Deniz Yıldırım

‘Siyasetin sonu’

19 Ocak 2022 Çarşamba

Aşağıdaki satırları 7 Kasım 2020’de “Trump’sız Trumpizm” başlıklı köşe yazımda okumuştunuz. 

“Bu ortamda Biden etrafında inşa edilen muhalif projenin içeriksizliği, seçmenin sadece Trump karşıtlığı üzerinden seferber edilmesine dayalı dar bir programla bütünleşti... Biden bu ruhsuz zeminin, siyasetsizleştirilmiş merkezin temsilcisi.

İşte tam da bu ‘merkez’ çizgi, Trumpizmin Trump seçilemese bile zemininin güçlenmesini sağlayabilir. Zira Trump popülizmi, Amerikan orta sınıflarıyla işçi sınıfı ve kır yoksulları arasında ‘milliyetçilik ve otoriterlik’ ekseninde yeni bir bağ kurma potansiyeline sahip ve tam da bu, ‘merkezdeki siyasetsizlik’ karşısında bir başka yol ümidi sunuyor.”

Sanırım ABD siyasetindeki güncel gelişmeler, bu saptamaları doğruluyor. Son yapılan kamuoyu araştırmaları, Demokrat Biden’a desteğin ilk kez üçte bire indiğini söylüyor. Bu veri, hem yaklaşan ara seçimlere hem de gelecekteki ilk başkanlık seçimlerine dair, Trumpizmin yenilenerek geri gelme olasılığı bakımından önemli ipuçları barındırıyor.

Konu Amerikan siyaseti değil. Konu, farklı ülke örnekleri üzerinden bir süredir bu köşede anlatmaya çalıştığım ve bize dönük sonuçları olan kimi olguları daha da görünür kılmak. Nedir bu? Sadece bir kişinin iktidarına karşı en geniş ittifakı oluşturmak seçimleri kazanmaya yetse de başa geçenlerin etkin bir siyasetle, program alternatifiyle iş görmemesi, otoriter partileri iktidara taşıyan kriz dinamiklerini ortadan kaldırma yolunda adımlar atmaması durumunda karşısında birleşilen güç, büyük bir yenilgi yaşamadığı sürece geri geliyor, geri gelme potansiyeli taşıyor. Bunu bir kenara not edelim öncelikle. Zira bütün anketler, bizde de iktidar partisinin birinciliğinin sürdüğüne işaret ediyor.

Öyleyse sadece seçimi kazanmak için ittifak yapmak, sayısal mutabakat sağlamak yetmiyor. Asıl iş, birleşerek seçimi kazandıktan sonra yapılacaklarda düğümleniyor. Hazırlıksızlık, programsızlık, enkaz gibi bir ekonomi ve çözülmüş kamu mimarisi ortamında, zaten birbirine benzemez partiler arasındaki kaynak ve konum paylaşma rekabetiyle birleşirse, sonuç, gidenin çok daha güçlenerek gelmesi olabilir. Bu ortamda gerçekten siyaset yapmak gerek. Laf dalaşıyla, kişi kavgalarıyla uğraşmak çözüm değil.

‘SİYASETİN SONU’ PARTİLERİ

Fakat Türkiye’de siyaset alanını daraltan iki gelişme var. Bunlardan ilki, iktidar partisi ile görünen/görünmeyen ortaklarının antidemokratik rejim inşasına dayalı. Kimin konuşup kimin konuşmayacağına, neyin görünür olup neyin görünmez/duyulmaz/konuşulmaz olacağına karar veren bir egemen güç, bir baskı ve korkutma düzeni ülkeyi boydan boya kat ediyor. Böyle bir ortamda, farklı, eleştirel seslerle siyasal alana katılma, bu alanda söz söyleme özgürlüğü ve cesareti birçok kesim için giderek siliniyor.

Siyaset alanını daraltan ikinci gelişme, ilki kadar büyük bir sorun olmasa da girişte verdiğim Biden-Trump karşılaştırmasında olduğu gibi, sonuçlar üretme riski barındırıyor. Nedir bu riskin dayanağı? İki ayaklıdır kanımca. İlkin, ana akım muhalefet partilerinin, iktidarın diliyle, onun izin verdiği sınırlar içinde konuşması, iktidarın söylemsel hegemonyasını yeniden üretmesi nedeniyle, farklı bir gündem, farklı bir siyasal zemin, sorunları çözebilecek kudrette bir program önerisi ortaya çıkamıyor. Adı konmamış bir “mutabakat” görüntüsü, bunun dışına çıkanları iktidarıyla muhalefetiyle yok sayma adımına dönüşüyor. İkincisi, muhalefet partilerinin kendi aralarında ideolojik köken/toplumsal taban farklılıkları var; dolayısıyla, partiler arası ittifaka zarar gelmemesi adına, somut ve radikal siyasal çözümler üretilemiyor; “hassasiyetler”, “ittifaka zarar gelmemesi” önceliği, siyasal alanın gündemini, dilini, üretilmesi gereken somut çözümlerin seslendirilmesi dinamizmini daima engelliyor. Oysa bu sorunların seçimden sonraya bırakılmasındansa, seçimden önce tartışılması, çözülmesi ve ittifakın sadece bir kişiye karşıtlık temelinde gelişmediği yönünde ikna edici bir görüntünün verilmesi gerekiyor.

Bu noktada, Fransız filozof Ranciere’in siyasetin özüne dair saptamasını hatırlatmakta yarar var (Siyasalın Kıyısında, Metis Yayınları): “Siyaset, öncelikle görülebilene ve söylenebilene bir müdahaledir.” Yani, önceden belirlenmiş bir iktidar ilişkileri alanında, onun izin verdiği sınırlar içinde, onun ürettiği dille konuşmak değil; dışlananları, var olan düzende “payı olmayanlar”ın sesini, taleplerini merkeze alarak, payı olmayanların müdahalesiyle kartları yeniden dağıtmak, şartları yeniden oluşturmaktır siyaset. Bu yapılmazsa da iktidarın siyaseti bastıran tarzından belki kurtuluruz, ancak başa geçecek partilerin siyasetsizlik görüntüsü karşısında radikal sağ otoriterliğin kendisini yeniden “siyaset” olarak sunarak ve güçlenerek geri gelmesi olasılığından kurtulamayız. Sanırım Biden’ın bir yıllık performansı sonrasındaki tabloyu biraz da bu yönden okumak gerek.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Cumhuriyet’e veda 4 Haziran 2022

Günün Köşe Yazıları