Kamusal şizofreni
Deniz Ülkütekin
Son Köşe Yazıları

Kamusal şizofreni

26.07.2025 12:49
Güncellenme:
Takip Et:

Televizyonlardaki siyaset programlarında sık karşılaştığımız bir sahne var artık: Bir siyasetçi ya da gazeteci, savunduğu düşüncenin aslında karşı cephedeki isimler tarafından da özel sohbetlerde kabul gördüğünü söylüyor ama hemen ardından şu cümle geliyor: “Bunu açık bir şekilde dile getiremez.” Hatta bazen bu kişinin, ismi geçtiğinde görüşünü inkâr edeceği bile belirtiliyor.

Siyasette neredeyse olağanlaşmış bu durum aslında son derece kaygı verici. Çünkü yalnızca bireylerin değil fikirlerin de ikiye bölündüğü, kişisel kanaat ile kamusal söylem arasındaki uçurumun büyüdüğü bir ruh durumunu işaret ediyor. Bu sırf bireysel değil kolektif bir yarılma. Adına “kamusal şizofreni” diyebiliriz.

Bu bölünmenin yalnızca siyasetin üst katmanlarında değil gündelik yaşamın en sıradan ilişkilerinde bile görünür hâle gelmesi, “kamusal şizofreni”nin bireysel bir çelişkiden çok çağın ortak ruh hâline dönüştüğünü gösteriyor.

Modern bireyin kimliği, bulunduğu ortama göre şekil değiştiriyor. Aynı kişi işyerinde başka, evde başka, sosyal medyada bambaşka bir dil kullanabiliyor. İlk bakışta sağlıklı bir uyum gibi görünen bu çeşitlilik, zamanla düşüncelerin içtenliğini ve benliğin bütünlüğünü tehdit eden bir yarılmaya dönüşme olasılığı taşıyor. Özgür olmayan toplumlarda bu bir hayatta kalma stratejisi, görünüşte özgür ama yargılayıcı çevrelerde ise kabul görme çabası. Bu bölünmüşlük derinleştikçe, kamusal alan gerçek tartışmaların değil, nasıl demeli? Bir “pozisyon alma tiyatrosu”nun sahnesine dönüşüyor.

İnsan zaman zaman rol yapar, bu kabul edilebilir. Ancak bu roller ile gerçek inanışlar arasındaki uzaklık büyüdükçe, ortaya yalnızca bir toplumsal maske değil derin bir içsel gerilim çıkar. Soru şu: Birey kendi inandığıyla toplumun onayladığı şey arasında kaldığında ne yapar? Sessiz kalmayı mı, yoksa inançlarını çarpıtmayı mı seçer? Bu ikilem zamanla ahlaki yorgunluk, utanç ve öz-benliğin yitimine yol açar.

Her toplum, neyin söylenebilir olduğuna yönelik görünmez sınırlar çizer. Üstelik çoğu zaman yalnızca ters düşenleri değil kendisini sorgulayanları da cezalandırır. Bu yüzden birçok insan doğru olduğuna inandığı fikirleri dile getirmekten kaçınır. Suskunluk zamanla savunma değil alışkanlık hâline gelir. Başta belirttiğim gibi bu kanıksama hâli asıl kaygı verici olan.

KENDİLİĞİN SERİ ÜRETİMİ

Bu suskunluk hâlini ve parçalanmış benliği anlamlandırmak için sosyal bilimlerin ve edebiyatın sunduğu bazı kavramlara göz atabiliriz: George Orwell’in “doublethink” olarak tanımladığı durum, bireyin iki çelişkili düşünceyi aynı anda benimsemesiyle oluşur. Kamusal şizofreni de benzer biçimde, insanın hem inandığı hem de inandığının zıttı bir görüşü, farklı bağlamlarda savunabilir hâle gelmesidir. James C. Scott’un “public transcript” ve “hidden transcript” ayrımı da bu ikili yapıyı açıklar: Birey kamusal alanda onaylananı söyler, özel alanda ise asıl düşüncesini saklı tutar. Erving Goffman’ın “yüz yönetimi” ya da “imaj kontrolü” olarak tanımladığı toplumsal davranışlar da bu oyunun önemli bir parçasıdır. İnsanlar, etraflarından gelecek tepkiye göre hangi benliklerini sahneye koyacaklarını dikkatle seçer. Tüm bu kavramlar, modern insanın gitgide daha da karmaşıklaşan toplum yapısı içinde kendine bir yer açmaya çalışırken ne kadar çok “kendilik” ürettiğini ve bu durumun nasıl bir içsel bölünmeye yol açtığını gösteriyor.

Bu çelişkinin temelinde çoğu zaman bireysel samimiyetsizlik değil toplumsal tahammülsüzlük yatıyor. Fikirlerin değil onları kimin söylediğinin önemli hâle geldiği bir ortamda insanlar doğrulara değil aidiyetlere göre pozisyon alıyor. Birey ya sahici kalıp yalnızlaşacak ya da uyum sağlayıp içsel bir suskunluğa gömülecek. Bu yalnız siyasetçiye değil herkese dayatılan bir ikilem. Ve çoğu zaman seçilen yol hakikatin değil güvenli olanın peşinden gitmek oluyor.

Kamusal şizofreni, her bireyin taşıdığı bir içsel gerilim artık. İnsanlar işyerinde, aile ortamında, arkadaş çevresinde veya sosyal medyada aynı fikirleri dillendirmiyor, her bağlamda farklı bir benliğe bürünüyor. Bu farkın altında yatan ise yalnızca dışsal baskılar değil bireyin içselleştirdiği ve zamanla kendi benliğine gömdüğü otosansür mekanizmaları. (Belki biraz da gerçeğin zemnini sallantılı duruma getiren “ahlakın statü kaybetmesi”yle oluşan kaygan zemin.)

BİREYİN KARANLIK BİLİNÇ DIŞI: ANONİMLİK

Bu koşullarda devletin, veya toplumun dikey baskısı zamanla yerini bireyin kendi kendini denetlediği yatay bir denetime bırakıyor. İfade rejimleri giderek daha katı hâle geliyor, evet bu doğru ama kimin ne zaman ve nasıl konuşabileceğine yönelik görünmez kurallar da bireyin düşünme sınırlarını da çiziyor. Bu yüzden sosyal medyada sıkça eleştirilen anonimlik kültürü aslında bu kamusal şizofreniye karşı gelişmiş bir tür antitez gibi işliyor: Kişiler gerçek kimlikleriyle söyleyemedikleri fikirleri, sahte kimlikler altında dışa vuruyor. Böylece kamusal alanın iki yüzlülüğü, karanlık ve kolektif bir bilinç dışı gibi çalışıyor. Sonuçta bastırılan her şey, başka bir maskeyle geri dönüyor.

Kamusal şizofreni, yalnızca ifade özgürlüğünü değil insanın kendilik hissini de aşındırıyor. Farklı ortamlarda farklı benlikler sergilemek, bireyin topluma olduğu kadar kendine de yabancılaşmasına neden oluyor. Hakikatini dillendirememek, ahlaki yorgunluk ve içsel bütünlük kaybı yaratıyor. Ne söylediğimizin değil neye benzetildiğimizin daha önemli olduğu bir düzende güven duygusu da zedeleniyor. Bu yalnızca bireysel değil toplumsal düzeyde de bir güvensizlik iklimi yaratıyor. Duyguların bastırıldığı, düşüncelerin törpülendiği bir dünyada sahici ilişkiler kurmak neredeyse imkânsız. Kamusal şizofreni, aslında giderek derinleşen bir yalnızlık hâli. Ve belki de en çok bu yüzden artık kim olduğumuzu değil kim gibi görünmek zorunda kaldığımızı konuşmalıyız.

Yazarın Son Yazıları

Pandeminin mirası bir sessiz salgın: Gooning

Pandeminin ardından yalnızlık yeni bir biçime büründü. Ekranların ritmiyle biçimlenen çağda “gooning”, sırf bir cinsel pratik değil, dijital odak ekonomisinin bir yansıması.

Devamını Oku
08.11.2025
Zamanın parçalanmış belleği

Zaman artık yalnızca ölçülebilir bir akış değil belleği, siyaseti ve ekonomiyi biçimlendiren bir iktidar aracı

Devamını Oku
25.10.2025
Samimiyet çağında samimiyetsizlik

Samimiyet, insanlık tarihi boyunca güven ve içtenliğin karaktere yansımış bir göstergesi olarak tanımlanırdı.

Devamını Oku
05.10.2025
Diziler, şarkılar, davalar: Kimin sahnesi?

Diziler, şarkılar, davalar: Kimin sahnesi?

Devamını Oku
21.09.2025
Gündem zehirlenmesi

Artık “Yine ne oldu?” hissiyle uyanmak, politikleşmiş bir yorgunluğa dönüştü.

Devamını Oku
17.08.2025
Kamusal şizofreni

Söylenemeyenlerin çoğaldığı, herkesin birden fazla benlik taşıdığı bir çağda yaşıyoruz. “Kamusal şizofreni” artık siyasetçilerin değil hepimizin hastalığı.

Devamını Oku
26.07.2025
Makbul queer

Makbul queer

Devamını Oku
12.07.2025
Düşünüyorum, öyleyse susayım!

Düşünce artık içerikten çok niyetiyle, sahibinden çok kökeniyle yargılanıyor. Bu sessizlik çağında en büyük özgürlük, hâlâ düşünebiliyor olmak.

Devamını Oku
28.06.2025
1000 > 100 bin

İnfluencer dünyasında artık takipçileriyle derin bağlar kuran içerik üreticileri yani mikro etkileyiciler yüz binlere ulaşan hesaplara göre markaların çok daha fazla ilgisini çekiyor.

Devamını Oku
16.06.2025
Gülerken kızmak: Türkiye’de ofansif mizahın sınırları

Gülerken kızmak: Türkiye’de ofansif mizahın sınırları

Devamını Oku
25.05.2025
Kodlarda gizli erkek bakışı

Kodlarda gizli erkek bakışı

Devamını Oku
10.05.2025
Ne diyorsunuz? Anlamıyorum!

Ne diyorsunuz? Anlamıyorum!

Devamını Oku
03.05.2025
Elveda özgür Avrupa

Elveda özgür Avrupa

Devamını Oku
20.04.2025
Gerçeğin yokluğu

Gerçeğin yokluğu

Devamını Oku
12.04.2025
Umudu yaratanlar

Umudu yaratanlar

Devamını Oku
28.03.2025
Aklın çölleşmesi

Aklın çölleşmesi

Devamını Oku
15.03.2025
Korku ve ecel

Korku ve ecel

Devamını Oku
01.03.2025
Kendini gerçekleştiren kehânet ve Antigone

Kendini gerçekleştiren kehânet ve Antigone

Devamını Oku
23.02.2025
'Yapay zekâ kullanıyorum'

'Yapay zekâ kullanıyorum'

Devamını Oku
08.02.2025
Dünyanın en büyük sorunu (şimdilik)

Dünyanın en büyük sorunu (şimdilik)

Devamını Oku
01.02.2025
İhmalkâr

Bolu’da 78 yurttaşımızı yitirmemizle sonuçlanan otel yangınından beri sık duyduğumuz ve sürekli zihnimde tekrar eden kelime: İhmalkârlık.

Devamını Oku
25.01.2025
Ucubelerin sanatı

Ucubelerin sanatı

Devamını Oku
18.01.2025
Kaliforniya’da suyun başını tutanlar

Kaliforniya’da suyun başını tutanlar

Devamını Oku
10.01.2025
Genel izleyicinin tragedyası

Genel izleyicinin tragedyası

Devamını Oku
02.01.2025
Düş adacıkları

Düş adacıkları

Devamını Oku
30.11.2024
Tepkisiz toplum etkisiz siyaset

Tepkisiz toplum etkisiz siyaset

Devamını Oku
23.11.2024
Tekinsizliğe karışan deli

Birkaç farklı yerde, farklı tonlarda ve farklı cümlelerle bilgi sahibi olduğum bir anektod:

Devamını Oku
17.11.2024
Çaresizliğin zorbalığı

Çaresizliğin zorbalığı

Devamını Oku
08.11.2024
3F’den tek F’ye

3F’den tek F’ye

Devamını Oku
26.10.2024
4K netliğinde bir çaresizlik

4K netliğinde bir çaresizlik

Devamını Oku
05.10.2024
Hibrit kimlik ve sanal töreler

Hibrit kimlik ve sanal töreler

Devamını Oku
29.09.2024
Beyaz yakalı çobanlar

Beyaz yakalı çobanlar

Devamını Oku
22.09.2024
Gölgesinden korkan ülke

Gölgesinden korkan ülke

Devamını Oku
07.09.2024
Hangi geçmiş?

Hangi geçmiş?

Devamını Oku
17.08.2024
X etkisi ve cinsiyet politikası

X etkisi ve cinsiyet politikası

Devamını Oku
10.08.2024
Instagram’daki taşralı hayaleti

Instagram’daki taşralı hayaleti

Devamını Oku
03.08.2024
İdeoloji, adi suçlar ve pozitif ayrımcılık

İdeoloji, adi suçlar ve pozitif ayrımcılık

Devamını Oku
26.07.2024
İç ve dış düşmanlar, gölgeler

İç ve dış düşmanlar, gölgeler

Devamını Oku
19.07.2024
Modifiye arabalar ve tek kullanımlık kalıplar

Modifiye arabalar ve tek kullanımlık kalıplar

Devamını Oku
05.07.2024
Sınıfsallaştıramadıklarımızdan mısınız?

Sınıfsallaştıramadıklarımızdan mısınız?

Devamını Oku
22.06.2024