ABD’de gelecek yıl yapılacak olan başkanlık seçimleri için muhafazakâr Cumhuriyetçi Parti’deki adaylar arasındaki yarışı “emlak kralı” Donald Trump, Müslüman ve mülteci karşıtı aşağılayıcı söylemi ile büyük farkla önde götürüyor.
Trump’ın sağdaki seçmen için cazibesi, Paris ve ABD’nin San Bernardino kentinde IŞİD adına gerçekleştirilen son katliamlarla iyice artmışa benziyor. Trump’ın ülkedeki Müslümanların fişlenmesi ve gelecek olan Müslümanların sınırda engellenmesi için yaptığı çağrılar, İslam âleminde infial yaratmış olsa da, sokaktaki birçok Amerikalının kulağına hoş geliyor.
Trump’ı bu konularda destekleyenlerin kötü niyetten ziyade korkudan hareket ettikleri malum. “Kuru kitlelerin” ekonomik ve güvenlik endişeleri söz konusu olduğunda, demokrasi adına kurulan sandıklardan kimlerin çıkabileceğini tarihten biliyoruz.
“Kitleleri suçlamak” elbette ki anlamsızdır. Buna karşın kitlelerin korkularını ve endişelerini kendi siyasi çıkarları için sermaye olarak kullananları suçlamak her zaman mümkün, hatta şarttır. Trump da bu kategoriye düşenlerdendir.
Amerika’da siyahilere karşı ırkçılığın dorukta olduğu 1960’lı yıllarda ünlü Amerikalı şarkıcı Frank Sinatra’nın dediği gibi,“Hiçbir çocuk önyargılı doğmaz. Önyargı, cehaletin beslenerek büyütülen nadir türlerinden biridir”. Trump gibilere bakınca insan bunu daha iyi anlıyor.
Trump başkan seçilecek olursa ki bu dünyada her türlü garabet mümkün
o zaman atmak isteyeceği ayrımcı ve olumsuz adımlar için sarılacağı “çoğunlukçu argümanı” tahmin etmek de zor değil. İçeriden ve dışarıdan gelecek eleştiriler karşısında “Sandık kutsaldır. Ben kazandım ve herkes buna saygı göstermek zorundadır” diyecektir.
Bunu diğer Cumhuriyetçi adaylarla televizyonda yaptığı açık tartışmalardan biliyoruz. Rakiplerinin sözleri karşısında ne zaman zorda kalsa, “sen kamu yoklamalarındaki yerime bak, gerisi hikâye” türünden amiyane ve saldırgan ifadeler kullanıyor.
İslam âleminde Trump’ın sözlerine bakanlar arasında kuşkusuz, “Ne derse desin Batı’da demokrasi kültürü çoğulculuğa dayanır. O da sonunda Müslümanlara saygı göstermek zorunda kalacaktır” diye düşünenler vardır.
Fakat Trump savunduğu konularda kolay pozisyon değiştirmeyecektir. Onu sonunda “terbiye edecek” olan şey ülkesindeki yönetim şeklidir. Uygar dünyada demokrasiden başka bir yönetim seçeneği elbette ki yok. “Demokrasiyi” en kaba anlamıyla kabul ettiğimizde de, “dağdaki çobanın oyu” da herkesin oyu kadar geçerlidir.
Fakat gelişmiş demokrasilerin kuralları var. “Seçilen istediğini yapar” anlayışı geçerli değildir. Amerikan başkanlık sistemindeki denge ve kontrol mekanizmaları bunun için 228 yıl önce anayasaya konmuştur. Yönetim, birbirinden bağımız olan güçlü yasama, yürütme ve yargı organları arasında bunun için dağıtılmıştır.
Watergate skandalından sonra Richard Nixon bu sistem yüzünden başkanlığını bırakmak zorunda kalmıştı. Nixon, “Beni halk seçti ve ancak halk gönderebilir” argümanına sarılamadı. İstifasından sonra yargılanmaktan ise yerine gelen başkan Gerald Ford’un hâlâ tartışma yaratan affı yüzünden kurtulmuştu.
Bu “denge-kontrol mekanizmasının” etkisini göstermesi belli anayasal süreçlerden geçilmesini gerektireceği, bu da zaman alacağı için Trump’ın başkan seçilmesi sadece İslam âlemi için değil, dünya için yine de hayırlı olmayacak.
Fransızlar, Paris saldırısından sonra Müslümanlara duydukları kızgınlığa rağmen, Trump’tan çok farklı düşünmeyen aşırı sağcı Marine Le Pen’e karşı geçen günlerde yapılan yerel seçimlerde nasıl -“güdülerine” değil “akıllarına” dayanarak- set çektilerse, Amerikalıların da sonunda bunu yapacaklarını ummaktan başka çare yok.
Bu konuda bahse girilecekse, Amerikalıları iyi kötü tanımış biri olarak, Trump’ın seçimleri kaybedeceğini düşünenlerdenim.
Amerika’daki Donald Trump vakıası
Yazarın Son Yazıları
Kahraman’ın sözleri yararlı oldu
Gül’ün adı niçin yok?
Dış politikada demagojiye devam...
Çağdaşlık treni kaçıyor
Erdoğan’ın istediği sonucu alması zor görünüyor
Batı'nın tonu giderek sertleşiyor
Türkler Preet Bharara’yı niçin bu kadar çok seviyor?
Akılcı perspektiflerin kaçınılmaz zorunluluğu
Erdoğan’ın ABD ziyareti
Erdoğan’a diplomatik ‘mukabele-i bilmisil’
Erdoğan sevmese de diplomasi kuralları değişmez
Belçika’yı topa tutarken kendi zafiyetlerimizi unutmayalım
Ülkenin gidişatı hiç de parlak değil
Anlaşmayı ciddi zorluklar bekliyor
Liderler ‘yıkım senaryolarından’ medet ummamalı
Gün elbirliği ile çözüm arama günüdür
Mülteci anlaşmasının ‘getirisi’ ve ‘götürüsü’
Davutoğlu’nun İran ziyareti...
PYD’nin durumu sanıldığı kadar sağlam görünmüyor
Gerçek gazetecilere karşı yürütülen algı operasyonu
Yoksa AKP Sünni Araplara güvenmiyor mu?
Etrafımızdaki çember daralıyor
Ortadoğu bataklığına sürüklenmemeliyiz
Umarız ‘büyüklerimiz’ ne yaptıklarını biliyorlar
AKP’nin Türkiye için yarattığı Suriye hezimeti
Suriye gerçeğini ‘Eyli meyli’ çıkışlarla anlamak mümkün değil
Erdoğan'a sitemden başka seçenek kalmadı
Rusya ile çatışma olasılığı yabana atılamaz
Türkiye’nin PYD baş ağrısı bitmiş değil
Türkiye’nin PYD sınavı
Biden ziyareti anlaşmazlıkların altını çizdi
Davutoğlu’nu dinleyen var mı?
Davutoğlu’nun çıktığı Avrupa turunun arka planı
‘Akıllı dış politikanın’ kaçınılmaz önemi
AKP ‘coğrafyanın intikamı’ ile tanışıyor
Türkiye adına kim konuşuyor?
Türkiye Cumhuriyeti’nin içine düşürüldüğü vahim durum
Dış politikada zor bir yıl bekliyor bizi
Bölge yeniden şekillenirken Türkiye’nin rolü ne olacak?
Amerika’daki Donald Trump vakıası