Suudilerin sonuna doğru

28 Nisan 2016 Perşembe

İroni çok açık: AKP liderliği Osmanlı Devleti’nin mirasçısı olma iddiasıyla Cumhuriyeti kapatılacak bir “parantez” olarak görüyor. Aynı liderlik, Osmanlının yıkılmasında, yıkanlarla işbirliği yaparak önemli rol oynayan Suudi klanının başına, Devlet Nişanı takıyor. AKP, Osmanlı geleneğine sadık kalarak yanlış ata oynuyor...

Tarihsel zeminin üç ayağı
Suudi Krallığı, Osmanlı İmparatorluğu yıkılırken dönemin hegemonyacı gücü İngiltere’nin emperyalist politikalarının vesayeti altında kuruldu. İkinci Dünya Savaşı ertesinde İngiltere, Suudi portföyünü hegemonyacı güce, ABD’ye devretti. Suudi Krallığı, Batı merkezli kapitalist dünya ekonomisinin, hidrokarbon enerjisine dayalı Fordist sermaye birikim rejiminin jeopolitik mimarisine ait bir yapılanmadır. Suudi Krallığı, Suudi klanıyla, radikal İslamcı Vahhabi hareketinin, ilişkisinin 1933’te krallığın temelini oluşturan ittifaka dönüşmesiyle kuruldu. Vahhabi ulema, Suudi ailesinin iktidarını meşrulaştırdı; Suudi ailesi de Vahhabi ulemanın, dini bilginin, üretme ve yeniden üretme araçlarının tekelini elinde tutmasını sağladı. Suudi Krallığı hidrokarbon çıkarmadan kaynaklanan toprak rantını, rafine edilmesinden kaynaklanan artık değeri paylaşan iki sınıf/tabakanın egemenliğine dayanıyor.
ABD hegemonyası da, dünya ekonomisinde enerji kaynaklarının üretimini ve erişimini güvenceye almak, bölgedeki solcu ulusalcı akımları bastırmakta kullanmak amacıyla Suudi- ulema ittifakının iktidarını koruyordu.

Dağılırken…
Bu tarihsel zemin artık ortadan kalkıyor. El Kaide’nin ortaya çıkışı, 11 Eylül 2001 saldırısı, yalnızca Suudi ailesini değil, Suudi-Vahhabi ittifakını kuşku altına soktu. Listeye IŞİD de eklenince, Vahhabi ulema sınıfının son derecede zehirli etkileri gözler önüne serildi. Şimdi, Krallığın 11 Eylül’le bağlantısını sergileyen ünlü “28 Sayfanın” gizliliğinin kaldırması için ABD’de yönetime yapılan baskılar giderek artıyor. Geçen haftalarda CBS, NBC kanalları konuyu ayrıntılı biçimde işlediler. Krallığın “28 sayfa açıklanırsa, elimizdeki 750 milyar dolarlık ABD kâğıtlarını satarız” şantajı, kuşkuları artırdı, süreci hızlandırdı.
Hidrokarbon çıkarma tekniklerinde yeni yöntemlerin devreye girmesiyle, Ortadoğu petrollerinin önemi azalıyor, enerji jeopolitiği değişmeye başlıyor. Bu sırada Çin’in yükselmeye, Asya’da etki alanı yaratmaya başlamasıyla ABD’nin dikkati, Ortadoğu’dan Uzakdoğu’ya kayıyor. ABD dış politika çevrelerinde Suudi Arabistan’ın ABD açısından değeri sorgulanıyor. Buna karşılık İran’ın dünya ekonomisine çekilmesinin, Rusya ve Çin’in etkisinden çıkarılmasının önemi artıyor.

Çıkmaz sokak
Suudi Krallığı’nın bu gelişmeler karşısında, güvenliğini bölgede liderliğe yükselerek korumak için askeri maceralara girdiğini; enerji üretimine bağımlılıktan çıkarak sanayi üretimine, finansallaşmaya dayalı yeni bir model kurmaya yöneldiğini; enerji fiyatlarını düşürerek yeni teknolojilerle üreten ABD şirketlerini piyasadan silmeye çalıştığını görüyoruz.
Birinci atılım, Suriye ve Yemen savaşlarının gösterdiği gibi, sonuç alamıyor, buna karşılık, enerji fiyatlarındaki gerilemenin yarattığı gelir kaybına savaş harcamalarını ekliyor: Suudi bütçesi ilk kez açık veriyor. Krallık rezervlerinden harcamak, dış kredi aramak zorunda kalıyor. İkinci atılım, daralan kaynakların, ulemadan sanayi ve finansa kapitalizmine yönlendirmesini, devlet harcamalarının (savunma hariç), temel tüketim mallarına verilen fiyat desteklerinin kısılmasını gerektiriyor. Böylece enerji ekonomisinden, üretken kapitalizme geçme projesi, emek-sermaye alanında yeni bir sınıf şekillenmesine yol açar, mülk sahibi sınıflar arasında, rantın ve artık değerin bölüşümünde yaşanan çelişkileri keskinleştirirken, Suudi devletinin dayandığı sınıf ittifakının altını oyuyor. Suudi hanedanının içinde, muhafazakâr-reformcu ikilemi üzerinden, iktidar çekişmesi de sertleşiyor. Suudi rejiminin varlık koşulları hızla ortadan kalkıyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları