Gezi yine gündemde. Aradan neredeyse 6 yıl geçti, dillerinden düşmüyor; bir de hâlâ “örgüt”, “lider” aranıyor. Aralarında akademisyenlerin de olduğu çeşitli sivil toplum kuruluşlarının üyelerine dönük gözaltı operasyonu da bu arayışın devamı.
Gözaltına alınan kişilerle aynı anlam dünyasını paylaşmayabilirsiniz. Ancak ifadeye çağrılsa rahatlıkla gidecek kişilerin sabahın 6’sında evlerine yapılan baskınla gözaltına alınmaları ve biri hariç, ifadeleri alınır alınmaz serbest bırakılmaları da gösteriyor ki, amaç “yöntem” üstünden korku salmak. Oysa Gezi, iktidarın tam da bu tür uygulamalarından bıkan milyonların itirazıydı. İktidar bunu biliyor; tabanını korkuyla teyakkuzda tutmak için karalamayı sürdürüyor.
Toplumsal hareketler, siyasal muhalefetin tıkandığı yerde güçleniyor. Gezi’nin milyonları seferber edebilmesinin arkasında Türkiye’de siyasal muhalefetin tıkanması da etkiliydi. İktidar Gezi’yi anlamadığı gibi, siyasal muhalefet de kavramadı. Yeni kuşakların özgürlükçü, halkçı talepleri karşısında muhalefet Gezi’den beri daha da sağa çekti. Toplumsal itirazlar gençleşti; muhalefet partileriyse 65 yaş üstü liderlerle siyaseti sürdürdü. Gezi’nin programını, taleplerini, birleştiriciliğini, yaratıcılığını ve kadrolarını kendi yenilenmesi için fırsata çeviremedi muhalefet güçleri. Ülkenin gidişinden rahatsız ve kendisini ifade edememekten bıkmış milyonlar, Gezi Parkı’na kışla yapılmamasına dönük toplumsal eylemle birleşerek kendi rahatsızlıklarını ifade etmenin geçici bir yolunu buldu. Ne iktidar kavradı, ne de muhalefet. İkisine de eleştiriydi.
Gerçek bu, ama iktidar çevresinde komplo teorisi üretimi bitmiyor. Öyle ya, kaç yüz cuma geçti, “üstleri çıplak, deri eldivenlilerin saldırı görüntüleri” yayımlanacak daha. Atın ortaya, inanan çıkar nasıl olsa. Biz çürütelim yine de.
İlk tezleri: “Gezi bir terör eylemidir, suça bulaşmıştır.” Hayır, değildir. Her barışçıl protesto, elbette içine sızmak, şiddeti teşvik etmek isteyen yapılar tarafından da tehdit edilir. Bunlar kuşkusuz olmuştur; ancak ana kitlenin duyarlılığı, Türkiye tarihinin en barışçıl, uzun erimli ve en kitlesel halk hareketinin oluşumunun terör ve şiddet ile esir alınmasını önlemiştir. Ve gencecik çocukların öldürülmesinin mazereti de olamaz bunlar. Fakat bir saniye, terör suçu demişken aklımıza geliyor. Gezi’yle ilgili davalar beraatle sonuçlanırken, Gezi sürecinde İstanbul’u yönetenler şimdi nerede? Dönemin İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu ve dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın, FETÖ kast edilerek “örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme” suçundan hüküm giydi ve İstinaf Mahkemesi ekim başında cezalarını onadı. Dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ise Kadir Topbaş’tı. İstifa etti; neden istifa ettirildi acaba? Kamuoyunun bilgilendirilmeye hakkı yok mu? Yani milyonları suça bulaşmakla itham etmeden önce, kesinleşen hükümler, açıklanmayan iddialar tarafına bakmayı deneyebilirsiniz.
İkinci tez: “Gezi’nin arkasında yönlendirenler var, örgütler var”. Örgütlenmek suç değil; ancak burada kastedilen suç örgütleri. Bu bakış, Fransız bilimci Le Bon’un kitle korkusuyla ortaya attığı, asırlık “kalabalıklar teorisi”ni çağrıştırıyor. Yani “kitlelerin kendi akılları, kendi iradeleri yoktur; kitleler sürüdür, çobansız hareket edemez; ancak birileri kandırırsa harekete geçer” tezini. Fakat bu ülkede herkes kandırılmıyor. Normal zamanlarda sokaklarda, meydanlarda barışçıl protesto geleneği olmayan milyonlarca insanın bu kez meydanları tercih etmesinin arkasındaki gerçek nedenler neydi? Bu soruyla yüzleşeceklerine, “yerlilik, millilik” diye diye Fransız Le Bon’un eskimiş tezlerini parlatıyorlar.
Halka “sen kendin iş yapamazsın” demenin, halka “bidon kafalı”, “göbeğini kaşıyan adam” mantığıyla üstten bakan anlayıştan hiçbir farkı yok. İkisi de halkı küçümsüyor. İkisiyle de mücadele etmek gerekiyor.
Üçüncü tezleri: “Gezi’nin lideri Osman Kavala.” Israrlılar, bütün iradeyi tek kişiye teslim etmeden hiçbir siyaset yürütemedikleri için olsa gerek, Gezi’ye de mutlaka elle tutulur, gözle görülür bir şahıs, bir lider arıyorlar. Oysa Gezi lidersizdi. Memleketin “tek adam” otoriterliğine sürüklenmesine, “mahkeme kararını tanımam” diyen çizgisine, “iki ayyaş” aymazlığına karşı tabandan, kolektif bir itirazdı.
Bir de, “eylemciler ithal”miş. Milyonlar ithal değil, geçiniz. Fakat buğdaydan kırmızı ete, mercimekten nohutda memleketi ithalat bağımlısı yapanları savunanların köşelerine, manşetlerine, dillerine hiç yakışmıyor ithalat eleştirisi.
Özetle, Gezi bir halk hareketiydi. Karalamayınız, gerçekle yüzleşiniz.
Gezi bir halk hareketiydi
Yazarın Son Yazıları
Cumhuriyet’e veda
‘Koalisyon eşittir kriz’ formülü üzerine
Geçim siyaseti, aday siyaseti
Hak mücadelesi
23 Nisan ve iki halkçılık
Enstitülü kuşak ve gelecek zaman
‘Sonra hayat devam etti’
Değer mi hiç?
Savaş ve siyaset
Transit
Savaş
Ukrayna
Cemre düştü
İttifaklar, temsiller ve adlandırmalar
Güneşli Pazartesiler
En uzun gece
Çatlak
Rejimin yeni aşaması
Borç
‘Siyasetin sonu’
Ahlat Ağacı’nın borç toplumu
Kişiselleşme değil ortak çözüm programı
Deli İbram Divanı
İki ülkeden Türkiye’ye
Boric’den Babiš’e, Şili’den Çekya’ya
Kâğıt
Geçim ve seçim: Şili dersleri
Tatar Çölü’nden Tatar Ramazan’a
Yeni model
Joker
Milli Görüş partileri
Drogolaşma ve Don Kişotlaşma
Birincil ittifak
Oblomov’dan Don Kişot’a
‘Yoksulluk Kader Olamaz’
Bir intiharın genel provası
Akışına bırakmak
Kalabalığa kaçış
Yeni kamuculuk ve kooperatifler
Truman kaçışı