Hafta sonu izlemek için 10 rahatlatıcı film... Haftanın yorgunluğunu atmak için huzur veren filmler!
Hafta sonunuza biraz neşe katmak ve kendinizi iyi hissetmek mi istiyorsunuz? İyi hissetmenize yardımcı olacak filmler tam da ihtiyacınız olan şey olabilir. Bu filmler, sizi güldürecek, umutlandıracak ve pozitif enerjiyle dolduracak. İşte, hafta sonunuza keyif katacak ve ruh halinizi anında yükseltecek en iyi hissettiren 10 film....
AMELIE (2001)
Amelie, ünlü Fransız yönetmen Jean-Pierre Jeunet’nin beş dalda Oscar’a aday gösterilen filmi. Bu Fransız komedisi bizi genç ve özel bir kadınla tanışmaya davet ediyor; her daim hayat dolu, yaşama sevgi dolu gözlerle tanıklık eden ve sahip olduğu özel ışıltıyı her anında yanında taşıyan Amelie’nin hikayesine...
Anne ve babasını kaybetmiş olan Amelie, kendini başkalarının hayatlarını tamir etmeye, onları mutlu kılmaya adamıştır; bu adanmışlığı fark ettirmeden, bu durumdan bihaber olan insanların hayatlarını kolaylaştırmaya yönelik yapmaktadır. Peki başkalarının mutluluğu için çabalayan Amelie, yalnızlığının farkına vardığı an kendi mutluluğu için de çabalamaya başlayacak mıdır?
BEFORE SUNRISE (1995)
Gün Doğmadan Önce, yolları kesişen bir kadın ve bir erkeğin hikayesini anlatıyor. Sıradan bir Avrupa yolculuğu sırasında trende karşılaşıp tanışan iki farklı insan, Jesse ve Celine bu yolculuğa sıradışı bir şekilde sürdürürler. Viyana şehrindeyken trenden inmeye ve birlikte bir günlüğüne bu şehirde kalmaya karar veren ikili, Viyana sokaklarının sonsuzluğunda ilginç bir gün yaratma fırsatını yakalarlar. Bu süreçte birbirlerine karşı bir şeyler hissetseler de asla sözlere dökemezler. Çok emin oldukları tek şey ise bu gecenin birlikte geçirecekleri ilk ve son gece olacağıdır.
CHEF (2014)
Carl Casper şık bir restoranda çalışan bir baş aşçıdır. Kendi mutfağına ait yemekleri nefistir ama lokantanın menüsüne bağımlı çalıştıkça yaratıcılığı ve ona bağlı olarak da yemeklerinin lezzeti düşüşe geçer. Üstelik önemli bir gurmenin yemekleri hakkında yaptığı olumsuz eleştiriler Carl için bardağı taşırır...
HAPPY-GO-LUCKY (2008)
Poppy hayata klasik bir İngiliz vatandaşından farklı bakan, sevimli bir öğretmen. O gerçek bir optimist. Olayları iyi yönünden değerlendiriyor.
Kendisine negatif yaklaşanlara bile iyi yüzünü göstermekten çekinmiyor. Fakat böyle olması onu yüzeysel veya sıkıcı yapmıyor. O aslında farkında olmadan dünyayı güzelleştiriyor...
HARVEY (1950)
Mary Chase’in Pulitzer Ödüllü aynı adlı oyunundan sinemaya uyarlanan filmde, en iyi arkadaşı hayalinde canlandırdığı Harvey adlı bir pooka olan Elwood P. Dowd’un ilginç hikâyesi anlatılmaktadır.
Elwood P. Dowd (James Stewart), annesi öldükten sonra kızkardeşini ve yeğenini yanına almış onlarla beraber yaşamaktadır. Kardeşinin derdi, kızına bir koca bulmaktır, zengin hanımları evlerine çağırır, davetler verir, fakat Elwood ve hayali arkadaşı yüzünden utanç duymakta, sosyal hayatı yok olmaktadır. Elwood'u akıl hastanesine gitmeye ikna eder ve kendisinin deli olduğu teşhisiyle alıkonulmasıyla diğer karakterler de devreye girer. Tiyatro oyunu gibi işleyen sahnelerde hastane ekibini (doktor, asistanı, ona aşık hemşire ve hasta bakıcı Wilson) ve zengin yan karakterleri tanırız. Birçoğu Elwood'un hikayesine inanmakla birlikte menfaatleri gereği onu senatoryuma kapatmaya çalışırlar, Elwood'un tek derdiyse arada kaybettiği Harvey'i aramaktır.
LOCAL HERO (1983)
Petrol milyarderi Happer, Mac’i inşa etmek istedikleri petrol rafinelerinin mülkiyet haklarını güvence altına alabilmesi için uzakta bir İskoç kasabasına gönderir. Mac Danny ile takım olur ve görüşmelere başlar, yerliler ‘Silver Dollar‘ı mülk edinmek konusunda heveslidirler ama şansları olduğuna inanmazlar. Ancak bölgesel bir keşiş ve bir sahil çöpçüsü olan Ben Knox, aynı zamanda sahibi de olduğu çok önemli bir sahilde bir barakada yaşamaktadır. Happer daha çok Nothern Lights ile ilgilenirken ve Danny de perde ayaklı gerçeküstü bir kız olan Marina ile ilgilenmektedir. Mac Houston’daki faks makineli ofisine alışkındır ancak Bens’in şartlarına ayak uydurmaya kendini zorlar.
OCEAN’S ELEVEN (2001)
Şık ve hareketli Danny Ocean, tam bir aksiyon adamıdır. New Jersey hapishanesinden şartlı salıverilmesine 24 saat kalmışken bile karizmatik hırsız, bir sonraki planına son rötuşları yapmaktadır. 3 kuralı uygulayarak - kimseye zarar verme, hak etmeyen kimseden çalma ve oyunu, kaybedecek hiçbir şeyin yokmuş gibi oyna - Danny tarihteki en incelikle hazırlanmış ve sofistike kumarhane soygununun orkestra şefliğini yapacaktır.
Bir gece yarısı Danny ve özenle seçilmiş 11 adamı, Terry Benedict’in Los Angeles’da sahip olduğu üç kumarhaneden 150 milyon USD çalacaklardır. Danny’nin eski karısı Tess ile çıkmaya başlayan Terry, kuşkusuz daha fazlasını da hak etmiştir.
Danny istediği parayı ele geçirmek için hem hayatını hem de Tess ile yeniden barışma şansını riske atmaktadır. Yine de herşey Danny’nin sık elenip ince dokunmuş entrikasına uygun gelişirse iki arzusu arasında seçim yapması da gerekmeyecektir.
THE BIG LEBOWSKI (1998)
Bir karışıklık bazen umulmadık olaylara sebep olabilir. Kaldı ki işin içinde para varsa olaya dahil olacak bir sürü insan da çıkar. Jeff Lebowski böyle bir meselenin orta yerinde kalır. Kendisi bir milyoner ile karıştırılır. Milyonerin karısına ait borçlar ödenmemiştir ve bundan sebep kahramanımız gangsterlerden dayak yer ve çok değerli halısı zarar görür. Lebowski, ortadaki bu yanlış anlaşılmayı çözmek zorundadır. Adaşı olan milyonerin malikânesine giderek konuşmak ister.
THE SHOP AROUND THE CORNER (1940)
'Matuschek’s' isimli hediye dükkanında çalışan Alfred Kralik, hiç tanışmadığı, görmediği, ismini bile bilmediği bir kadına delicesine aşıktır. Sadece mektuplaşarak ilerlettikleri bu ilişki, artık vazgeçilmez bir bağa dönüşmüştür. Fakat dükkanda yeni işe başlayan Klara Novak’la karşılaştıklarında, aralarında farklı bir elektriklenme yaşanır. Yoksa Klara, yüzünü o hiç görmediği, sesini bile duymadığı, mektupların diğer ucundaki kadın mıdır?
THE THIN MAN (1934)
The Thin Man, dedektifler Nick ve Nora Charles'in göründüğü serinin ilk halkası. W. S. Van Dyke'ın yönettiği bu kara komedide, New Yorklu bir mucit, cinayetler zincirinin baş şüphelisi olarak suçlanır. Bu durum macerayı seven ve gözüpek bir kadın olan Nora Charles'ın fazlasıyla ilgisini çeker. İşin içinde bir entrika olduğunu düşünen Nora gerçeği ortaya çıkarmaya kararlıdır ve bu yüzden kocası Nick'i davayı kabul edip gerçek katili bulmaya ikna eder. İkili, hayatlarını ve Nick'in prestijini riske atacakları bir soruşturma sürecine girerler.
En Çok Okunan Haberler
- Op. Dr. Dericioğlu başında poşetle ölü bulundu
- 500 bin TL'nin aylık getirisi belli oldu
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- Marmaray'da seferler durduruldu!
- Suriye'de herkesin konuştuğu ölüm listesi
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Apple'dan 'şifre' talebine yanıt!
- Erdoğan'dan işgale 'isimsiz' tepki
- Suriye'nin yeni başbakanından ilk açıklama