Der Stürmer, Nazi hareketine destek veren bir gazeteydi. Parti ve dolayısıyla devlet destekliydi. Gazete o kadar pespayeydi ki partinin önemli isimlerinden Göring, kendi sorumluluğundaki birimlere sokmuyordu.
Birçok Nazi bile gazetenin yalanlarına, ahmakça üslubuna ve seviyesizliğine katlanamıyordu. Buna rağmen Der Stürmer’in ilkelliğinden faydalanılabileceğini düşünen birileri vardı. Bunların başında ise Hitler geliyordu.
Hitler’e göre “sokaktaki adama” etki eden bir yayındı ve gazetenin hizmetleri çoktu.
Hitler, yalanın en zavallı halinin nasıl işe yarayabileceğini, hayali düşmanlar yaratıp kitlesini o yalanlara karşı nasıl kenetleyebileceğini görmüştü. Varsın Nazilerin arasında dahi gazeteden iğrenenler çıksın.
Amaç totalitarizm olunca bütün yollar mubahtı. Hitler’in aslında ayaktakımı olarak gördüğü toplum kesimlerini yalan bombardımanıyla kendi tarafına çekmesi gerekiyordu. İçlerinde bulundukları buhranın sorumlusunun Hitler’in düşmanları olduğuna inandırılmaları şarttı. Bunu da yalansız, hilesiz ve sakince yapmanın yolu olmadığından adı “Atılgan” anlamına gelen bir gazeteye ihtiyaç vardı.
Kutsal bir misyonunuz olduğuna kendinizi ikna etmiş ve herkesin size düşman olduğu fikrindeyseniz kendinize alternatif bir gerçeklik yaratmak zorundasınız.
Var olan gerçekliğe sığamayacak kadar şişen ego kendine bir koza örmeli. O koza ise ilmek ilmek yalandan oluşmalı.
Öylesine büyük olmalı ki koza içine bütün memleketi alsın. Hatta mümkünse dünyanın bir kısmını da...
Bu sebeple yalanlar da ne kadar büyük olursa o kadar iyi.
Hitler benzetmeleri kötüdür. Devasa bir şeytanlık figürü olarak hafızalara kazındığı için onunla mukayese edilen neredeyse herkes temize çıkar.
Gelgelelim bu kendinden geçen liderlerin kendilerine ve böylece memleketlerinin başına ördükleri yalan kozaları olduğunu değiştirmez.
Bush, kutsal bir misyonu olduğuna inanıyordu. Irak’ta toplu imha silahları olduğu yalanıyla savaşına genişçe bir koalisyon bulabildi.
Yani Der Stürmer’ler ya da yalan taktikleri Hitler dönemine özgü değil.
Kabataş meselesinde iktidar medyasının canhıraş bir şekilde aynı basit kelime oyunundan başlıkla birbirinden manasız yazılarla tek ses olması boşuna değil.
O yalana muhtaçlar.
Sarayında yalnız kalan Erdoğan’ın yalnızlık korkusunu yenmesi için sürekli konuşması gerek. Bazıları da onun sesine yankı olmalı ki yalnızlık korkusunu yensin.
Neticede devasa bir saraya çekilmiş ve yanına Yiğit Bulut’u almış, kendi MİT başkanından kendi Merkez Bankası başkanına kadar herkesten korkan birinden bahsediyoruz.
En pespaye yalan köpürtülmeli ki toplum kamplaştırılmalı. Kamplaşan toplumun büyükçe bir kesimi de reisin ardında toplanmalı.
Erdoğan giderse onunla beraber kaybolacağını bilenlerin hep beraber aynı başlıkla aynı yalanı ısıtmalarını anlamak güç değil.
Bir yalan yoklamasında ellerini kaldırıp “burada” dediler.
Zavallı bir yalan haricinde sarılacak bir dostu kalmayanların birlikteliğini izliyoruz. Gerçeğin çelik soğuğundan korunmak için birbirlerine sığınıp yalanlarından yaktıkları ateşle ısınıyorlar.
Nafile çabadır ve fakat izlemesi acıklı olsa da az biraz eğlencelidir.
Devam etsinler. Tedavi edemedikleri yaralarını kaşıyarak daha da açsınlar.
Diliniz Kaba Vicdanınız Taş
Yazarın Son Yazıları
Tutuklu yargı
Ete doyan vatandaş balığa yöneliyor
Kimiz biz?
Trump gidiyor mu?
Milli birlik
Gemi ve kaptan
Yazık ettiniz efendiler
Krizin faturası
Trump, Erdoğan, Brunson
Brunson meselesi
Yapalım yargıda şeyini...
Orta ve Doğu Avrupa’yı gezerken
Anayasa yok
Afrika tipi başkanlık
Muhalefet partilerinin hali
Yılgınlık
Soylu ne yapıyor?
Nasıl olacak?
Demokrasi. Şimdi!
Büyük uzlaşmaya doğru
Bir hafta kala
Az kaldı
İhtimaller
Adayı alkışlamak
En tuhaf seçim
Akıldışı
Nedir bu ‘senaryo’?
Gençlik Bayramı
Tekme
Seçime damgasını vuranlar
Bir umut
T A M A M derken
Sıkıcı manifesto
Devlet imkânı
100 bin imza?
Teşhis ve tedavi
İlk tur, ikinci tur
Biraz dinlen
Geçmişin Türkiye’sinin erken seçimi
Cin şişeden çıktı