Büyükada’nın belleği: Fıstık Ahmet Tanrıverdi!
Anadolu Kulübü’nden Adalar Su Sporları Kulübü’ne, A’Yorgi ve Ay’Dimitri kiliselerinden Rum Yetimhanesi’ne, cambazhaneden hayvanat bahçesine; çarşının rengârenk yıllarından sokakların eski sakinlerine, Troçki’den Lefter Küçükandonyadis’e, Büyükadalı Papa’dan Tarzan Pavli’ye; 6-7 Eylül’ü hazırlayan olaylardan 1964 sürgününe...
Büyükada’da doğup büyüyen Fıstık Ahmet Tanrıverdi, Hafıza Çekmecemde Biriktirdiklerim’de (Everest Yayınları), adaların geçmişinde iz bırakmış isimlerle ve olaylarla ilgili gözlemlerini ve anılarını aktarırken, ilçenin demografik, sosyal ve kültürel tarihine dair önemli bilgileri ve tanıklıkları da yazıya döküyor. 78 yıllık bir ömürden, Büyükada’nın belleğine bir armağan...
Edebiyatımızın eşsiz bir yaratıcısıydı! Ataol Behramoğlu’nun yazısı...
“İçimizdeki Şeytan, Sabahattin Ali’nin 1940 yılında yayınlanan ikinci romanı.Yine çok genç, otuz üç yaşında bir yazarın ürünü. Öyleyken, üzerinde pek çok düşünülmesi gereken önemdeki bireysel ve toplumsal sorunları konu edinmiş bir yapıt. Romanın odağındaki kahramanı Ömer’in ilginç ve karmaşık kişiliği, yanı sıra bilinç akışı, iç monologlar gibi anlatım özellikleri bakımından da Sabahattin Ali’nin dünya edebiyatıyla belki en çok ilişkilendirilmesi gereken romanı.”
Orhan Veli... Ataol Behramoğlu’nun yazısı...
Orhan Veli şiirini onlarla ilk karşılaştığım liseli yıllarımdan bu günlere yaşamayı sürdürüyorum… Beni ilk, çarpan şiiri, pek çok Orhan Veli okurunun, hem şairin yaşadığı yıllarda hem sonrasında ve bugün belki de farkında bile olmadıkları “Oaristys” adlı olanıdır…
Orhan Veli’den bildik anlamıyla bir “aşk şairi” belki çıkaramayız… Fakat ilk şiiri gibi, ölümünden sonra 1951’de yayınlanan büyük olasılıkla son şiiri “Aşk Resmigeçiti”nin de aşk üzerine oluşu ilginç bir rastlantı değil mi?...
Orhan Veli’nin şiirlerinde şairin yaşamının her döneminde “yaşama sevinci”, “özgürlük” temaları ön sıradadır. Bu sevinci gölgeleyen, savaş, yoksulluk, adaletsizlik temaları da onlara eşlik etmektedir.”
Türkiye’nin ve Türkçenin büyük dostu, Uldis Berzins!
Kısa bir süre önce yitirdiğimiz büyük şair Uldis Berzins, sadece benim değil Nâzım Hikmet, Orhan Veli, Oktay Rifat, Melih Cevdet Anday, Behçet Necatigil gibi Türk şiirinin ilahlarına da hakim büyük bir şairdi. Anısına saygıyla...
200. doğum yılında Nikolay Nekrasov! Ataol Behramoğlu’nun yazısı...
10 Aralık 1821’de, Dostoyevski’yle aynı yılda doğan Nikolay Nekrasov’un, lirik ya da epik toplumcu şiirleri ve özellikle de “Rus Kadınları”, “Ayaz, Kırmızı Burun”, “Rusya’da Kim İyi Yaşar?” adlı destansı anlatı-şiirleri, Puşkin, Gogol, Dostoyevski, Tolstoy, Gonçarov, Turgenev gibi büyük çağdaşlarının hiç de gölgesinde olamayacağı gibi, halk yaşamını edebiyata taşımada hepsinden çok daha önde olduğunu gösterecektir.
Nekrasov’un 1863’te başlayarak 1877’deki ölümüne kadar üzerinde çalıştığı, başyapıtı Rusya’da Kim İyi Yaşar? (Çev. Uğur Büke, Alfa Yayınları) adlı destan şiiri, bu sorunun yanıtını bulmak için bu masalsı başlangıçla yola koyulan sekiz köylünün gözünden, Rusya taşrasının, doğasının, köy ve köylü yaşamının gerçekçi, acıtıcı, bazen komik çoğu kez trajik, benzersiz, başdöndürücü öyküsüdür.
Ölümünün 180. yılında Lermontov’a armağan! Ataol Behramoğlu’nun yazısı... (16.12.2021)
Mihail Yuryeviç Lermontov, ustası Aleksandr Puşkin’in 1836’da bir düelloda aldığı yara sonucunda ölmesi üzerine yazdığı “Şairin Ölümü” adlı şiiriyle büyük ve haklı bir ün kazandı ve kendisinin de yine bir düelloda sona eren 27 yıllık kısacık yaşamına karşın, şiirleri, poemaları, “Maskeli Balo” adlı oyunu ve ünlü romanı Zamanımızın Kahramanı’yla Rus ve dünya edebiyatının ölümsüzleri arasına girmeyi başardı.
Lermontov şiirinden “Hançer” (Adam Yayınları) adıyla yıllar önce yayınladığım ve birkaç basım yapan çevirilerim, 2014’te, “İblis” ve “Mtsıri” poemalarının eklenmesiyle bir kez daha yayınlandı (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları). Bu mucize şairin dilimizde kitap oylumunda ilk çevirmeni olmakla mutluyum.
Yunus Nadi Şiir Yarışması’ndan notlar: Bu yıl ödül Cevat Çapan’a
Alphan Akgül özgün ve iyi bir şair. Oktay Rifat’ın şiirleri üzerine kitap olarak yayımlanmış bir çalışması var. Akgül’ün “Deniz Atı” şiiri, tam olarak tanımlayamadığım bir nostaljiyle beni kederlendirdi...
Ölümünün 180. yılında Lermontov’a armağan! Ataol Behramoğlu’nun yazısı... (18.10.2021)
Mihail Yuryeviç Lermontov, ustası Aleksandr Puşkin’in 1836’da bir düelloda aldığı yara sonucunda ölmesi üzerine yazdığı “Şairin Ölümü” adlı şiiriyle büyük ve haklı bir ün kazandı ve kendisinin de yine bir düelloda sona eren 27 yıllık kısacık yaşamına karşın, şiirleri, poemaları, “Maskeli Balo” adlı oyunu ve ünlü romanı Zamanımızın Kahramanı’yla Rus ve dünya edebiyatının ölümsüzleri arasına girmeyi başardı.
Lermontov şiirinden “Hançer” (Adam Yayınları) adıyla yıllar önce yayınladığım ve birkaç basım yapan çevirilerim, 2014’te, “İblis” ve “Mtsıri” poemalarının eklenmesiyle bir kez daha yayınlandı (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları). Bu mucize şairin dilimizde kitap oylumunda ilk çevirmeni olmakla mutluyum.
Yazık olmuş bir yaşamın öyküsü…Ataol Behramoğlu’nun yazısı...
Nâzım Hikmet’in tek çocuğu, oğlu Mehmet Nâzım’ın yaşamı üzerine bir kitap yayımlandı, İşitiyor musun Memet (Doğan Kitap).
Bir hanım gazetecinin kitabında; “Mehmet neden bu kadar çekti kendini bu topraklardan?” sorusunu bu yazar ve psikolog da (haydi adını da vereyim, Gündüz Vassaf) şöyle yanıtlıyor:
“Kızmamak, sinirlenmemek için, belki de hayal kırıklığına uğramamak için. Nâzım Hikmet’e hayran, Rusçadan çeviriler yapan bir şair bile magazin habercisi gibi Münevver Hanımın ne zaman hamile kaldığının peşine düştü. Memo, Nâzım hapishanedeyken mi yoksa sonra mı rahme düştü diye hesap yaptı. Böyle kişilerin dünyasından kendini korumak istedi Memo. Hatta isim de vereyim, çünkü arayıp hesap sormuştu. Ataol Behramoğlu.”
Böyle (en hafif deyimiyle) kötü yürekli bir saptırmaya, yalana, çirkef atmaya karşı aslında hakaret dâvası açmak gerekir. Fakat bunu yapmaya değmez. “Memo’nu al, başına çal” demem de doğru olmaz. Çünkü yazımın başlığında olduğu gibi, bana göre “yazık olmuş bir yaşam”dan söz ediyoruz.
Aynı kitapta (yine genellikle bu yazar ve psikolog tarafından) tanıdığım en asil, en değerli bir aydınımız olan, çok sevgili Memet Fuat’a da atılan öyle çirkefler var ki… Memet Fuat’a bu türden imalarla ve hatta açıkça suçlamalarla atılmak istenen çamur buna yeltenenlerin ellerinde ve üstlerinde başlarında kalır.
Görüntüleri tümüyle gerçek: Kameralı Adam
Sinemada 'Sine-göz' akımının kuramcısı olan Dziga Vertov, 1929’da 'Kameralı Adam'ı çekti. Söz konusu eser bir 'belgesel' olsa da; bir öyküye gereksinim duymaksızın yaşamın kendisindeki öykü içeriğini, dinamizmi göstermeyi başaran öncü bir sanat ürünüydü...
'ÖLENLER VE YAŞAYANLAR'
12 Eylül; idam, kötü muamele ve insan hakları ihlalleriyle zihinlerdeki yerini koruyor. 12 Eylül'ün mağdur aydınları, bir araya geldi.
Nice yükler taşımış, nice kuşaklar geçmiş: Köprü şiirleri
İlk köprü şiirimi 25 Ocak 2018’de İstanbul-Paris uçağında yazmışım. Adana’daki Taş Köprü üzerine bir şiir bu. Köprü beni her zaman etkilemiştir...
Dünya şiiri büyük bir ustayı kaybetti
Amerikalı şair ve sosyal eylemci Jack Hirschman dün San Francisco’daki evinde yaşama veda etti.
Sevgili şairim, ustam olarak Cemal Ağabey
Tarihi ne yazık ki tam olarak anımsamıyor olsam da Cağaloğlu’nda, Memet Fuat’ın De Yayınevi bürosundaki ilk karşılaşmamız şu andaymış gibi bir canlılıkla belleğimde...
İnatlaşma bizi nereye götürür?
Kıbrıs’a bir müjde verildi. Külliyenin inşaatı başlayacakmış. İnşaat denilince Kanal İstanbul denilen felaket projesi akla geliyor. Bu iktidar sahipleri, iktidarlarının ömürlerini ebedi mi sanıyor?
Hüzün veren mevsimlerim: Yaz
En çok yazın, içimde acıtıcı bir hüzün duygusu uyanır. Güz mevsiminde olduğundan daha başka... Çünkü bu, yaşamın geçiciliğini duyumsamakla ilgili bir hüzündür...
Unutamadığım Aziz Nesin: Onunla eylem arkadaşı olmak bir ayrıcalıktı
Aziz Nesin... Müstesna bir adam. Herkes özgündür. Fakat Aziz Nesin’in özgünlüğü ayrıca kendine özgüdür.
Orhan Veli’yi yaşamak!
“Orhan Veli şiirini onlarla ilk karşılaştığım liseli yıllarımdan bu günlere yaşamayı sürdürüyorum… Beni ilk, çarpan şiiri, pek çok Orhan Veli okurunun, hem şairin yaşadığı yıllarda hem sonrasında ve bugün belki de farkında bile olmadıkları “Oaristys” adlı olanıdır…
Orhan Veli’den bildik anlamıyla bir “aşk şairi” belki çıkaramayız… Fakat ilk şiiri gibi, ölümünden sonra 1951’de yayınlanan büyük olasılıkla son şiiri “Aşk Resmigeçiti”nin de aşk üzerine oluşu ilginç bir rastlantı değil mi?...
Orhan Veli’nin şiirlerinde şairin yaşamının her döneminde “yaşama sevinci”, “özgürlük” temaları ön sıradadır. Bu sevinci gölgeleyen, savaş, yoksulluk, adaletsizlik temaları da onlara eşlik etmektedir.”
Küskün görünüşlü adamın içinde barındırdığı yanardağ
Enver Gökçe’yi ilk kez, 1960’lı yıllardan birinde İstanbul’da gördüm. Bende içine kapanık, üzgün bir insan izlenimi kalmıştır...
Moravia'nın iki romanı: 'Bütün ahlak kurallarından daha güçlü bir canlılık...'
Gazetemiz yazarı, şair Ataol Behramoğlu, ünlü İtalyan yazar Alberto Moravia'nın "Evlilik" ve "Romalı Kadın" adlı romanlarını Cumhuriyet Pazar'a yazdı.
Emily Dickinson şöleni: Şiirin yer altı sularında
19. yüzyıl Amerikan edebiyatının en büyük şairlerinden olduğu kuşkusuz Emily Dickinson (1830-1886) gelmiş geçmiş dünya şairlerinin de en önemlileri arasında sayılıyor.
En iyisi bu minik dev yapıtı tekrar okumak: ‘Dönüşüm’
Gregor Samsa’nın bir sabah uyandığında kendini böceğe dönüşmüş olarak bulmasının öyküsünü ilk kez ne zaman okumuş olabilirim?
Tanpınar’ın ‘Mahur Beste’si
Konu Abdülhamit döneminde geçiyor ama kişiler her zaman diliminin ürünü olabilir
Orhan Veli’yi yaşamak! Ataol Behramoğlu'nun yazısı
“Orhan Veli şiirini onlarla ilk karşılaştığım liseli yıllarımdan bu günlere yaşamayı sürdürüyorum… Beni ilk, çarpan şiiri, pek çok Orhan Veli okurunun, hem şairin yaşadığı yıllarda hem sonrasında ve bugün belki de farkında bile olmadıkları “Oaristys” adlı olanıdır… Orhan Veli’den bildik anlamıyla bir “aşk şairi” belki çıkaramayız… Fakat ilk şiiri gibi, ölümünden sonra 1951’de yayınlanan büyük olasılıkla son şiiri “Aşk Resmigeçiti”nin de aşk üzerine oluşu ilginç bir rastlantı değil mi?... Orhan Veli’nin şiirlerinde şairin yaşamının her döneminde “yaşama sevinci”, “özgürlük” temaları ön sıradadır. Bu sevinci gölgeleyen, savaş, yoksulluk, adaletsizlik temaları da onlara eşlik etmektedir.”
Edebiyatımızın eşsiz bir yaratıcısıydı! Ataol Behramoğlu'nun yazısı...
“İçimizdeki Şeytan, Sabahattin Ali’nin 1940 yılında yayınlanan ikinci romanı.Yine çok genç, otuz üç yaşında bir yazarın ürünü. Öyleyken, üzerinde pek çok düşünülmesi gereken önemdeki bireysel ve toplumsal sorunları konu edinmiş bir yapıt. Romanın odağındaki kahramanı Ömer’in ilginç ve karmaşık kişiliği, yanı sıra bilinç akışı, iç monologlar gibi anlatım özellikleri bakımından da Sabahattin Ali’nin dünya edebiyatıyla belki en çok ilişkilendirilmesi gereken romanı.”
Edebiyatımızın eşsiz bir yaratıcısıydı!
“İçimizdeki Şeytan, Sabahattin Ali’nin 1940 yılında yayınlanan ikinci romanı.Yine çok genç, otuz üç yaşında bir yazarın ürünü. Öyleyken, üzerinde pek çok düşünülmesi gereken önemdeki bireysel ve toplumsal sorunları konu edinmiş bir yapıt. Romanın odağındaki kahramanı Ömer’in ilginç ve karmaşık kişiliği, yanı sıra bilinç akışı, iç monologlar gibi anlatım özellikleri bakımından da Sabahattin Ali’nin dünya edebiyatıyla belki en çok ilişkilendirilmesi gereken romanı.”
Orhan Veli’yi yaşamak! Ataol Behramoğlu'nun yazısı...
“Orhan Veli şiirini onlarla ilk karşılaştığım liseli yıllarımdan bu günlere yaşamayı sürdürüyorum… Beni ilk, çarpan şiiri, pek çok Orhan Veli okurunun, hem şairin yaşadığı yıllarda hem sonrasında ve bugün belki de farkında bile olmadıkları “Oaristys” adlı olanıdır… Orhan Veli’den bildik anlamıyla bir “aşk şairi” belki çıkaramayız… Fakat ilk şiiri gibi, ölümünden sonra 1951’de yayınlanan büyük olasılıkla son şiiri “Aşk Resmigeçiti”nin de aşk üzerine oluşu ilginç bir rastlantı değil mi?... Orhan Veli’nin şiirlerinde şairin yaşamının her döneminde “yaşama sevinci”, “özgürlük” temaları ön sıradadır. Bu sevinci gölgeleyen, savaş, yoksulluk, adaletsizlik temaları da onlara eşlik etmektedir.”
Edebiyatımızın eşsiz bir yaratıcısıydı! Ataol Behramoğlu'nun yazısı...
“İçimizdeki Şeytan, Sabahattin Ali’nin 1940 yılında yayınlanan ikinci romanı.Yine çok genç, otuz üç yaşında bir yazarın ürünü. Öyleyken, üzerinde pek çok düşünülmesi gereken önemdeki bireysel ve toplumsal sorunları konu edinmiş bir yapıt. Romanın odağındaki kahramanı Ömer’in ilginç ve karmaşık kişiliği, yanı sıra bilinç akışı, iç monologlar gibi anlatım özellikleri bakımından da Sabahattin Ali’nin dünya edebiyatıyla belki en çok ilişkilendirilmesi gereken romanı.”