Yeni Ortadoğu’da... (1)

09 Mart 2015 Pazartesi

Plana göre, AKP Türkiyesi “stratejik derinliği” sayesinde, tüm komşularıyla sorunlarını çözecek, “sıfır sorun” durumuna ulaşacaktı. AKP Türkiyesi ılımlı-demokratik bir Müslüman ülke olarak, Ortadoğu’nun, Osmanlı İmparatorluğu topraklarında, örnek oluşturan, düzen getiren, uluslararası hegemona dayanarak güç yansıtabilen bir lider ülke olacaktı. AKP Türkiyesi bölgede başlayan değişime aktif olarak katılan, yalnızca ABD’nin boşalttığı yeri dolduran bir bölge gücü değil, aynı zamanda, oyun kurucu, yükselen bir dünya gücü olacaktı.
Ama şimdi, Suriye iç savaşı El Nusra ve IŞİD gibi canavarları doğurduktan, Esad rejimi, AKP Türkiyesi’nin beklentilerinin aksine, birkaç ay içinde düşmeyip, kalıcılığını kanıtladıktan, “Gezi olayı” ve hükümetin tepkisi tüm dünyanın bakışlarını Türkiye üzerine çektikten sonra, karşımızda başka bir Türkiye imajı var: Bir taraftan dış politikası iflas etmiş dostlarını kaybetmiş bir Türkiye (Financial Times, 03/03/15), diğer taraftan, Cumhuriyetini bir polis devletine dönüştürmeye (Al Jazeera, 26/02/15; Deutsche Welle, 28/02), hatta Osmanlı devlet ve kültür düzenini restore etmeye çabalayan bir Türkiye.
Bölgede demokratikleşmeye, Batı ile ilişkilerini geliştirmeye, yükselen, “Osmanlı topraklarında” etkisini artırmaya başlayan bir ülke var. Bu, Türkiye değil, Osmanlı İmparatorluğu’nun en eski rakibi İran...

İran hegemonyası mı?
ABD’nin P5+1 grubu (ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa, Almanya) aracılığıyla İran’ın atom bombası yapmasını önleyecek bir anlaşma yapma çabaları 30 Mart’ta bir sonuç verecek. Anlaşma imzalanırsa, İran’ın nükleer enerji programı bugün (bomba yapma kapasitesinden bir yıl uzakta) olduğu noktada 10 yıl için dondurulacak. İran’ın atom bombası yapmasını engellemek için uygulanan yaptırımlar kalkacak (daha önceki yaptırımlar kalkmıyor); ilk beş yılın sonunda P5+1 grubu durumu yeniden gözden geçirecek. On yıl sonrası ise şimdilik meçhul.
İran’la bir anlaşma imzalama olasılığı, İsrail ve ABD’deki muhafazakâr kanadın yanı sıra, bölgedeki Sünni Arap ülkelerini de korkutuyor.
Geçen hafta İsrail Başbakanı Netanyahu, Amerika’daki liberal Yahudileri ve Demokratları yabancılaştırmak, ABD-İsrail ilişkilerini zedelemek pahasına, ABD Kongresi’nde bu anlaşmaya karşı bir konuşma yaptı; anlaşmanın İran’ı atom bombası yapma amacından caydırmayacağını savundu ama, birçok yorumcuya göre savaştan başka bir yere çıkacak, gerçekçi bir öneri sunamadı.
Geçen haftanın jeopolitik tartışmalarına da, Natenyahu’nun konuşması, İran’a yönelik bir saldırı olasılığında İsrail ile aynı çizgide (saldırıyı İsrail’in yapması koşuluyla tabii) buluşmaktan çekinmeyen Sünni Arap ülkelerinin yakınmaları, şekillenmekte olan bu garip yakınlaşmanın arkasındaki “yükselen Iran hegemonyası” konusu egemen oldu.
Netanyahu, İran’ın atom bombası yapmasından, ABD’nin de bunu kabullenmeye hazırlanıyor olmasından korkuyor. Bu korkuların ne kadar samimi olduğunu bilmek zor. İsrail’de bile birçok yorumcu, Netanyahu’nun ABD Kongresi’ndeki konuşmasının “güvenlikçi şahin” imajını parlatarak, İsrail seçimlerinde şansını artırmak için yapılan “sinik” bir jest olduğunu düşünüyor. MOSSAD’ın önceki şefi de Netanyahu’nun konuşması için “bull shit” (anlamsız boş laf) demiş (Times of Israel, 5/03/15). Elinde 200 nükleer bomba, bunlarla istediği yeri vuracak teknoloji, etkili bir füze savunma sistemi olan İsrail’in İran’dan bu kadar korkması çok mantıklı değil.
Sünni Arap krallıklarının konumu ise İsrail’inkinden farklı; korkuları temelsiz değil... (Yarın devam ediyorum...)  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları