Medyada korku çağı

05 Ekim 2015 Pazartesi

Türkiye’de medyanın haline ilişkin küçücük bir saptama: İki ay önce Alman Stern dergisinden, “Türkiye’de basın özgürlüğü” konusunda bir yazı istediler; yazdım.
Derginin yayın yönetmeni Christian Krug, yazımın yayımlandığı sayıdaki “Editoryal” sütununda şöyle yazmış:
Stern’de yabancı gazetecilerden makaleler yayımlamak yeni yaptığımız bir şey değil. Fakat Cumhuriyet’in Yayın Yönetmeni’nden aldığımız yazıda başımıza gelen, bizi çok şaşırttı: Yazıyı çevirmesi için yolladığımız tercüman, bu yazının bilgisayarında kayıtlı olmasından bile çekindiği için çeviri isteğimizi reddetti. Bu, Türkiye’de devletin birçok insanı nasıl sindirdiğinin en iyi göstergesi… Bu durum onları, ‘Fazla öne çıkmasam daha iyi’ diye düşünmeye sevk ediyor.

Özgür basın susturulamaz
Çevirmenin korkusu ve Stern’in tek paragraflık saptaması, Türkiye’de medyanın durumunu, benim uzun yazımdan çok daha iyi yansıtıyordu.
Neyse ki basında herkes, “Öne çıkmasam iyi olur” ürkekliğinde değil. “İnadına ve asıl şimdi gazetecilik” diyenlerle yan yana, omuz omuza yürüdük cumartesi günü…
Hürriyet’in vandallarca, Dicle Haber Ajansı’nın polisçe basılmasına, iktidar ve tetikçileri tarafından hedef gösterilen Ahmet Hakan’ın dövülmesine tepkimizi, “Özgür basın susturulamaz” diyerek gösterdik.
Akşam gazetesinin Ahmet Hakan’ın saldırganlarının HDP’li olduğunu yazdığı gün, Cumhuriyet, Kemal Göktaş’ın imzasıyla “AKP’li çıktılar” manşetini attı.
Ertesi gün bizim haberimiz doğrulandı.
Saldırıyı demeçleriyle, yazılarıyla, mesajlarıyla tahrik edenleri de sergiledik o gün… Bu listedeki Cem Küçük de ifadeye çağrıldı.

Kınamak çok mu zor?
Ancak dün Cumhurbaşkanı Erdoğan, suçu kendi kışkırtıcı dilinde ve bu dilin tahrik ettiklerinde arayacağı yerde, neredeyse Ahmet Hakan’a yıktı: “Başka köşe yazarlarını lanetleyen yazılardan kaçınsın” diyerek adeta gerekçe üretti.
Kınıyorum” demeye dili varmayan, onun yerine şiddete bahane bulan bu yaklaşım, ancak saldırganları cesaretlendirir.
Biz buna rağmen yine korkmadan yazmaya, konuşmaya, yürümeye devam edeceğiz.

Barış haberciliği
Bir süredir çok konuşulan ve ihtiyacı hissedilen bir kavram “barış haberciliği…”
Diğeri kolay; savaşı kışkırtmanın getirisi de büyük üstelik;
savaş boyası sürünen gazetelerin hem sırtı sıvazlanır hem satışı artar.
Biz, tırmanan şiddeti ve yüreğimizi yakan şehit cenazelerini görmezden gelmeden, barıştan yana tavrımızı korumak, barışa dair haberciliğimizi sürdürmek kararlılığındayız.
O yüzden, evlatlarını yitirmiş ana babaların, oğullarının cenazelerinden yükselen “Yeter” çığlığına en geniş yeri açan gazeteyiz.
Altan Tan’ın Selin Ongun’a verdiği söyleşideki “Yakarak, yıkarak barış gelmez” demeci de, Selahattin Demirtaş’ın Kandil’e “kanlı eller” vurgulu “Gandhi’li mesaj”ı da barıştan yana tavrımızın manşetleriydi.

Kemal Göktaş
Bu vesileyle Cumhuriyet’in yeni transferi Kemal Göktaş’ın Roboski katliamına ilişkin haberlerini de hatırlatmalı.
Katliamın nasıl MİT’in yanlış istihbaratıyla tetiklenip Genelkurmay’ın yanlış kararıyla uygulamaya konduğunu belgeleyen Kemal, bu hatalar zincirini yargının da nasıl “kaçınılmaz hata” diyerek örtbas ettiğini gözler önüne serdi.
Bu kadar bulguyla, 34 cana mal olan bu dosyanın kapanamayacağını biliyoruz. Kemal Göktaş’ı, skandalı aydınlatan haberlerinden dolayı kutluyoruz.

‘Hayal mahsulü’ mü?
Son zamanlarda gazetemizde çok sayıda düzeltme okuyorsunuz. Bunlar mahkeme aracılığıyla gelen, yayımlamak zorunda olduğumuz kararlar… Ama tekzibe zorlandığımız çoğu haberimizin doğruluğundan eminiz. O yüzden de hukuki mecburiyet gereği düzeltmeyi yayımlarken, hemen yanında haberimizi savunan verileri de sunuyoruz. Muhabirlerimizin arkasında duruyoruz.
Bazen de düzeltme, mahkeme kanalından değil, resmi ağızlardan geliyor. Geçen gün AKP sözcüsü Ömer Çelik, 1 Ekim tarihli manşetimizi yazılı bir açıklamayla yalanladı.
O günkü Cumhuriyet, “Aileme dokunma” başlığını taşıyordu.
Ankara Temsilcimiz Erdem Gül, AKP-CHP koalisyon pazarlıkları sırasında Erdoğan’ın dolaylı olarak Kılıçdaroğlu’na “Bana ve aileme dokunmama güvencesi ver” mesajı ilettiğini yazmıştı. Mesajı Köşk sözcüsü İbrahim Kalın iletmiş, CHP lideri de basına kapalı bir toplantıda milletvekillerine söylemişti.
Çelik, bu haberin “Tamamen gerçekdışı ve hayal mahsulü” olduğunu söyledi.
Önce şunu belirletelim:
Bu gazetede, siyasi, ekonomik ya da başkaca herhangi bir amaç, çıkar uğruna gerçek olmayan haber, yorum, yayın yapılmaz; dayanağı olmayan bilgi yayımlanmaz, sırf birilerine zarar versin diye gerçekte var olmayan şeyler olmuş gibi gösterilmez, bu ilkeyi ihlal eden bir gazeteci olursa da bu gazetede barındırılmaz. Bu tutumumuzdan ödün vermeyiz.
Bunu hatırlattıktan sonra Sayın Çelik’e küçük bir tavsiyemiz olsun:
İşin aslını Kılıçdaroğlu’na sorsun.
Hepinize iyi haftalar!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları