Olaylar Ve Görüşler

Hakikat kimsesiz değildir!

04 Aralık 2015 Cuma

Son on üç yılda giderek artan ölçüde, gazetecilerin mesleki kimliklerinin erozyona uğradığı bir ortamda, Prof. Dr. Çiler Dursun, 26 Kasım’da tutuklanan gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül'e hitaben bir mektup kaleme aldı.

“Sizlerin beklentisi elbette çoktur ama benim sizden beklentim şu: Hakikat dilsiz değildir, hakikat kimsesiz de değildir. Hakikatin kimsesi olacaksınız. Hakikatin dili olacaksınız. Vicdanı satın alınması zor medya çalışanları olmanızı istiyoruz. Herkesin fiyatının olduğunun düşünüldüğü bir ülkede, sizin hiçbir rakama denk gelmeyen bir duruşunuz olmalı.”
İki ay kadar önce, İletişim Fakültemizin açılış günü konuşmamda böyle demiştim öğrencilerimize. Yeni başlıyorlardı gazetecilik eğitimine. Heyecanlıydılar. Gazetecilik yapıp yapamayacakları, yapabileceklerse bunun nasıl bir gazetecilik olacağıyla ilgili kafalarında onlarca soruyla gelmişlerdi. Bilgi, yetkinlik, donanım onlara zaten bölümün kazandıracağı şeylerdi. Asıl cesaretin, bu mesleğin bir bileşeni olarak aşılanması gerekiyordu.

Hakikatin kimsesi olmak
Çünkü bu ülke, gazeteciliğin geç başladığı, düşünce ve ifade özgürlüğünün alanının belirli dönemlerde olağanüstü daraltıldığı, basın özgürlüğü mücadelelerinin sadece gazetecilerin uğraşı olduğunun zannedildiği bir geçmişe sahipti. Eminim siz gazeteciliğin bu şanlı ve kanlı tarihini de biliyorsunuz. Maksadım size “daha kötü günler de vardı, dayanın” demek değil. Sizin tutuklanmanızın gölgesinde, gazeteciliğin ne olduğunu cümle âleme ilan etmek: Gazetecilik, hakikatin kimsesi olmak işidir. Gazetecilik, güçlünün konuşulmasını, düşünülmesini istemediklerini, gücün uygulandığı kitlelere konuşulur ve düşünülür kılma işidir. Dilsizleştirilmeye çalışılan toplumun, dili ve sözü olarak, onun adına yasal ve yasa dışı bütün erklerin yapıp etmelerini sorguya çekme işidir. Gazetecilik, gerçekliğin sınıfa, ırka, dine, cinsiyete dayalı erk sahipleri tarafından türlü türlü kurulma biçimlerini, toplumun gözü önünde deşifre etme işidir. Gazeteci, devletin ideolojik aygıtı değil, toplumun genel çıkarının ve yararının savunucusu olması gerekendir. Son on üç yılda giderek artan ölçüde, gazetecinin mesleki kimliği erozyona uğradı. Buna en yakından sizler tanıklık ettiniz.
Türedi bir gazeteci tipi çıktı ki evlere şenlik! Ama gülemiyoruz çünkü gerçekliğin kurulmasında daima güç sahiplerinin lehine, toplumsalın aleyhine konumlanıyorlar. Bunlar, yanlış olan her şeyin değirmenine üstelik kişisel çıkarları uğuna su taşıyıp duruyorlar. Muhakkak bilinen ya da bilinmeyen bir “fiyatı” var yazdıklarının. Siyasal iktidarın her edimini, toplum adına gözleme, izleme ve gerektiğinde sorguya çekme sorumluluğunu bırakıyorlar. Haberi, bile bile öldürüyorlar. Hakikati dolaşıma sokmaya çabalayan gazetecilerin işsiz kalmasına, tutuklanmasına, öldürülmesine alkış tutuyorlar. Bize de sormak düşüyor o zaman: Kimsiniz siz?

Şeref madalyası
Tuhaftır, gazetecilerin, ifade ve düşünce özgürlüğü için mücadele edenlerin kâh vurulmuş haliyle yolda uzanmış, kâh adliye koridorunda hakkındaki hükmü beklerken ayakkabılarının tabanının görüldüğü her fotoğrafı, Türkiye’nin durumunun bir göstergesi olarak okuyorum: Tabanı sağlam olanların dünyası ile tabansızların dünyası karşı karşıya geliyor ülkede. Ayakkabıları eskimiş de olsa tabanı sağlamların yürekliliği, korku dağlarının kendilerini beklediği tabansızlarda yok.
Özgürlükle, canla, sağlıkla bedel ödemek, söylediğiniz gibi bu ülkede öteden beri bir şeref madalyasıdır. Hakikatin kimsesi olanların ancak takabileceği bir madalya. Hiç kuşkunuz olmasın, gazetecilik öğrencileri, sizlerin gazeteci olarak duruşunuzdan, cesaretinizden, habercilik anlayışınızdan çok şey öğreniyorlar şu anda. Bizlerin derslerde saatlerce anlatmakla kazandıramayacağımız bir şeyi: Hakikate ilişkin gazeteci sorumluluğunun yürekli ve tabanlı olmayı gerektirdiğini.
Hakikat kimsesiz ve dilsiz kalmamalıdır ki, toplum geleceğine yön verebilsin. Bu iradeyi topluma kazandırmak, gazetecinin sorumluluğudur. Sizlerin haberciliğinizle bundan sonra da üstleneceğinizden emin olduğumuz bir sorumluluk. Eminiz, çünkü gazetecinin hakikatin “ajanı” değil ama faili olduğunu ve öyle kalmak zorundalığını en iyi bilenlerdensiniz.

Prof. Dr. ÇİLER DURSUN
Ankara Üniv. İletişim Fak. Gazetecilik Bölüm Başkanı

 

Ifade özgürlüğü kültürü

Aydınlanma çağının öncülerinden olan Montesquieu özgürlük hakkında, “Bu kelime kadar çeşitli anlam verilmiş, onun kadar insan kafasını çeşitli şekillerde yormuş başka bir kelime yoktur” yorumunu yaparak özgürlüğü tanımlamadaki zorluğa işaret eder.
Güçlü bir devlet, özgürlüklerin kullanılması adına önemli bir gereklilik olmasına rağmen, aynı devlet, yanlış kişilerin yönetiminde, gittikçe özgürlükler aleyhine büyüyen bir tehdit olabilmektedir. Doğru düşünebilmenin asgari ölçülerini kazanamayan, yeterli eğitim ve öğretimi alamayan, sınamadan, kuşku duymadan doğruluğunu kabul ettiği, dogmalara bağlı, ön yargılarının tutsağı olan kişilerde düşünebilme yeteneği sınırlıdır. Belirli bir konuda yeterli bilgi edinmeden, karşı görüşü dinlemeden edinilen olumlu ya da olumsuz kanı, insanın kendi isteğiyle meydana getirdiği düşünsel bir sınırdır.

İfade özgürlüğü
Kişilerin bilgi ve haberlere ulaşabilmesi, düşünme eylemi ile bir fikre varabilmesi ve bu fikirleri medya araçlarından yararlanarak aktarabilmelerinin serbestçe yapılabilmesi anlamına gelen ifade özgürlüğü; bilgi edinme, düşünme, düşünce ve din özgürlüğü ile düşünceyi ifade özgürlüğünü kapsayıcı bir anlama sahiptir. Kitle iletişim organları aracılığı ile yönetimler üzerinde yapılan eleştiriler, aydın bir kamuoyu oluşturmakta ve hükümetlerin ihmalleri ve eksikliklerini giderici bir rol üstlenmektedir.

Dündar’ın savunması
Basın ve ifade özgürlüklerinin çerçevesinde Can Dündar’ın İstanbul 7. Sulh Ceza Hâkimliği’nde yaptığı savunmada: “Ülkenin istihbarat teşkilatı kendi görev tanımında olmayan bir silah nakli gerçekleştiriyordu. Yani suç işliyordu. Bu, ulusal hukukta da suç uluslararası hukukta da suç. Ben ülkemin milli menfaatlerinin yalan söylemekten geçtiğine inanmıyorum. Ben bu halkın milli menfaatlerinin istihbarat teşkilatının kanun dışı silah ve insan ticaretinde olduğuna inanmıyorum. Hiçbir suç gizli damgasıyla örtbas edilemez ve devlet yurttaşına yalan söyleyerek adil bir devlet olamaz” ifadesi, toplumsal özgürlükler noktasından geri dönüşün de tespitidir.
AİHS’nin 10. maddesi ile güvence altına alınan ifade özgürlüğü konusunda verdiği kararları ile AİHM, bütün dünya adına adeta bir ifade özgürlüğü kültürü oluşturdu. Mahkemenin süregelen kararlarına göre, çoğulcu demokratik toplumlarda hükümetin eylem ve ihmalleri sadece parlamento ve yargının değil, basın ve kamuoyunun da yakın denetimine tabidir. Bu anlamda ifade özgürlüğü, her türlü inanç ve fikrin serbestçe tartışılabildiği demokratik bir toplumun temelini oluşturmaktadır.

Bilgiye ulaşmak
Kişinin değişik fikirleri tahlil ederek belli yargılara ulaşabilmesi için öncelikle bu fikirlerin aktarıldığı bilgi kaynaklarına serbestçe ulaşabilmesi ve bunlardan yararlanabilmesi gerekmektedir. Gizlilik ve dışa kapalılık esasına dayalı devletlerde, yönetim kamuya kapalı olduğundan, idare edenler uyguladıkları eylem ve işlemlerin gerekçelerini açıklama gibi bir kaygıya sahip değillerdir.
Bu nedenle halkın idareye olan güveni çok zayıftır. Böylesi bir yapıda devlet, her istediğini istediği zamanda yapabilme iktidarını kendinde gören devasa bir organizasyon gibidir. Unutulmamalıdır ki, basın özgürlüğü demokratik toplumun vazgeçilmez unsurlarından biridir. Özgür bir basın ancak kendisine yüklenen haber verme, denetleme, kamuoyu oluşturma gibi görevleri yerine getirebilir.

BAYRAM SARI 
Yazar



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları