Sevgili,
Mahmut Dikerdem, 3 Ekim günü ölümünün
21. yılında anıldı.
Mahmut Dikerdem, yazı hayatına M. Fırtına
imzasıyla ünlü Yaprak Dergisi’nde başlamış, daha
sonra Akşam, Milliyet, Cumhuriyet ve Yön’de,
yazılar yazmış, dikkate değer eserler vermiş değerli
bir yazar, bir barış savaşçısı idi.
Ben kendisini bundan 43 yıl önce, Yeni Delhi’de
Türkiye’nin Hindistan Büyükelçisi iken tanıdım.
Daha sonra da Barış Derneği’nde birlikte çalıştık,
12 Eylül döneminde beraber yargılandık. Derneğin
başkanı olarak tutuklu yargılandığı sırada duruşmalar
başlamadan önce, teşhis edilen prostat
kanseri hastalığından mustaripti.
Mahmut Bey’in o duruşmalarda gösterdiği metanet
gerçek bir destandır.
Dönemin koşulları gereği, ağır bir tedavi görürken,
mahkeme önünde saatlerce süren sorgusu
sırasında ayakta dimdik ifade vermiş, uzatılan iskemleye
oturmayı reddetmiş, ödünsüz tutumuyla
askeri mahkemeye meydan okumuştu.
***
İstanbul 2. No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi tarafından
sekiz yıl hapse mahkûm edildiği, 1983
yılı Kasımı’nda, yeniden tutuklanmış ve Metris
Cezaevi’ne konmuştu.
Orada bulunduğu sürede bir kez bile hastalığından
yakındığı ve söz ettiğine tanık olmadım,
şu trajikomik olay dışında:
Mahmut Bey’in Barış Derneği’nden yıllarca öncesinden
arkadaşı olan Orhan Apaydın ile şakalaşan
arkadaşlarımızdan biri takılıyordu koğuştaki
masanın başında otururken:
- Oh keyfin yerinde bakıyorum Orhan Abi.
- Neden olmasın, diye yanıtlıyordu onu Orhan
Apaydın, daha beteri de olabilirdi.
O sırada koğuştaki aksi heriflerden biri itiraz etti:
- Bunun daha beteri ne olacak ki?
Gülümseyerek yanıtladı Orhan Apaydın.
- Olmaz olur mu, daha kanser manser de olabilirdik
yani değil mi?
Buz gibi bir sessizlik oldu. Orhan Apaydın, yanında
oturan Mahmut Bey’in kanser olduğunu
unutmuştu. Mahmut Bey duymazdan geldi, herkes
rahat bir nefes aldı.
Aradan bir yarım saat geçti, yine aynı takılmalar
ve Orhan Abi’nin aynı cevabı:
- Buna da şükür hani kanser manser olabilirdik.
Bu defa, Mahmut Bey boş geçmedi taşı gediğine
koydu:
- Yani öyle olsa, ne olacak ki, işte biz kanser
manseriz azizim.
Orhan Apaydın, kıpkırmızı yanıtladı:
- Öyle değil canım ben ölümcül kanserden söz
ediyorum.
O sırada hiçbirimiz 2.5 yıl sonra Orhan Apaydın’ın
hapishanede yakalandığı kanserden Mahmut
Bey’den önce öleceğini bilmiyorduk.
***
Mahmut Bey’in hastalığının tedavisi için hastaneye
sevk edilmesi gerekiyordu. Bulunduğumuz
Metris Cezaevi’ndeki koğuşundan gelip aldılar.
Koridora çıkardılar, hepimiz koğuşun duvarına
yapışmış dışarıda neler olduğunu dinliyorduk.
Mahmut Bey’i çırılçıplak soymaya kalktılar,
direndi soyunmadı:
- Ben, dedi, bu devleti temsil etmiş bir büyükelçiyim,
önünüzde soyunmam... Ve ekledi:
- Soyunmuyorum, hastaneye gitmeyi de reddediyorum.
Koğuşuma iade edin beni!
Soyunması için ısrardan vazgeçtiler.
Emekli büyükelçi, değerli yazarın insanlık onuru
zulmü yenmişti.
Bu olayı Mahmut Bey sağken ve öldükten sonra
iki kez yazmıştım.
Daha sonra olanları yazmadığım için, oğlu M.
Ali Dikerdem sanırım kırılmıştı.
Çünkü o gün askerler, prostat kanseri olan Mahmut
Bey’in, bu kez saatler boyu tuvalete gitmesine
izin vermeyerek, zulümlerini sürdürmüşlerdi.
12 Eylül’ün Evren’li yıllarında olan bu zulüm
olayının üzerinden otuz yıl geçti.
30 yılda zulüm son bulmadı, kılık değiştirdi, zalim
üniformalı, mazlum sivilken şimdi tersi oldu.
Eylem değişmedi, zulmün özneleri ve nesneleri
yer değiştirdi, otuz yıl önce onurlu mazlumun adı
Mahmut Dikerdem’di, şimdi Fatih Hilmioğlu oldu.
Tabii söylemeye bile gerek yok, otuz yıl önceki
zulüm bugünkünü ne haklı gösterebilir ne de
toplumsal utancı hafifletebilir.
Ali Sirmen
Son Köşe Yazıları
Bir Zulüm Öyküsü
Yazarın Son Yazıları
İyi insan (19 Mart 2024)
İyi insan
Devamını Oku
19.03.2024
Laiklik nedir?
Laiklik nedir?
Devamını Oku
06.03.2024
Yıldönümü
Yıldönümü
Devamını Oku
03.03.2024
Aslında biliyorlar
Aslında biliyorlar
Devamını Oku
01.03.2024
Vatan nöbeti
Vatan nöbeti
Devamını Oku
27.02.2024
Daha neler olacak?
Daha neler olacak?
Devamını Oku
25.02.2024
Ali Sirmen yazdı...
Türkiye hâlâ laik mi?
Devamını Oku
23.02.2024
Mutluluk mecburiyeti
Mutluluk mecburiyeti
Devamını Oku
20.02.2024
İşin özü
İşin özü
Devamını Oku
18.02.2024
Tehlikeli kavga
Tehlikeli kavga
Devamını Oku
13.02.2024
Kader mi?
Kader mi?
Devamını Oku
11.02.2024
Biat etmeyene hayat yok
Biat etmeyene hayat yok
Devamını Oku
09.02.2024
AKP yanıltıyor
AKP yanıltıyor
Devamını Oku
06.02.2024
Monşer
Monşer
Devamını Oku
04.02.2024
Neler olmaz ki?
Neler olmaz ki?
Devamını Oku
02.02.2024
Ne aceleniz var?
Ne aceleniz var?
Devamını Oku
30.01.2024
Bir ittifak nasıl kurulur?
Bir ittifak nasıl kurulur?
Devamını Oku
28.01.2024
Lütfedilen bir yaşam
Lütfedilen bir yaşam
Devamını Oku
27.01.2024
Ali Sirmen yazdı...
CHP-İsveç-NATO
Devamını Oku
26.01.2024
İyi insan (24 Ocak 2024)
İyi insan
Devamını Oku
24.01.2024
İflas budur işte
İflas budur işte
Devamını Oku
23.01.2024
Sam amcamız bizi attaya götürüyor
Sam amcamız bizi attaya götürüyor
Devamını Oku
21.01.2024
Sokak ve siyaset
Sokak ve siyaset
Devamını Oku
19.01.2024
Nasıl olacak?
Nasıl olacak?
Devamını Oku
16.01.2024
Zor günler
Zor günler
Devamını Oku
14.01.2024
Ali Sirmen yazdı
Türkiye’nin ekseni
Devamını Oku
12.01.2024
Yeni yerel yönetim
Yeni yerel yönetim
Devamını Oku
09.01.2024
Bir Kuvvacı dost
Bir Kuvvacı d
Devamını Oku
07.01.2024
Büyük çıkmaz
Büyük çıkmaz
Devamını Oku
06.01.2024
Din devleti
Din devleti
Devamını Oku
05.01.2024
Belliydi
Belliydi
Devamını Oku
02.01.2024
Aynı anıyı paylaşmak
Aynı anıyı paylaşmak
Devamını Oku
31.12.2023
Aynı vatanı paylaşmak
Aynı vatanı paylaşmak
Devamını Oku
29.12.2023
Durum
Durum
Devamını Oku
26.12.2023
‘Dostum Mozart’
‘Dostum Mozart’
Devamını Oku
24.12.2023
‘Anayasal kabahat!’
‘Anayasal kabahat!’
Devamını Oku
22.12.2023
Seçmenin tepkisi
Seçmenin tepkisi
Devamını Oku
19.12.2023
Bir garip patron
Bir garip patron
Devamını Oku
17.12.2023
Ali Sirmen yazdı...
‘Allah’ın gazabı’
Devamını Oku
15.12.2023
Hamas ve Kuvvacılar
Hamas ve Kuvvacılar
Devamını Oku
12.12.2023