Deniz Yıldırım

Savaş ve siyaset

19 Mart 2022 Cumartesi

Rusya’nın Ukrayna’ya dönük işgal operasyonu, küresel ekonomik ve siyasal dengeleri olduğu kadar, ülkelerin kendi içlerindeki siyasal denklemleri de etkileyebilecek nitelik taşıyor.

Bu etkilerin içeriği her ülkede farklı yaşanıyor. Kimi ülkelerde, artan gıda ve enerji fiyatları nedeniyle iktidarlara dönük tepkilerin, uzun vadede muhalif parti ve hareketlere fayda sağlaması mümkün. Diğer yandan, özellikle Rusya kaynaklı “dış tehdit” algısını daha da pekiştirmeye çalışan ülkelerin yönetimlerinde de iki tutum gözlenebiliyor. Bunlardan ilki, bu savaşı önlemek ya da oyun kurucu görüntü vererek iç siyasette elini kuvvetlendirmek adına aktif dış politikaya yönelen ülkeler grubunu kapsıyor. Örneğin Fransa’yı ve kısmen bizdeki iktidarı bu kategoriye yerleştirebiliriz.

İkinci kategoriye ise özellikle eskiden Rus etki sahasına maruz kalmış, genel olarak Avrupa’daki savaşlarda bölünmüş, iki farklı kuvvetin müdahalesi arasında sıkışmış Baltık ülkeleri, ilaveten Polonya, Çekya, Slovakya gibi ülkelerdeki yönetimlerin, Rusya askeri tehdidi altındaki bir sıkışma karşısında daha fazla AB ile entegrasyonu öne alan, güvenlik kaygılarını merkeze koyarak dış politika çizgisi geliştiren tarzları giriyor. Bu ülkelerde, savaş başladığından bu yana yapılan kimi kamuoyu araştırmaları da gösteriyor ki iktidar partilerinin destek oranında bir artış var.

Bu iki kategori arasındaki konumu bakımından en ilginç örneklerden birisi ise Macaristan. Macaristan’da iki hafta sonra seçim var. Orban yönetimi, uzun süredir bir yandan Rusya ile arayı iyi tutmaya çalışan, bir yandan da güçlü/otoriter devlet modelini uygulamak için uğraşan bir siyaset anlayışını temsil ediyor. Destek oranı da hâlâ yüksek. Fakat bir süredir alternatifi de doğdu; karşısındaki muhalefet partileri, giderek bir ortak isim etrafında buluştu. Şimdi Orban, Rusya karşısında yeterli tepkiyi göstermediği yönündeki eleştirileri göğüslemeye çalışırken bir yandan da “istikrar, güvenlik, güçlü liderlik” gibi vurgularla seçmene mesaj gönderiyor. Bir bakıma, iç çelişkileri oldukça fazla olan farklı partilerin Orban karşıtlığı etrafında bir araya gelmesiyle oluşacak yeni bir iktidar seçeneğinin bu savaş atmosferinde Macaristan’ın konumunu sarsacağını söylüyor; kampanyasını bunun üzerine kurarken hem AB içinde olup hem de Rusya’yı da doğrudan düşmanlık çizgisine itmeyecek bir strateji aracılığıyla yönetmeye devam etmeyi bir tür güvenlik stratejisi mesajı olarak seçmenlere iletiyor.

YAKLAŞAN SEÇİMLER

Önümüzdeki ay Fransa’da da seçim var ve Macron’un ikinci tura kalacağı kesin gibi; kamuoyu araştırmaları, büyük bir değişiklik olmazsa, ikinci turdaki olası rakiplerinin daha dar bir seçmen kitlesine hitap etme riskleri nedeniyle, Macron’un kazanacağını gösteriyor. Fakat bence yeni durumun siyasal etkilerini, iktidarla seçmenler arasındaki bağını ne ölçüde dönüştürdüğünü görmek ve bunun Türkiye’deki durumla karşılaştırmasını yapmak adına en ilginç örnek, Macaristan seçimleri olacak gibi geliyor bana.

Bizdeki iktidarın da bu savaş sırasında bir yandan Batı’da kendisine uzun süredir kapanan kapıları açmak adına yeni bir diplomatik atak yapmaya çalıştığını, bunu da Rusya ile ilişkileri sürdürebilen bir NATO üyesi ülke sıfatıyla gerçekleştirmek istediğini gözlemliyoruz. Bunun iç politikaya iki yansıması olabilir: Birincisi, dışarıda çizilen “güçlü, oyun kurucu liderlik” imajının işlenmesiyle, içeriye sunulan “büyük Türkiye” anlatısına yeniden propaganda temelinde işlerlik kazandırılması; ikincisi de yine Macaristan’daki Orban yönetiminin, karşısındaki altı partili, farklı görüşlerin bir aradalığıyla oluşmuş muhalefet alternatifini yermek için yapmaya çalıştığı gibi, sadece güçlü, tekçi/otoriter bir liderlik modeliyle güvenlik ve istikrarın sürdürülebileceği propagandasına işlerlik kazandırılması.

Elbette Türkiye’de ekonomik tablo, yani hegemonya projesinin maddi temeli ciddi ölçüde aşınmış durumda. Bu açıdan Macaristan ile doğrudan bir karşılaştırma çok akıllıca olmayabilir. Nitekim bizdeki iktidar koalisyonunun bileşenleri de bunu anlamış olacaklar ki yöntem olarak başka yollara sapıyorlar. Örneğin seçim yasasında değişiklik yapmayı, muhalefet partileri arasındaki ittifaklar sistemini anlamsızlaştırmayı ve Meclis çoğunluğunun muhalefete geçmesini önlemeye dönük bir hamleyle yeni rejimi güvence altına almayı hedefleyen bir stratejiyi devreye soktular. Tutar mı? Göreceğiz. Ama etkisi olacaktır.

Bunun dışında, dış politika ile iç politika arasında bir uyum oluşur mu, iktidar bu yeni tabloya ve savaşın yönüne göre yeni bir “restorasyon” hamlesini, muhalefetin elini zayıflatmak için kendisi yapabilir mi? Bunlar şimdilik belirsiz. Fakat iktidarın pragmatizmi, 20 yıllık esnek taktisyenliği düşünüldüğünde, her şey mümkün. İzlemek gerek.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Cumhuriyet’e veda 4 Haziran 2022

Günün Köşe Yazıları