Çiğdem Toker

Batsın ikiyüzlü ahlakınız

28 Mart 2016 Pazartesi

Yetişkin bir erkeğin, bir çocuğa tecavüz etmesi, çocuk için ömrü boyunca onulması güç bir vahşet; kendini insan olarak tarif eden herkes için öğrenmesi bile zulüm, tecavüz eden mahluk bakımından yasalardaki en ağır ceza verilse bile, adaletin sağlanmış olmayacağı aşağılık bir suçtur.
Yetişkin bir erkeğin 45 çocuğa, iki yıl süresince tecavüz etmesi, sizi sizden alması, soluksuz bırakması, nutkunuzun tutulmasına yol açması, uzun süre bir cümle kuramayacak hale getirmesi, sonrasında da insanlık adına, bağırarak dur denilmesini gerektiren bir durumdur.
Yetişkin erkek, bir “öğretmen”; mağdur çocuklar, onun öğrencileri; iki yıl süren vahşetin mekânı da “eğitim” kurumuysa eğer; dur demenin de ötesine geçerek sistemin sorgulanmasının gerektiği bir eşikteyiz demektir.

*** 

Yani biz öyle sanıyoruz.
Biz” derken de olur a bağıra çağıra keskinleştirdiğiniz kutuplaşmanın bir kutubu olarak görüyorsunuzdur:
Bir çocuğun gülüşünü, sağlığını, yaşama sevincini bir çocuğun her şeyin önüne koyanlar olarak, “biz”den söz ediyorum.
O “biz” sanıyor ki:
Bir eğitim kurumunda, bir öğretmen, 45 çocuğa iki yıl boyunca tecavüz ettiği ortaya çıkmışsa dünya yıkılmalıdır. Şehir çalkalanmalıdır. Anneler babalar bağırmalıdır.
Ne iktidara yakınlık, ne inanç sistemi, ne kurumların sözde “itibarları”nın, ne suskun şehirlerin iki yüzlü ahlak anlayışı...
Bunların hiçbirinin olayın kendisinin yanında zerrece önemi olamaz.
Oysa böyle olmuyor.
Başbakanından bakanına, yazarından televizyoncusuna; sadece faili kriminalize edip, projektörleri münferit bir “sapık” üzerine odaklarken, “sapık”ları üreten sistemi aklamaya çabalayan otoriter bir propaganda aygıtına tosluyoruz.
Olayın dehşet vericiliği nedeniyle ilk anda aklımıza getiremediğimiz bağlar ve unsurların iktidarı tahkim eden tuğlalar olduğunu böylece anlıyoruz.

*** 

Ben kendi payıma, “Bu tür sapıklıklar her yerde olabilir”, “Kurumlara mal etmeyelim” orta yolculuğundan, anne olarak öfke, gazeteci olarak da derin bir mahcubiyet duyuyorum.
Ensar Vakfı’nın siyaset ve ekonominin örtüştüğü çıkar alanlarının göbeğinde yer alan pozisyonunu “görmek”, bu “orta yolculuğu” anlamayı kısmen kolaylaştırıyor. Ama ne öfkeyi ne de mesleki mahcubiyeti azaltıyor.
Bilakis, bir ay önceki genel kurulunda Cumhurbaşkanı’nın konuşmacı oluşu, vakıf başkanının Türk Hava Yolları’nın da yöneticileri arasında yer alması, vakfın sponsorluğunu ABD’de işlem gören tek Türk şirketi Turkcell’in üstlenmiş oluşu gibi sıralanacak bu unsurlar, vicdanları farkında olarak ya da olmayarak ipotek altına alarak, zaten kırılgan durumda olan, zaten konuşamayan, zaten hakkını savunamayan çocukların mağduriyetini çoğaltan, yaygınlaştıran bir işlev görüyor.
Unutmayın: Çocuğa tecavüz, yasalardaki en ağır ceza verilse bile, adaletin sağlanmış olmayacağı aşağılık bir suçtur. Aynı kişi, aynı yerde iki yıl boyunca 45 çocuğa tecavüz etmişse, bu vahşeti, sistemden, kurumdan ve bunların yaslandığı ikiyüzlü ahlak anlayışından ayıramazsınız.
İlla empati yapacaksınız, tercihinizi kendisini güvende sandığı bir “eğitim” kurumunda tecavüze uğrayan çocuklardan yana yapın.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hoşça kalın 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları