Şizofreni, paranoya, yalan ve kin

13 Nisan 2017 Perşembe

Referandumdan önceki son yazımı bir iç sıkıntısıyla yazıyorum. Oy verme, sayma işleminin güvenliği sağlanabilirse “Hayır” çıkacağına inanıyorum ama o güvenliğin sağlanamayacağını, bugün iktidardaki kişi, parti ve hareketin “Hayır” çıkmasını engellemek için devletin, partinin, hareketin tüm olanaklarını, fiziki ve simgesel şiddetle birlikte, ülkede derin yaralar açma pahasına, kullanacağını düşünüyorum. İyimser olamıyorum. İktidardakilerin ruh hali de “dışarda şizofreni, içerde paranoya ve nefret”, hayra alamet değil.

Hem Amerika hem Rusya
AKP’nin dış politikası, belirgin bir şizofreni (farklı realiteler arasında gidip gelme anlamında) sergiliyor. Bir taraftan Türkiye bir NATO üyesidir, Avrupa Birliği üye adayıdır; diğer taraftan Rusya ile yakınlaşmaya çalışıyor, AB ile bağlarını kopartmaya başlıyor. AKP bir taraftan ABD’nin bölgedeki etkisinden yararlanmak istiyor, diğer taraftan, Batı (Hıristiyan) “uygarlığına” alternatif “uygarlık” (Müslüman) olmaktan söz ediyor; dış politika projeleri iflas ettikçe, bir uygarlıklar savaşı içine Batı’nın hedefi haline geldiğine inanıyor.
AKP referanduma giderken bir taraftan Avrupa’daki Türkiye kaynaklı nüfusu “Evet” için harekete geçirmek istiyor, diğer taraftan bu konuda Avrupa ülkelerinin desteğini alamayınca, kendi ülkesinde yarattığı baskı ortamını, hapisteki gazeteci ve yazarları unutup Almanya’yı, Hollanda’yı “Faşist ve faşistlerin çocukları” olmakla suçluyor, “sokaklarda yürüyemezsiniz” diyebiliyor, Avrupa’daki evet kampanyasını, “Haçla Hilal’in savaşı”, “Yeni Haçlı Savaşları” söylemiyle yürütüyor. Tayyip Erdoğan, 2007 seçimlerinde tüm Batı’nın hem de AKP muhalefetine yönelik büyük bir simgesel şiddetle, AKP için çalışmış olduğunu unutup, bugün tüm Batı’nın “Hayır” için çalıştığını iddia ediyor.
AKP liderliği bir taraftan Rusya ile işbirliğini geliştirmeye çalışıyor, diğer taraftan, Trump’ın Suriye’ye attırdığı füzelerin tozu dumanı yatışmadan, III. Dünya Savaşı’nı tetikleyebilecek bir durumun içine atlamaya hevesleniyor: Hizmete (Batı’ya) hazırız; biz de katılalım ne gerekiyorsa yapalım (adeta, sen iste çocuklarımızı kıyma makinesinin içine atalım) derken aynı anda “Rusya ve İran’ın etkisini kırmak gerekir” havasına giriveriyor... Bu hastalıklı akıl, referandumdan “Evet” çıkararak ülkede bir despotik rejim kurmayı arzuluyor.

Yalan ve kin
AKP liderliğindeki siyasal İslamın referandumdan ne pahasına olursa olsun “Evet” çıkartma çabaları, kamuoyu yoklamalarının gösterdiği gibi ülke halkını tam ortadan iki kampa böldü. Bu kamplaşma içinde, “Evet” yanlısı kesimin dozu giderek artan nefret söylemi, “Hayır” kampanyasını hedef alan fiziki ve simgesel şiddet, “Hayır” diyecek olanları tam anlamıyla “iblis, öteki” olarak tanımlamaya başladıklarını gösteriyor.
Ülkenin toplumunu simgesel evreninin böyle kalın çizgilerle bölünmesinde, muhalefet ve oylanacak anayasa hakkında sürekli yalan söyleyen “Evet” liderliğinin büyük sorumluluğu var. Bu liderlik, siyasal İslamın entelijensiyası, “Hayır” kavramına dini bir anlam yüklüyor, “Hayır” diyecek olanları, kendi taraftarlarının gözünde “din düşmanı” ilan etmenin yanı sıra “terörist”, “vatan haini” olarak niteliyor? Bu kesimin aynı anda silahlanmakta olması da akla çok korkutucu senaryoları getiriyor.
Bu liderlik, parti ve hareket, ülkeyi, tüm devlet gücünü elinde toplayacak, ancak denetlenmeyecek (mutlak) bir liderlik eliyle yönetmeyi arzuluyor, bunu “Hukuk engelini yıkmak için evet”, Cumhurbaşkanı’nın yargılanma korkusunu ortadan kaldıracağız” gibi modern zamanlarda skandal sayılacak biçimlerde ifade etmekten çekinmiyor.
Bu, fiyasko dış politika, toplum içindeki kamplaşma ülkeyi bir uçuruma sürüklüyor. Bu gidişe engel olabilecek bir yol bulabilmek için referandumdan mutlaka hayır çıkması gerekiyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

AKP’de travma... 11 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları