçılığın bu siyasal anlamı, demokratikleşme ile de eşleşmektedir. Yusuf Akçura’nın “demokratizm” demesi belki de bundandır. Bunu tamamlayan ise sosyal düzeyde bir halkçılık programı olacaktır. Bu noktada artılarla eksiler, sınıflar geliştikçe, sınıflar mücadelesinin yönüne göre bir çarpışma içinde birbirini dengelemeye çalışmıştır. Yine de Şefik Hüsnü’nün 1920’lerin ikinci yarısında “yapıcı halkçılık” olarak ifade ederek ezilenden, yoksuldan yana bir program gerektiği konusundaki uyarıları, yine Kadrocular’ın 30’ların başındaki önerileri dikkatle okunmalıdır. Bugün ideolojide dini kullanıp rejimde Abdülhamit istibdadına özenenlerin arkalarına yoksul halk sınıflarını alarak genişlemeyi nasıl sağladıklarını anlamanın yolu da Halkçılık Programı’nın başardıklarında değil, sosyal alanda eksik bıraktıklarında aranmalıdır. Ya sosyal bir halkçılık ya da yine halkı dışlayan özelleştirmeci programların egemenliği. Bu 23 Nisan’da muhalefetlerin önündeki açmaz da burasıdır.

Yazarın Son Yazıları

Cumhuriyet’e veda

Cumhuriyet’e veda

Devamını Oku
04.06.2022
‘Koalisyon eşittir kriz’ formülü üzerine

‘Koalisyon eşittir kriz’ formülü üzerine

Devamını Oku
21.05.2022
Geçim siyaseti, aday siyaseti

Geçim siyaseti, aday siyaseti

Devamını Oku
07.05.2022
Hak mücadelesi

Hak mücadelesi

Devamını Oku
30.04.2022
23 Nisan ve iki halkçılık

23 Nisan ve iki halkçılık

Devamını Oku
23.04.2022
Enstitülü kuşak ve gelecek zaman

Enstitülü kuşak ve gelecek zaman

Devamını Oku
16.04.2022
‘Sonra hayat devam etti’

‘Sonra hayat devam etti’

Devamını Oku
02.04.2022
Değer mi hiç?

Değer mi hiç?

Devamını Oku
26.03.2022
Savaş ve siyaset

Savaş ve siyaset

Devamını Oku
19.03.2022
Transit

Transit

Devamını Oku
12.03.2022
Savaş (05 Mart 2022)

Savaş

Devamını Oku
05.03.2022
Ukrayna

Ukrayna

Devamını Oku
26.02.2022
Cemre düştü

Cemre düştü

Devamını Oku
23.02.2022
İttifaklar, temsiller ve adlandırmalar

İttifaklar, temsiller ve adlandırmalar

Devamını Oku
16.02.2022
Güneşli Pazartesiler

Güneşli Pazartesiler

Devamını Oku
12.02.2022
En uzun gece

En uzun gece

Devamını Oku
09.02.2022
Çatlak

Çatlak

Devamını Oku
05.02.2022
Rejimin yeni aşaması

Rejimin yeni aşaması

Devamını Oku
02.02.2022
Borç

Borç

Devamını Oku
29.01.2022
‘Siyasetin sonu’

‘Siyasetin sonu’

Devamını Oku
19.01.2022
Ahlat Ağacı’nın borç toplumu

Ahlat Ağacı’nın borç toplumu

Devamını Oku
15.01.2022
Kişiselleşme değil ortak çözüm programı

Kişiselleşme değil ortak çözüm programı

Devamını Oku
12.01.2022
Deli İbram Divanı

Deli İbram Divanı

Devamını Oku
08.01.2022
İki ülkeden Türkiye’ye

İki ülkeden Türkiye’ye

Devamını Oku
05.01.2022
Boric’den Babiš’e, Şili’den Çekya’ya

Boric’den Babiš’e, Şili’den Çekya’ya

Devamını Oku
29.12.2021
Kâğıt

Kâğıt

Devamını Oku
25.12.2021
Geçim ve seçim: Şili dersleri

Geçim ve seçim: Şili dersleri

Devamını Oku
22.12.2021
Tatar Çölü’nden Tatar Ramazan’a

Tatar Çölü’nden Tatar Ramazan’a

Devamını Oku
18.12.2021
Yeni model

Yeni model

Devamını Oku
15.12.2021
Joker

Joker

Devamını Oku
11.12.2021
Milli Görüş partileri

Milli Görüş partileri

Devamını Oku
08.12.2021
Drogolaşma ve Don Kişotlaşma

Drogolaşma ve Don Kişotlaşma

Devamını Oku
04.12.2021
Birincil ittifak

Birincil ittifak

Devamını Oku
01.12.2021
Oblomov’dan Don Kişot’a

Oblomov’dan Don Kişot’a

Devamını Oku
27.11.2021
‘Yoksulluk Kader Olamaz’

‘Yoksulluk Kader Olamaz’

Devamını Oku
24.11.2021
Labirent

Bir intiharın genel provası

Devamını Oku
20.11.2021
Akışına bırakmak

Akışına bırakmak

Devamını Oku
17.11.2021
Kalabalığa kaçış

Kalabalığa kaçış

Devamını Oku
13.11.2021
Yeni kamuculuk ve kooperatifler

Yeni kamuculuk ve kooperatifler

Devamını Oku
10.11.2021
Truman kaçışı

Truman kaçışı

Devamını Oku
30.10.2021