Tiyatro ile ilgili en yaygın düşünce bu sanatın antik Yunan’da Dionysos kültüyle bağlantılı olduğudur. İlkel insan doğayı; doğum, ölüm ve yeniden doğuş olarak yorumlamaktaydı. Bu süreci biz bugün “mevsimlerin döngüsü” olarak adlandırıyoruz. Antik ritüeller insanoğlunun mevsimler döngüsü sürecine katılma törenleridir. Mezopotamya, Anadolu, Mısır ve Yunan coğrafyasında yer alan bu törenler, katılımcıları ve izleyicileri ortak bir yaşantının gizemli coşkusunda buluşturmaktaydı.
Dionysos, Trakya bölgesi tanrısı olarak Ortadoğu’nun Attis (Anadolu), Tammoz (Mezopotamya), Osiris (Mısır) gibi daha erken dönem tanrılarıyla benzeşen özellikler taşımaktaydı. Doğanın bitki örtüsünü simgeleyen Tanrı olarak bilinen Dionysos’a ilişkin ritüeller doğadaki doğumölüm-yeniden doğuş süreciyle ilişkiliydi.
Dionysos, Tanrıların başı Zeus ile Ay Tanrıçası Semele’nin çocuğudur. Keçi ayaklı satirler tarafından büyütülen bu Tanrı daha sonra, Zeus’un kıskanç eşi Hera’nın buyruğuyla acımasız Titanlar tarafından paramparça edilir. Ne ki babası Zeus ona ikinci bir yaşam şansı tanımıştır. Zeus’un baldırından yeniden doğan Dionysos’a “ditrambos” (dithyrambos/yeniden doğan) adı verilir. Bu nedenle tiyatronun kaynağı olduğu söylenen Dionysos ritüellerinin göstericilerine “dithyrambos koroları” denmektedir.
ANTİK YUNAN’DA DEMOKRASİNİN DOĞUŞU
İsa’dan önce 7. ve 6. yüzyıllarda Yunan dünyasında gün geçtikçe zenginleşen tüccar sınıfı artık soyluların güdümünde yaşamak istemiyordu. Köylü (çiftçiler) sınıfını da yanlarına alarak güçlenmek için onların Tanrı’sı Dionsos’u yüceltme yoluna gittiler. Zeus ve Apollon gibi büyük Tanrılar soyluların yönettiği törenlerle anılıyordu. Dionysos, Tanrı olarak, soyluların denetimi dışında kalan bir seçenekti. Anlaşılacağı gibi Dionysos’un Yunan coğrafyasında popüler bir Tanrı olmasının nedeni dinsel değil siyasaldır. Bu gelişimle Yunan demokrasisinin oluşumu sağlanıyordu. Dionysos seçkinlerin değil, sıradan halkın Tanrısı’ydı. Yılın belirli dönemlerinde onuruna şenlikler düzenlenen bu Tanrı hem korkunç biçimde öldürülmesi nedeniyle “acı çekme Tanrısı” hem de ölümü aşıp yeniden doğduğu için “sevinç ve coşku” Tanrısı olarak öne çıktı. Kışın ölen ve baharda yeniden canlanan bitki örtüsünün simgesiydi.
Güz mevsiminde doğanın ölüme yatmasının acısına ve baharda yeniden doğuşunun sevincine katılmak adına düzenlenen ritüeller zaman içinde şenliklere dönüştü ve kültür etkinliklerine evrildi. Günümüzde, tiyatronun iki temel türü olan “trajedi” ve “komedi”yi böylece Dionysos kültüne bağlıyoruz. Trajedi ölümü simgeleyen ve canlıların ölümlü oluşuna ağıt yakan bir sahne anlatımıdır. Komedi ise “yeniden doğuş”u simgeler ve insanoğlunun “ölümsüzlüğü”nü kutsar. Trajedi, güz mevsiminin boz renklere bürünmüş ortamını canlandırırken komedi, “yeniden doğuş” sürecinin sonsuzluğunun sevincini ve coşkusunu tüm canlı renkleriyle sahneye getirir.
İNSANOĞLUNUN ÖLÜM/ÖLÜMSÜZLÜK İKİLEMİ
Doğada olduğu gibi insan yaşamında da hem ölüm vardır hem de yenidoğan kuşakların bir sonraki kuşakları doğurarak ölümsüzlüğe ulaşması. (Yunan dünyasının o dönemki başlıca tarımsal ürünü üzüm suyundan yapılan şarabın getirdiği esrikliğin çiftleşmeye ve doğurganlığa -yeniden doğuşa- yol açması da doğal ki bugün şarap tanrısı olarak bilinen Dionysos ile bağlantılıdır).
Dionysos, insanoğlunun, “acı çekme ve ölüm” ile “sevinç ve yaşam” ikilemi içinde varoluşunun simgesidir. Bu ikilem yaşamın, acılar ve sevinçler ile yoğrulmuşluğunu gösterir. İnsanoğlunun en büyük sorunu “ölümlü” olmaktır. Büyük Shakespeare “Hamlet”te, insanın bu kadar yüce olmasına karşın, neden “ölümlü” olduğunu sorarak bu çözümsüz duruma parmak basar. Antik Yunan’da ise “avuntu” doğadan gelir: Yeryüzünde hem ölüm vardır hem de ölümsüzlük. İşte bu nedenle sabırsızlıkla baharın gelmesini ve doğanın ölümsüzlükle buluşmasını isteriz.
Bu yıl ülkeme bahar bir türlü gelmedi. Göğümüzü kaplayan kara bulutlardan bir türlü kurtulamadık. Güneşle bir an önce kucaklaşmayı bekleyip duruyoruz. Demokrasi ve “yeniden doğuş” için Dionysos ritüelleri mi gerekli?