Olaylar Ve Görüşler

Krizle mücadelede yanlış giden bir şeyler var - Prof. Dr. Nur Keyder

30 Ocak 2024 Salı

Ekonomi bilimine ters düşen sayısız yanlış politikalar nedeniyle Türkiye, 2018’de küresel boyutta yatırım güvencesinin azalması ve güven ortamının zedelenmesi ile başlayan, pandemi sürecinde güçlenen krizde, en derin yara alan ülkelerden biri olmuştur. 

Haziran 2023’te rasyonel ekonomi politikasına dönüş sonrası, para politikasının gecikmeli etki gösterebilmesi nedeniyle, ancak şimdilerde olumlu bazı sonuçlar görülmeye başlanmıştır. Kredi risk priminde düşüş, Merkez Bankası’nın swap hariç net rezervlerinde eksi bölgede de olsa iyileşme, kur korumalı mevduatlarda gerileme, banka sermaye yeterlilik oranının yüksek düzeyi, cari açıkta iyileşme beklentisi, kredi derecelendirme kuruluşlarının Türkiye’nin notunu yükseltme eğilimi, olumlu gelişmelerden bazıları. Yüksek düzeyde seyreden bütçe açığı ve dış borç, borcu çevirmede yaşanan zorluk, yüksek faiz nedeniyle yatırım ve üretiminin durma noktasına gelmesi, Merkez Bankası’nın 2023 yılını devasa bir zarar ile kapatması ve bu nedenle Hazine’ye kâr transferi yapamayacak olması ise olumsuz gelişmelerden bazıları. 

Enflasyonla mücadelede enflasyonist beklentilerin kırılması şarttır. Bu da güven ortamının iyileşmesi ile mümkün olabilecektir. Ancak tam yurtiçinde ve yurtdışında güven ortamı ile ilgili müspet bir gelişme görüldüğünde, beklenmedik bir olay olumlu gidişatı olumsuza çevirebilmekte. Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasında yaşanan kriz, Merkez Bankası başkanı ile ilgili söylentilerin piyasa üzerinde yarattığı olumsuz etki, bunlardan sadece birkaçı. 

DOĞRU HAREKET

Kur ile ilgili olarak çok farklı tahminler ileri sürülmekte. Sözü edilen rakamları nasıl elde ettiklerini merak ediyoruz. Haziran 2023’te rasyonel politikaya geçişe kadar arka kapı müdahaleleri ile baskı altında tutulan kur, yeni yönetimin müdahaleyi kesmesiyle birlikte dengeye doğru hareket etmeye başlamıştır. 

Kurdaki artışın “Türkiye’nin enflasyon oranı eksi yurtdışı enflasyon oranı” şeklinde hesaplanan “Göreceli Satın Alma Gücü Paritesi”ndeki artışın altında kalması TL’yi değerli kılacak, ihracatımız pahalı, ithalatımız ucuz duruma düşecektir. Dolayısıyla ticaret ve cari açığımız olumsuz etkilenecektir. Bu yüzden kurun “parite” paralelinde hareket ederek dengede kalması krizle mücadelede önemlidir. 

Dolar/altın fiyatı ile ilgili bazı abartılı açıklamalar halkı TL’den çıkıp bu varlıklara yönelmeye teşvik etmektedir. Somut nedenler olmadan bu tür iddialardan kaçınılmalıdır. 

Krizle mücadelede yapısal reformun özellikle üretim ayağı halen bir ivme kazanamamıştır. Aksine, üretim zincirinde aksamalar yaşanmaktadır. Kamu sektöründe israf devam etmektedir. Gelir dağılımındaki adaletsizlik gün geçtikçe artmaktadır. Bu adaletsizliği azaltmak için düşük maaşa yüksek, yüksek maaşa düşük oranda artış düşünülmelidir. 

TÜİK VERİLERİ

Piyasa denetimden yoksundur. Marketler, “maliyet artı belirlenmiş bir kâr marjı” şeklinde yapmaları gereken fiyatlamadan çok uzaklaşmıştır. Özellikle zincir marketlerde sıkı bir denetim ve caydırıcı cezalar ile bu tür haksız fiyatlama davranışının önüne geçmek mümkündür. 

Güven ortamını etkileyen önemli bir faktör de şeffaflıktır. Devlet topladığı vergilerin, yapılan bağışların nereye harcandığını kamuya açıklamak zorundadır. 

TÜFE, ÜFE gibi fiyat endeksleri, belirli bir sepetin farklı zamanlarda değerinin tespiti üzerine inşa edilir. TÜİK’in verilerinin gerçekçiliği tartışmalıdır. Yanlış veriler kullanılarak elde edilen bir enflasyon denklemi veya makro model, yanlış sonuçlar verecektir. 

GÜVEN ORTAMI

TÜİK’in bir hatası da “hissedilen enflasyon” ölçümü ile ilgili çalışmasıdır. İnsanlara sorulan sorulara verilen cevaplar tabii ki subjektif olacak, bahsettiğimiz “belirli sepet değerlendirmesi” gereksinimini karşılamayacaktır. Dolayısıyla bu şekilde elde edilen rakamın bilimsel bir değeri yoktur. TÜİK bu tür yollara başvuracağına, fiyat endekslerini/enflasyonu gerçekçi biçimde hesaplamaya odaklanmalıdır. 

Krizle mücadelede başarı; yürürlüğe konulan programın, yapısal boyutu güçlendirilerek, ciddiyetle uygulanmasına bağlıdır. Güven ortamını sarsacak olaylar engellenmeli, şeffaflığa özen gösterilmelidir. Ekonomi alanındaki olumsuz gelişmelerin yanında sosyal ve kültürel alanda yaşanan olumsuzlukların da üzerine gidilmesi gereği unutulmamalıdır.

Emekli ODTÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nur Keyder 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları