Aslı Aydıntaşbaş

Osmanlı bu değildi

12 Temmuz 2018 Perşembe

Mizah dergisi Uykusuz’un bugün piyasalara çıkan sayısının kapağında, şehirli modern bir çift var. Adamcağız, alı al moru mor, belli ki günlerdir bilgisayar kucakta, birinci cumhuriyetin bitiş senfonisi sonrasında açıklanan yeni kabineyle ilgili yazılanları okuyor. Eşi ya da sevgilisi, yanına giderek ‘Hadi gel artık. Bir hava alalım. Yeter’ diyor. Haberlerden kopamayan, ruhunu çoktan teslim eden adam, zoraki bir iyimserlikle:
“En azından Milli Eğitim Bakanı’mız iyi gibi sanki di mi?” diyor.
Öteki Türkiye’de ruh hali, tam da bu. Rıza vermediği ve sonuçlarından son derece ürktüğü radikal bir değişimi, oturup kanepeden izlemek zorunda kalmak...
Bunu yaparken de, tabir yerindeyse, kafayı yemek.
İyi de, kafayı yemesi gereken, kanepedeki adam mı, yoksa Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemi adıyla önümüze gelen bu tuhaf merkezileşme çabasını tasarlayanlar mı? Ben onların yerinde olsam, bugün hiç de rahat hissetmezdim.
Neden mi? Bakın anlatayım. Dün yeni sistemdeki işleyişi, daha doğrusu devletin yapısını anlatan Bir Numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’ni okumaya çalıştım. 192 sayfalık metni tümüyle okudum diyemem. Ama şunu anladım: Devlet, Tayyip Erdoğan etrafında yeniden organize ediliyor; tiyatrodan köydeki ziraat ofisine kadar atama ve yönetim yetkileri, Cumhurbaşkanlığı’na veriliyor.
Tüm yetkilerin tek elde toplanması, nasıl olacak da bu ‘hantal’ devlet işleyişini hızlandıracak? Gazeteciliğe başladığım günden bu yana devletin ‘ceberut’ ve ‘hantal’ oluşu, bizzat devletin en tepesindeki isimler tarafından dile getirilir, çözüm olarak da yönetimde yerelleşme ve adem-i merkeziyetçilik önerilirdi. Bu, ANAP’dan AKP’ye kadar tüm sağ partilerin reform programının da temel taşıydı.
Şimdi ise önerilen, her alanda merkezileşme. Tüm yetkilerin bir elde toplanması. Bu, sadece insanlık tarihinden çıkardığımız sonuçlara değil, bizim kendi tarihimize bile ters. Osmanlı, neredeyse son 150 yılını devlette reform çabalarına harcadı ve bu çabaların merkezinde, padişahın yetkilerini devlet bürokrasisine dağıtarak daha etkili bir yönetim kurması emeli vardı. Sadrazamlık müessesi, bu yüzden 18’inci yüzyıl sonlarında Saray’ın dışına taşındı.
Osmanlı’nın bile reddettiği bir merkezi yapıyı bugüne uyarlamak, ne fayda sağlayacak?
Kuşkusuz ki Türkiye’nin yönetim reformuna ihtiyacı vardı. Devlet sahiden tekliyordu. Ancak yeni sistem, eski sistemdeki sıkıntıları bizzat büyütme riski taşıyor.
Prensipte, başkanlık sistemi devletin, hatta demokrasinin daha iyi işlemesine neden olabilir. Ancak önümüzdeki, başkanlık sistemi falan değil. ABD’de uygulanan haliyle başkanlık sisteminin tüm esprisi, başkanın yetkilerinin kongre ve yargı tarafından ‘dengelenmesi’ ve ‘denetlenmesi.’ Ayrıca başkanlık sisteminin olmazsa olmazı, eyaletler. Eyalet yapısı sayesinde, devlet hizmetleri yerelden dağıtılıyor. Evet, Donald Trump Anayasa Mahkemesi’nde bir koltuk boşaldığında atama yapabiliyor; ancak tutup da Massachusetts’e polis şefi ya da Boston’da tiyatroya müdür atamıyor. Bırakın bunları, hiçbir üniversiteye rektör ya da hiçbir eyalete vali dahi atayamıyor.
Maalesef bizdeki yeni sistemde kuvvetler ayrılığı yerine yandaş haber kanalları, denge denetleme yerine MHP düşünülmüş. Avrupa ve Osmanlı tarihinden hiçbir ders çıkarmadan, alelacele hazırlanmış bir yapı. Üstelik sadece Tayyip Erdoğan düşünülerek hazırlanmış olduğunda, uzun vadede sıkıntılı olacak.
Ne diyeyim. Günün moda terimiyle ‘Hayırlı olsun.’ Ben bu güç yoğunlaşmasının Türkiye’yi yoracağını, devleti kilitleyeceğini, ekonomiyi hantallaştıracağını düşünüyorum.
Umarım yanılıyorumdur.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yaklaşan facia 6 Eylül 2018
Bu mu devlet aklı? 26 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları