İstifa, ceza, suikast... CHP

09 Mayıs 2016 Pazartesi

Davutoğlu, davaya, lidere bağlılık yeminiyle birlikte istifa etti. Can ve Erdem arkadaşlarımıza gazetecilik yapmaktan ceza kesildi ve Can’a suikast girişimi...
Ne oluyor” diye soranlara. “Yeni bir anlam yok. Şeyler kendi seyrini izliyor” diyebiliriz. Siyasal İslamın partisi AKP’nin lideri, fiilen değişen rejime uygun bir anayasa yaratmaya doğru hızlanırken, yorduğu atı değiştiriyor. İki muhalif gazeteci susturulmaya çalışılıyor. Peki, şeylerin kendi seyrini izlemeye devam etmesini durdurabilecek güçlerden biri, hatta en kapasiteli olanı CHP’nin liderliği?

Umut var ama...
AKP iktidara gelmeye başladığından bu yana, ne zaman CHP liderliğine, politikalarına baksam, üzerime bir karanlık çöküyor, aklıma Kafka’nın bir sözü geliyor: “Umut var ama, bizim için değil”. Önce, Erdoğan’ın önünü açan Baykal döneminde, sonra Kılıçdaroğlu başkanlığında CHP, hem her seçimde hem de siyasal İslamın yeni rejimi inşa sürecinin (restorasyonun) her dönemecinde hep aynı hatayı yaptı; her seferinde başka bir sonuç bekledi ama hep aynı sonucu aldı, yine de yapmaya devam ediyor...
Davutoğlu’nun istifasından sonra da aynı şey oldu. CHP lideri hakkını helal etti, “Aydınların demokrasiden yana olanların hepsinin darbeye direnmesi (Davutoğlu’na sahip çıkmak mı?- E.Y) bir zorunluluktur” dedi.
Bu iki saptama üzerine sayfalar yazılabilir, ama burada değil. Yine de en azından, haziran seçimlerinden sonra yaşananları, koalisyon görüşmelerini, AKP koalisyon kuramayınca, görev CHP’ye verilmeyerek yeniden seçime gidilirken “cehennemin kapılarının açılmasını” anımsayarak sorabiliriz: Bu helal edilen “hak” nedir, içeriği nasıl tanımlanabilir? Davutoğlu ile Kılıçdaroğlu arasında nasıl bir hak söz konusudur da helal edilmektedir?
Sonra, CHP lideri, aydınları, demokrasiden yana olanları nasıl bir direnişe çağırmaktadır? CHP lideri, Gezi olayı sırasındaki, koalisyon pazarlıklarındaki, dokunulmazlıkların kaldırılması sürecindeki “kararlı”, “tavizsiz” tutumunun mu örnek alınmasını öneriyor?

Konuştuğunda kime konuşuyor?
AKP seçmeninin toplam seçmen içindeki payı yüzde 40’larda. AKP’ye oy vermemekte ısrar eden seçmenin toplam içindeki payı yüzde 50’lerde. CHP bu yüzde 50’lerde dolaşan muhalefet içindeki oyunu artırmak yerine, sürekli AKP tabanını etkilemeye çalışıyor.
AKP tabanının “ideolojik- kültürel coğrafyasının” özellikleri göz önüne alındığında, kısa dönemde (örneğin bir seçim konjonktüründe) bunun tam anlamıyla havanda su dövmek olacağını CHP göremiyorsa; üstelik de demokratik güçlerin bir araya gelmesini, direnmesini istiyorsa, Kürt sorunu açısından yaratacağı vahim sonuçlara rağmen yoluna devam ediyorsa, “Peki ne oluyor” diye sormamız gerekmiyor mu?
CHP’nin kime konuştuğu kadar nasıl konuştuğu da önemli tabii. Diğer bir deyişle, önce demokratik laik muhalefeti bir araya toplamak gerekirken, “AKP tabanına, hatta milliyetçi kesime konuşuyor” diye eleştirmek, bu konuşmanın içeriğini değerlendirmeden çok anlamlı olmaz.
Ya CHP liderliği, radikal bir tutumla, AKP tabanının, milliyetçi kesimin değerlerini, önyargılarını değiştirmeye çalışarak, onları demokratik, laik, Kürt sorununa çözüm üretmeye çalışan muhalefetin saflarına çekmeye çabalıyorsa?
Ne yazık ki bu soruya olumlu bir cevap veremiyoruz. Aksine CHP liderliği, AKP tabanının “ideolojik kültürel coğrafyasına” girmeye, orada mekân edinmeye çalışıyor; “HDP ile yan yana görünmemek” için dokunulmazlıkların kaldırılması projesine evet diyor.
Kısacası, CHP liderliği yalnızca yanlış bir kesime konuşmaya çalışmakla kalmıyor, aynı zamanda o kesimin düşüncelerini, kendi düşüncelerine doğru dönüştürmeye çalışmak yerine, onların düşüncelerine yakınlaşmaya çalışıyor. Tarihsel deneyler, böyle “kuyrukçu” taktiklerin iflas etmeye mahkûm, benimseyenlerin zamanla yok olduğunu gösteriyor. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

AKP’de travma... 11 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları