Nükleer AKP?!

09 Nisan 2018 Pazartesi

Geçen hafta Akkuyu Nükleer Enerji Santralı’nın temeli kamuoyunda çok güçlü bir nükleerci rüzgâr estirilerek atıldı. Santral ile Türkiye’nin büyük güç kazanacağı giderek bilim ve teknolojide çağ atlayacağı, reklamında Nobel Ödülü alan tek bilim insanımız da kullanılarak toplumun aklına kazınmak istendi.
Oysa gerçeklere çok daha yakından bakılması gerekiyor.

Duyarsızlığın bu kadarı
Türkiye’nin nükleer enerjiyle tanışması, 1950’lerde Küçükçekmece’de başlayan reaktör yapımı çalışmaları ve 1962’de Araştırma ve Eğitim Merkezi kurulmasıyla başlıyor; Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (1982) - TAEK ile kurumsal bir yapı oluşturuluyor. Ancak asıl tanışma, bundan tam 32 yıl önce 26 Nisan 1986’da korkuyla yaşanan Çernobil kazasıyla oldu. Çernobil’in Doğu Karadeniz’de neden olduğu, kanserden tarım ürünlerine uzanan zararlar, birkaç bilim insanının tepkisi karşısında bir bakanın bir TV programında, bakın ben içiyorum, çayda radyasyon tehlikesi yok sözleriyle kaldı; yeterli ve güven verici bilimsel araştırmalara konu olmadı.
Doğrusu, bugün de neredeyse Çernobil duyarsızlığı fazlasıyla geçerlidir. Ne ana akım siyaset bu konuda ağzını açtı; ne bilim çevrelerinden bir uyarı geldi; ne de güçlü bir toplumsal bir uyanış sergilenebildi. Asıl kaygı verici olan budur. Çünkü sonuç, yapılan sözleşmede, Akkuyu’da oluşacak nükleer atıkların nasıl ve nerede depolanacağının belirsiz bırakılması; üretilecek enerjiye verilen fiyat garantisinin şu andaki piyasada geçerli fiyatın üç katı düzeyinde olması ve nükleer teknolojinin Rusya’nın tekelinde kalmasıdır.
Akkuyu özelinde bu konuların kamuoyunda tartışılamaması; bir güneş ülkesi olan Türkiye’de nükleere seçenek olarak, güneş ve rüzgâr gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının güçlü bir biçimde gündeme getirilememesi, gerçekte, bu ülkedeki demokrasi eksiğinin bir sonucudur.

Asıl sorun
Asıl sorun AKP’nin bilime şaşı bakışıdır. Eğitimin bütününü bilimsellikten uzaklaştıran ve programlardan evrim kuramını çıkaran AKP iktidarı, bir de ne yaptı biliyor musunuz?
Türkiye, CERN - Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi aday üyesiydi. AKP, Türkiye’nin aday üyelikten asıl üyeliğe geçmesini, akıl alır gibi değil ama 2012 sonunda reddetti. Bunun görünür nedeni, 70 milyon Avro olan tam üyelik ödentisinin fazla bulunmasıydı!
Oysa günümüzde bilimsel ve teknolojik gelişmede uluslararası işbirlikleri çok önemlidir.
Ülkemizde üniversitelerin asıl sorunu kurumsal yıkımdır. Üniversitelerde araştırma özgürlüğünün ve üniversite özerkliğinin varlığından asla söz edilemez. Bu durum eğitimi, araştırmayı ve bilimin toplumsallaşmasını engelliyor.
Dahası son iki yılda sayıları dört bini aşan bilim insanının üniversiteden uzaklaştırılması da kısa zamanda onarılmasına olanak bulunmayan çok büyük bir kayıptır.
Geçen hafta Osmangazi Üniversitesi’nde yaşanan ve dört insanın yaşamını yitirdiği akademik cinayet olayı, fail psikopattır ya da muhbirdir diye geçiştirilemeyecek denli önemlidir ve gerçekte tüm üniversitelerin içinde bulunduğu aşırı baskıcı yönetim anlayışının yeni bir dışa vurumudur.
Toplumsal duyarlılıkları baskıyla yok ederseniz; bilime bakışınız bu kadar sakat olursa ve bilim kurumlarınızı baskılayarak çalışamaz kılarsanız, nükleer santralınızı da, anahtarı hep kendilerinde kalmak üzere Ruslar yapar!
Bundan sonra Akkuyu konusunda toplumsal duyarlılığın çok daha artırılması gerekiyor. Kimi meslek odalarının, özellikle de Mersin Çevre ve Doğa Derneği ile Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin Akkuyu duyarlılıkları bir başlangıç umudu oluşturuyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerelde yeşermeli 25 Mart 2019

Günün Köşe Yazıları