Barış Terkoğlu

Yüzlerce kız çocuğu ölebilir

22 Ağustos 2022 Pazartesi

Günlerdir içim içimi yiyor. “Ya korkulan olursa” diyorum.

Önümde bir dizi şikâyet dilekçesi var. Cumhurbaşkanlığı’na yazılmış, valiliğe iletilmiş, savcılığa bildirilmiş. Anlatılana göre, belki yüzlerce kişinin ölümüne neden olacak bir hikâye.

Şöyle anlatayım...

Ardahan’da bir devlet yurdu var: Niyazi Mısri Kız Öğrenci Yurdu. Resmi öğrenci kapasitesi 852 kişi.

2014 yılında, inşaatı ihaleyle bir şirkete verildi. İhaleyi alan firma, alışık olduğumuz gibi, taşerona devretti. O da inşaatı bitirdi.

Derken...

2020 yılında taşeron firma sahibi-yetkilisi Ahmet Adil Yardımcı ortaya çıktı. “Bir dakika” dedi. İddiasına göre, yaptığı inşaatta bir oyun dönmüştü.

Yurdu inşa ederken Salduzlar Beton firmasından beton almıştı. Ancak yıllar sonra karşısına firmanın eski bir çalışanı çıkmış, itiraflarda bulunmuştu. Söylediğine göre, inşaata beton döken firma, betondan çalmıştı. 

Üstelik arkada işleyen bir yolsuzluk mekanizması vardı. Bu işi yaparken denetim firmasıyla birlikte çalışılıyor, sahte numuneler alınıyordu. “Her şey normal” raporuyla devlet de kandırılıyordu.

KONUYU KAPAT TEHDİDİ

Yardımcı’nın, 29 Ocak 2020 tarihli, CİMER’e şikâyet dilekçesinde şu yazıyor: “Yarın olacak bir faciadan sorumlu olmayacağım.”

Dilekçeleri karıştırıyorum. Hemen olayın üstüne gidilmiştir umudum yarım kalıyor. Zira Ardahan Valiliği’ne ve Cumhuriyet Savcılığına ulaşan, 19 Ocak 2021 tarihli dilekçede konunun kapatılmaya çalışıldığı anlatılıyor:

“İnşaatı yapan firma olan En-Sa Yapı ve Koltek Müşavirlik yetkilileri CİMER’e yapmış olduğum şikâyete müdahil olup yeni karot numunesi aldırmak yerine, gerçeğe aykırı düzenlenmiş olaneski numune sonuçlarıyla konuyu kapatmaya çalışmışlardır. En-Sa Yapı yetkilisi Ali Haydar Ergezen ve Koltek Müşavirlik Genel Müdürü Cem Bey benimle iletişime geçerek konuyu kapatmamı, aksi takdirde kendilerinin çok büyük zarar göreceklerini tehditkâr bir üslupla ifade etmişledir.”

Peki, Yardımcı ne istiyor?

Şunu talep etmiş:

“Bağımsız üniversite ve kuruluşlardan, tüm proje temellerinden, kolon, perde ve kirişlerden numune alınıp gerekli testlerin yapılması, aksi takdirde doğabilecek deprem, sel, doğal afet vb. oluşacak her türlü maddi ve manevi sorumluluk tarafıma ait değildir.”

Yani diyor ki: Ben bu inşaatın taşeronuyum, inşaatı ben yaptım ama bu inşaat yıkılabilir. Devlete, sorumluları haber veriyorum. Sonra bir depremde yıkılırsa beni günah keçisi ilan etmeyin!

ESKİ BAKANIN KARDEŞİ ÇIKTI

İşin ilginci, Yardımcı bir dedektiflik de yapmış. Bazı belgelere ve şahitlere ulaşıp savcılığa bildirmiş:

“Çevre ve Şehircilik Bakanlığı arşivlerinde, kısıtlı şartlarda iddialarımı doğrulayan bazı belgelere ulaştım. Dilekçemin ekinde sunuyorum.”

CİMER, valilik, savcılık derken olay bilirkişiye gitti. Yeniden numune alınıp herkesin içi rahatlatıldı mı derseniz, “maalesef” diyeceğim. Zira resmi bilirkişi raporunda şu yazıyor:

“100’ün üzerinde karot numunesi alınması gerekeceği, müdürlüğümüzde karot alma işini yapabilecek geçici görevle çalışmakta olan emekliliği gelmiş bir personelin olduğu, bu işlemin bir kişiyle yapılması durumunda haftalar/aylar süreceği, söz konusu binaların halen kız yurdu olarak kullanılmakta olduğundan bu işlemin haftalarca sürmesinin büyük mağduriyetler yaratacağı değerlendirilmiş olduğundan talebiniz hakkında işlem yapılamadığı belirtilmiştir.”

Bilirkişi raporunda “İnceleme haftalar sürer” denilerek işlem yapılmadığı belirtildi.

Sonuç olarak, “eski numune raporlarında sorun yok gibi görünüyor” denmesine dayanarak savcılık, “Kovuşturmaya yer yok” kararı verdi. Dosya da böylece kapandı.

Biraz dikkatli bakınca, dilekçede adı geçen Ali Haydar Ergezen’in, eski Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen’in kardeşi olduğunu fark ediyorum. Ergezen’in şirketi, Ardahan’daki yurdun dışında, devletten milyarlarca liralık inşaat ihaleleri almış görünüyor. Haliyle, dosyanın kapanması, birilerinin dokunulmazlığının marifetiymiş gibi duruyor!

Devletin öğrenciler kalsın diye ihale ettiği bir yurt. İnşaattan kazanılan milyonlar. Üstüne betondan çalınma şüphesi. Yüzlerce kızın ölebileceğinin itirafı. Koca bina şimdi ne olacak sorusu. Devletin “Aman dokunmayalım” diyerek dosyayı kapatması. Bina sağlamsa dahi, bunu tespit etmek için, bir numune alınarak kamuoyunun rahatlatılmaması.

Betoncu şeyhler, her depremden sonra, sorumluyu “ölenlerin günahları” ilan ediyor ya... Belki de en büyük günah, yükselen binaların harcında karılıyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları