GWOT bitti ‘büyük savaş’ verelim

19 Eylül 2016 Pazartesi

11 Eylül saldırısından sonra, ABD’nin savunma paradigmasını “GWOT” (Terörizme karşı küresel savaş) kavramı belirledi. IŞİD saldırılarından sonra, Avrupa’nın da o trene bindiği söylenebilir. Ancak, Prof. Klare’ye göre bir süredir, ABD ve NATO askeri liderlerinin gündemini GWOT değil, “büyük güçler arası savaş” paradigması şekillendiriyor.

Bir ‘altın çağ’dan öbürüne
Bu yeni paradigmayı üreten sürece bakınca da, karşımıza büyük silah şirketleri çıkmaya başlıyor. Örneğin “Soğuk Savaş” bittikten sonra Batı ülkelerinin hükümetleri askeri harcamaları kısmaya başlamışlardı. Bu dönemde silah sanayiinde önde gelen şirketlerin hisse senetlerinin fiyatlarında bir durgunluk gelişiyordu. En azından, Raytheon, Lockheed, BAE Systems, General Dynamics, Nortron Grumman gibi büyük beş ABD şirketinin hisse senetlerinin fiyatlarına bakınca, bu dönemde duraklama, 1997 Asya krizinin ardından da ani bir düşme görülebiliyor. Ancak 11 Eylül saldırısından sonra, bu beş şirketin hisse senetlerinin fiyatları artmaya başlıyor. Mali krizle birlikte yine bir gerileme söz konusu.
Gerçekten de o Ağustos 2011’de yayımlanan bir Associated Press araştırması, “Savunma sanayisi şirketlerinin hisselerinin 10 yıllık altın dönemi bitiyor” diyordu. 11 Eylül’den sonra ABD savunma harcamaları iki kat, savunma sanayi yıllık kârları dört kat artmış. O on yılda ABD, El Kaide peşinde Afganistan ve Irak savaşlarında 1.3 triyon dolar, temel savunma bütçesine ek 4 trilyon dolar harcamış. AP’nin araştırması (2011), son altı ayda, ABD Afganistan ve Irak’tan çekilirken savunma şirketlerinin hisselerinin yüzde 20 gerilediğini, bir altın dönemin kapanmakta olduğunu savunuyordu.
2012’de bu gerileme yerini, en azından yukardaki üç büyük şirketin hisse senetlerinin fiyatları bağlamında bir önceki “altın çağ”dan çok daha hızlı bir artışa bırakmış. Diğer bir deyişle mali kriz içinde bir “şeyler” silah şirketlerine yeni bir dinamizm getirmiş.

Bir ‘yeni dönem’
Bir şeyler” derken aslında iki gelişmeyi düşünüyorum. Birincisi Suriye’de başlayan protesto eylemlerini, dış güçler provoke ederek iç savaşa dönüştürdüler. Bu iç savaş bir taraftan Şii-Sünni, İran-Suudi, giderek Batı- Rusya vekâlet savaşına dönüştü. Körfez ülkelerinin silah alımları hızlandı. Yalnızca Suudiler, ABD’den 2009-2016 arasında 115 milyar dolarlık silah aldılar. Bu kaosa Türkiye’nin de, AKP yönetiminin radikal gruplara verdiği destekle katılması, IŞİD olgusunun patlak vermesine katkıda bulundu.
İkincisi, Çin’in yeni büyük güç olarak yükselmesi hızlandı. Çin dış ticarette, sanayi üretiminde dünyada birinci sıraya yerleşti; ekonomisi de, Satın Alma Gücü Paritesi (PPP) ölçüsüyle ABD’yi geçti. Ekonomik gelişme teknolojik gelişmeye, askeri güce tahvil edilirken Çin, Güney Asya Denizi’nde ABD egemenliğine karşı açıkça tutum almaya başladı. Bu sırada 2013’te Ukrayna’daki savaş, Rusya’nın 2014’te Kırım’ı ilhak etmesi, NATO’nun doğu kanadıyla Rusya’yı karşı karşıya getirdi.
ABD Savunma Bakanı Ash Carter’e göre de artık “yeni bir büyük güçler arası rekabet dönemine girildi”. Geçen hafta The National Interest”te “Rusya yeni bir savaşa mı hazırlanıyor?”, Yale Global’de, Çin “Güney Çin Denizi’nde bir darbe vurmak için en uygun zamanı bekliyor olabilir” yorumları yapılıyordu.
Bir taraftan, ABD yönetici seçkinleri, küresel üstünlüğün aşındığını, askeri açıdan diğer büyük güçlerin arayı kapatmakta olduğunu düşünerek savaş harcamalarını artırıyor, yeni silah teknolojileri geliştirmeye yöneliyorlar. Diğer taraftan silah endüstrisi, terörizme karşı savaş paradigması sönerken, mali olarak desteklediği düşünce kuruluşlarının da katkısıyla, “büyük güçler arası savaş” paradigmasını canlandırıyor. Silahlanmanın hızlanması da “büyük savaş” olasılığını artırıyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

AKP’de travma... 11 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları