Ah şu robotlar...

22 Eylül 2016 Perşembe

Uygarlığımız bir yol ayrımında. Örneğin, robotlar, “yapay zekâ”, genetik manipülasyon, kök hücre uygulamaları, nanoteknoloji, uzay çalışmaları gibi her yeni adım, hemen bu adımın getirdiği yaşamsal riskleri anlatan araştırmalarla karşılanıyor.
Yalnızca işçilerin yerine geçen robotlardan, günlük yaşamı yönlendirmeye başlayan algoritmalardan, denetimden kaçarak doğal felaketlere yol açabilecek nanomakinelerden, genetik alanında yeni canlı türleri yaratılması olasılığından değil, bizden çok daha ileri uzaylı uygarlıkların gönderdiğimiz sinyalleri yakalayıp gezegenimizi talan etmeye gelmesinden de korkuyoruz.

Sonuçlara odaklanmak...
Forrester araştırma şirketinin, “Robotlar, ABD’de 2021 yılına kadar toplam istihdamın yüzde 6’sını yok edecek” diyen raporu geçen hafta yayımlandığında büyük ilgi çekti. Bir The Guardian yazarına göre “Sonunda bütün işleri robotlar yapacaklar, bir toplumsal çöküşü önlemek için şimdiden plan yapmaya başlamamız gerekiyor”.
Robotlar iyi de gittikçe artan işsizler ordusunu ne yapacağız? Malum işsizlik, akıl hastalıklarıyla, suç artışıyla ama en önemlisi (!) sermaye ürettiği malları yalnızca toplumun yüzde 1’ine mi satacak? Guardian yazarına göre henüz bir çözümü olmayan bu sorunun ana suçlusu teknoloji. Böyle yazıların ana sorunu da, nedenleri görmezden gelip sonuçlarla uğraşmak; sonra da çıkmaza saplanmak.
Kapitalist işletmeler robotların gelişmesine iki tepki veriyorlar. Birincisi, bunları giderek artan sayıda sektörde artan oranlarda, işçilerin yerine ikame ediyorlar. İkincisi yüksek işsizliğe, göçmen dalgasına bağlı olarak oluşan, daha düşük ücretlerde daha az güvenli ortamlarda çalışmayı kabul etmeye hazır nüfustan, esneklikle başlayıp fiilen kölecilik düzeyine ulaşan çalışma, sömürü koşullarında yararlanıyorlar.
İşsizlik arttıkça ortaya çıkacak sorunlara ilişkin ileri sürülen, daha yüksek işsizlik ödenekleri, hatta evrensel temel ücret gibi, eğitim, sağlık taşıma hizmetlerinin devlet tarafından sunulması gibi çözümlerse gelip mali piyasaların (kaynak sorunu); asgari ücreti artırma, çalışma koşullarını iyileştirme çabalarıysa, maliyet ve kâr oranlarının koyduğu sınırlara dayanıyor. Birincisinde sermaye kredi musluklarını kapatarak hükümetleri tehdit ediyor. İkincisinde de sermaye otomasyona geçmeye başlıyor.

Sorumlu teknoloji filan
Bu noktada nedenlere bakmamakta direnme çabası, kaynakların yalnızca yerli işçilere açılsın, yabancılardan kurtulmak gerekir gibi akıl dışı savlara, giderek “kapitalizmi kapitalistlerden kurtarmak gerekir” gibi fantezilere açılıyor.
Halbuki, “sorumlu teknolojidir” saptamasını yapmadan önce “bu teknoloji neden bu yönde gelişiyor” sorusuyla başlarsak, teknolojinin, günümüzde “kâr makinesine” yeni alanlar açabilme, kârlılığı artırabilme beklentisine göre mali destek, alarak geliştiğini görebiliriz.
Bireyin “yaşamını kolaylaştıran”, Google, Uber, Facebook vb., büyük veri işleme ve üretme platformları, bunlara bağlı uygulamalarının hepsi aslında muazzam birer “kâr makinesi” olarak çalışıyor. Çalışırken de örneğin, insansız çağrı merkezleri, sipariş alma hatları, online alışveriş platformları insanları işlerinden ediyor. İstihdam alanları azaldıkça eğitim de artık çok sınırlı sayıda yüksek vasıflı çalışanın dışında bir çözüm sunamıyor.
Sorunun kaynağında, teknolojinin üretim, kullanım koşullarını belirleyen, sermaye (kâr makinesi), piyasa (bu makinenin habitatı) gibi toplumsal ilişkilerle, bunları görmeyi, ötesini düşünmeyi engelleyen “kapitalist gerçekçilik” hatta daha da vahimi, kimi toplumları etkisi altına almakta olan, dinci fanteziler var.
Kapitalist uygarlık artık kendi sonuçlarından korkuyor, bunlara çözüm üretemiyor bu da onun çoktan barbarlık dönemine girdiğini düşündürüyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları