Ayşe Emel Mesci

Cumhuriyet yüz yaşında

30 Ekim 2023 Pazartesi

Yüz yıl önce Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi... Katiyen bugünkü gibi şatafatlı, konforlu, teknik imkânlarla donatılmış bir meclis binası değil. Ama işlevi bugünkü meclisle kıyaslanamayacak kadar önemli. Kurucu bir meclis ve kurucu bir kuşak söz konusu. Başlarında da yürünen yolu ilmik ilmik ören bir strateji dehası ve bir irade simgesi: Mustafa Kemal Atatürk. İşte o Meclis, yüz yıl önce bugün kalın bir çizgi çekti ve 29 Ekim 1923, tarihimizi Cumhuriyetten öncesi ve sonrası diye ayıran gün oldu. 1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırılmasıyla başlayan devrim, 29 Ekim 1923’te mantıksal sonucuna ulaştı.

MUCİZE

Bir imparatorluk yıkıldı ve “son kaya”da, Anadolu’da Cumhuriyet kuruldu. “Son kaya”, Yunus Nadi’nin anlatımına göre, Kurtuluş Savaşı’nda benimsenen bir ilkeydi ve Atatürk’ün dilinde, vatan topraklarımızı son kaya parçasına kadar savunmak anlamına geliyordu. Daha sonra kurucu kadrolar bu kuralı her türlü mücadelede temel prensip haline getirmişlerdi.

Mustafa Kemal Atatürk’ün askeri, siyasal, kültürel ve düşünsel önderliğiyle bu kurucu kuşağın gerçekleştirdiği mücadele, 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un tüm süreci anlattığı oyununa koyduğu isimle vurguladığı gibi, bir “Mucize”ydi. Çünkü o mücadele on yıl boyunca savaştan savaşa sürüklenerek tükenmiş bir halkı yeniden ayağa kalkmaya, yedi düvele meydan okumaya ve doğusundan batısına bütünleşerek başarmaya ikna etmiş, çoban ateşlerinden yurt sathına yayılan bir aydınlık doğurmayı bilmişti.

KURUCU FELSEFE

O aydınlığın en önemli öğeleri arasında, tam bağımsızlık, laiklik, kadın-erkek eşitliği, eğitim seferberliği ve Atatürk’ün kurucu felsefesiyle gerçekleştirilen kültür devrimleri sayılabilir.

Bedia Muvahhit’lerden İdil Biret’lere, Behice Boran’lardan, Halet Çambel’lerden Suna Kan’lara, günümüzde dünya şampiyonu olan kadın voleybol takımımıza kadar sayısız örnekle uzanan o mucize yolunun başlangıç noktasında, 1923’te, daha Cumhuriyet ilan edilmeden önce İzmir’de girdiği sinema salonunun sadece erkeklerle dolu olmasından rahatsız olup kadınların da içeri alınmasını sağlayan eşsiz bir liderin yaydığı aydınlık vardır.

Eğitim alanında, aklı ve bilimi tek gerçek yol gösterici olarak kabul edip “tedrisat”ı, yani öğretimi tekleştiren, bugün bile bir efsane gibi anlatılan Köy Enstitülerine kadar uzanan yol da kaynağını o aydınlıkta bulmuştur.

Sanat ve özellikle sanat eğitimi alanında atılmış ne kadar olumlu adım varsa, hepsinin kaynağı aynı felsefedir. Konservatuvarlar, Devlet Tiyatroları, Devlet Opera ve Balesi, Senfoni Orkestraları hep o kurucu felsefenin yadigârlarıdır.

Türkiye’nin yakın tarihindeki en önemli antiemperyalist tavır alış olan 68 hareketinin arkasındaki belirleyici etkenlerden biri, Kurtuluş Savaşı’nın ve “Bağımsızlık benim karakterimdir” cümlesinin belleklerde bıraktığı izdir.

BİZ NİYE BAŞARAMAYALIM?

Bu iz sadece bizim ülkemizle de sınırlı kalmamıştır. Küba’nın başkenti Havana’daki Katedral Parkı’nda, dünya devrim kahramanlarının heykelleri arasında Atatürk’ün de güzel bir büstü ve altında “Yurtta sulh, cihanda sulh” yazısı vardır. Onun içindir ki Fidel Castro, “O, yedi düvele karşı kurtuluş savaşı vermesiyle bize de örnek olmuştur. O başardıysa biz niye başaramayalım, dedik” diye not düşmüştür tarihe.

Evet, bugün sorulması gereken soru budur belki de: Biz niye başaramayalım? Halk Cumhuriyete sahip çıkmaya, Atatürk’ü ve yarattığı mucizeyi bağrına basmaya devam ediyor çünkü.

Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Buzdağının altı 4 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları