Televizyon haberlerini sunanlar, “Sular ısınıyor” deyip duruyor. Irak Kürdistan Bölgesi referandumu, muhtemelen bugün gerçekleşecek.
Ankara, uzun süre bu referandum konusunda pasif kaldı. Daha düne kadar iktidar çevrelerinde Irak Kürdistan Bölgesi’nin Türkiye için değerli bir müttefik olduğu ve Irak’tan kopmasının “dünyanın sonu olmadığı” düşüncesi hâkimdi. (Bana sorarsanız aslında çok yanlış da değildi bu fikir.)
Ama ne olduysa son dakikada, biraz da Devlet Bahçeli’nin bastırmasıyla, farklı bir üslup gelişti. Her vakada olduğu gibi, yine duygusal bir refleks gelişti. “Vay yıllardır beslediğimiz Barzani bizi nasıl dinlemez” dendi. Ankara, son saniyede referandumu engelleme gayretine girdi; ancak bunun için tehditler savurarak yanlış taktik uyguladı. “Kürt inadı” diye en başta Kürtlerin sevdiği bir ifade vardır. Bu hesaba katılmadı; Barzani’ye referandumu yapmak dışında açık kapı bırakılmadı.
Bu işlere biraz da tarihsel pencereden bakmak lazım. Dün Başbakan Binali Yıldırım’ın 90’lı yıllardan hepimize çok tanıdık gelen “Barzani Efendi” ifadesiyle seslendiği Mesud Barzani, Molla Mustafa Barzani’nin oğlu. Hayatını bağımsızlık davasına vermiş, yarım asırdır Bağdat’la mücadele eden bir aileden söz ediyoruz.
Birkaç yıl önce Ankara uçağında Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin eski başbakanlarından Barham Salih’e rastladım. O dönem, Irak Kürtlerinin Tayyip Erdoğan’a büyük hayranlığı vardı. Konu konuyu açtı, Salih hiç unutmadığım şu cümleyi sarf etti: “Biz Kürtler, geçen yüzyılın kaybedeni olduk. Bu yüzyıl bizim olacak.”
Irak Kürdistan Bölgesi’ni her ziyaretimde, bu hissin toplumun farklı kesimlerince paylaşıldığını gördüm. Kürtler önce Sykes-Picot, sonra Sevr, sonra Mahabat Cumhuriyeti, sonra Kissinger dönemi ve tabii Saddam döneminde Batı tarafından “aldatıldıklarını” düşünüyorlar. Bölgedeki tüm aktörlerin kendilerine kazık atmaya hazır olduğunu düşünüyorlar. Bu anlamda Barzani ve Ankara arasında kurulan güven ilişkisi iki taraf için de değerliydi. Şimdi olan, bu hissin kaybedilmesi.
Tabii son süreçte Barzani’nin de hataları oldu. Geçen yazımda da değindiğim nedenlerle Kerkük’ü referandum dışı bırakmalıydı. Ayrıca Erbil yönetimi, Türkiye’yi yanlış okudu. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın dışarıdan göründüğü kadar “mutlak hâkim” olmadığını kavrayamadı. Bugün MHP, tarihinde hiç olmadığı kadar güçlü. Erdoğan’ın 15 Temmuz sonrası devlet içinde ittifak yapmak zorunda kaldığı diğer güçler ise, bambaşka öncelikler taşıyor. Ankara’da paylaşılan bir iktidar var ve bu paylaşımın ortak dili, Türk milliyetçiliği. Tüm bunlar Türkiye’yi, stratejik anlamda akılsızca da olsa, Barzani’ye meydan okumaya itiyor.
Ancak Barzani, ne Ankara, ne de AKP açısından kaybedilemeyecek kadar değerli bir müttefik. Zira Irak Kürdistan Bölgesi, Almanya ve İngiltere’den sonra Türkiye’nin en yoğun ticaret yaptığı ülke. Stratejik anlamda bölgede İran’ın güdümündeki bir Şii kuşağına karşı önemli bir denge unsuru.
Daha da önemlisi, içeride Kürt politikası namına bir şey bırakmayan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kendi propagandasına temel oluşturan “Bakın biz bütün Kürtlere değil teröre karşıyız” tezinin yegâne dayanağı. Şunun şurasında AKP’de hâlâ birkaç milyon Kürt oyu kaldıysa, bunun nedeni iktidarın Barzani’yle dostluğu ve bunun getirdiği ekonomik çıkar paylaşımı.
İktidarın bütün bunları tehlikeye atacağını sanmıyorum. MGK kararının sert üslubuna rağmen, sınırda 3-5 uçak uçurmak, bir dönem sınır ticaretini durdurmak ötesinde bir yaptırım da beklemiyorum. Türkiye aynı anda hem Erbil’de Barzani, hem Sincar’da PKK, Suriye’de IŞİD, Afrin’de YPG ve İdlib’de El Nusra ile savaşmaya niyetlenirse, bilin ki oyunun içinde oyun var.
Bunu ben görüyorsam, herhalde Ankara’dakiler de görüyordur...
Oyun içinde oyun
Yazarın Son Yazıları
Yaklaşan facia
Yalancı bahar mı ikinci bahar mı?
Bu mu devlet aklı?
Lale Devri bitti!
Mutsuzluk beter umutsuzluk daha beter
Avrupa ile yakınlaşmak için
Trump, Brunson’la ilgili ne demiş?
Alis harikalar diyarında
Türkiye ile ABD arasında tarihin en büyük krizinde gerilim düşüyor. Henüz bir “el sıkışma” olmasa da, Brunson krizinin nasıl aşılacağı konusunda bir formül yavaş yavaş şekillenmeye başladı. Formül, iki ülkenin de aylardır konuştuğu “Andrew Brunson-Hakan Atilla” takası. Brunson’ın ABD’ye gönderilmesi karşılığında Atilla bir süre sonra Türkiye’ye gelecek.
Brunson yaptırımları ve devam eden pazarlıklar
Brunson’la takas fikri kimden çıktı
Al Papaz’ı ver Halkbank’ı
Sessizlik
Bir demokrasi kendini nasıl savunur?
Batı’yla pazarlık
Osmanlı bu değildi
Yeni dönem ne olur?
Dünya karıştıkça biz geriliyoruz
Hüzün
Sonuçlara bir de böyle bakın
Kazanacağız
25 Haziran Türkiye’si
Emanetim sende saklı
İki seçim arası
MERKEL: Kendine gel! TRUMP: Dükkân benim
Oyun büyük
Ver Papaz’ı, Al Münbiç’i
Ben sana iktidar olamazsın demedim...
Sessiz çoğunluk
Burası Rusya değil kardeşim
Ne yapmalı?
Dip dalga ne gösteriyor?
Baskıda kaosa geçiş süreci
Dışarıda olan seçimi nasıl etkiler?
Attım bunu cebe
Bilinenler, bilinmeyenler
Piyesin son sahnesi
Diktatörlüğün sıradanlaşması
CHP’nin zor kararı
İki çift lafım var...