Gül, ‘Alo Fatih’ Demecini Nasıl Verdi?

19 Şubat 2014 Çarşamba

Cumhurbaşkanı ile Budapeşte’ye gelen basın heyeti “karma”...
Cumhuriyet de var; Akit de...
Sabah da var, Zaman da...
Habertürk de var, Vatan da...
Malumunuz, Başbakan, kendisine rahatsız edici soru sormayacak gazetecilerle yolculuk ediyor. Gidişteki basın toplantısında “ters” soru soran olursa da azarlıyor.
Gül’ün böyle bir kompleksi, korkusu ya da öfkesi yok.
Herkesle konuşmaya, her türden soruyu duymaya hazır bir özgüveni var.
Uçakta her birimizle tek tek ilgilendi, sohbet etti. Ancak demeç seansını uçaktan otele taşıdı.
İki gece kaldığı Budapeşte’deki otelde iki kez buluştu bizimle...
İlkinde aşırı temkinliydi; gazeteci tabiriyle “manşetlik malzeme” vermedi.
İkinci buluşma önceki gece geç vakitteydi.
“Sarıgül talimatı”ndan haberdardı.
Macar Cumhurbaşkanı’nın yemeğinden gelmişti; keyifliydi.
Türkiye’de “Alo Fatih” serisinin Sarıgülbölümü sızmıştı. Herkes onu konuşuyordu. Tabii bizim heyet de...
Cumhurbaşkanı’nın haberi var mıydı?
Evet vardı.
Bir soruyu yanıtlarken, Ahmet Bey biraz önce beni bilgilendirdi” demesinden anladık bunu...
Belli ki, yılların gazetecilik deneyiminden gelen Basın Başdanışmanı Ahmet Sever, gelebilecek sorulara dair brifing vermişti.
‘Alo Fatih’ sorusu kesin gelir”di.
Nitekim Deniz Zeyrek, “Bazı kayıtlar ortaya çıktı” diye soruya girince Gül hiç şaşırmadı; cevap verirken de zorlanmadı.
Her zamanki sakin üslubuyla, ama daha kararlı vurgularla konuştu. Ve Milliyet günlerinden hatırladığımız bir demeç verdi.
İsyan çağrısı
Hatırlayacaksınız, Hasan Cemal, bir yazısı nedeniyle Başbakan’ın öfkesine maruz kalıp Milliyet’ten ayrılmak zorunda kaldığında Ruşen Çakır, bir başka gezide Cumhurbaşkanı’na bu konuyu sormuştu.
Gül, “Eğer gazeteye bir empoze varsa, gazete de orada direnecek kardeşim” demişti.
Budapeşte’de bu tavrını sürdürdü, hatta öteye götürdü.
“İsyan” çağrısı yaptı. Çıkışta “isyan” sözcüğüne dikkat çektim. Diğer meslektaşlarım sözcüğü yakalamamışlardı.
Gezilerin usulü gereği, en genç olanımız deşifreyi üstlendi. Deniz Zeyrek’in deşifresi, gece yarısı mesaj kutularımıza düştü. Hemen baktık ve “isyan”lı cümleyi gördük:
“Gazeteci doğru gördüğüne karşı bir şey görüyorsa da orada isyan edecektir.”
Hedef Bahçeli değil, Gül’dü
İzlenimimi yazayım:
O ana kadar Cumhurbaşkanı, Erdoğan’la ters düşecek bir pozisyon almamaya özellikle itina gösteriyor gibiydi.
Bu “sıkıntı”sına dünkü yazımda dikkat çekmiştim.
“Alo Fatih” kayıtları, Çankaya’yı da perde arkasında medyanın nasıl bir baskı yaşadığına dair “birinci elden” aydınlatmış olmalı...
Başbakan, Fas’tan Habertürk’e yaptığı altyazı müdahalesini, Bahçeli bize hakaret ediyordu” diye savunmuştu.
Oysa altyazıda Bahçeli’nin hakareti değil, Gül’ü Gezi olayları konusunda göreve çağıran demeci vardı.
Yani aslında Başbakan’ın hedefi Bahçeli değil, kendi yokluğunda Gezi’de uzlaşma arayan Gül’dü.
Gül, elbette bunun farkındaydı.
‘Onun hiç mi suçu yok?’
Kaldı ki, talimatların “Sarıgül” versiyonunda ne hakaret vardı, ne başka mazeret... Apaçık bir şekilde “Medya komiseri”nden muhalefetin adayını TV’ye çıkarmamasını istiyordu.
“Herkes işine sahip çıkacak. Başka bir alışverişi yoksa tabii” cümlesiyle, iktidara boyun eğen medya yöneticileri ile ihale ilişkisi içindeki medya patronlarını hedef aldı Gül...
Dayanamayıp sordum:
“Müdahale edenin hiç mi suçu yok?”
Hiç tereddütsüz ekledi:
“Olamaz böyle bir şey.”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları