Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Trumbo’yu seyredin Türkiye’yi anlayın
Yıl 1940’ların sonu. Amerika’da komünist avcılığı had safhada.
Komünistler “hain” diye nitelenir. İnsanlar, önüne geleni komünist diye ihbar ederler. Adı komüniste çıkan ise iflah olmaz.
İnsan haklarına duyarlı, sendikadan söz eden bir grup senaryo yazarı da hedef haline gelir. (Günümüzün akademisyenleri, gazetecileri gibi.)
İçlerinde gerçekten komünist olanlar da vardır.
Bu atmosfer Hollywood’u da etkiler. Adı çıkanın işten atılması için ağır baskılar yapılır dönemin etkili isimlerine.
Ancak o yılların en büyük film şirketlerinden biri olan MGM’nin başında Louis Mayer vardır ve baskılara rağmen senaristlerin işten çıkarılmasına yanaşmaz.
Onu ikna etme görevi, dönemin sözüm ona gazetecisi Hedda Hopper’e düşer. Los Angeles Times’te en etkili film eleştirmeni köşesine o sahiptir çünkü. İşbirlikçidir; etkili Cumhuriyetçilerle iç içedir, iktidar nimetlerinden faydalanıp önüne geleni biçmektedir. (Günümüzde kimlere benzediğini artık siz tahmin edin.)
Hedda Hopper, MGM patronu Louis Mayer’e gider, açık açık “Bu komünist senaristleri işten at, yoksa seni mahvederim” der. Mayer, kabul etmez, onu odadan kovar. “Sözde gazeteci” odadan çıkarken, “Gençliğimde beni kanepelerde becermeyi severdin, şimdi sıra bende. Onları işten atmazsan, bu kez ben seni becereceğim” der, adamın eski bir Yahudi göçmeni olduğunu, ilk ismiyle hatırlatarak bunu kullanacağını ima eder.
Eski defterlerin açılacağını anlayan Mayer, çaresiz istenileni yapar, senaristleri kovar. (Tıpkı, Füsun Demirel’in bir röportaj yüzünden işinden olması gibi.)
Senaristlerin işten atılması için destek veren John Wayne gibi çok ünlü aktörler de vardır. (Günümüzde de benzerleri var.) Bir de tabii arkadaşlarını ihbar eden tipler. (Tabii ki günümüzde de -kim olduklarını bilmiyoruz ama- varlar.)
Sonuçta, 10 kadar senarist işini kaybeder, parasız kalır, perişan olur. Aralarından bazıları kanserden ölür. (Tıpkı ölen kumpas davalarının kurbanları gibi.)
Ancak senaristlerden biri, Dalton Trumbo pes etmez. Arkadaşlarını toplar, çalışmalarını sürdürecek yöntemler yaratır, kendilerine uygulanan ambargoları bu yöntemlerle deler. Bunca kötü arasında Kirk Douglas gibi cesur insanlar da vardır. Bu cesurlar onlara sahip çıkarlar. (Aktör Michael Douglas’ın babası Kirk Douglas’ın cesareti de takdire şayan.)
Aradan 10 yıl geçer, atmosfer dağılır, Trumbo ortaya çıkar. Başka isimler altında yazdığı senaryolarla kazandığı iki Oscar’ına kavuşur.
İşte tüm bu hikâye Trumbo filminin konusu. Ama yaşanmış, gerçek bir öykü. Trumbo filmi, Türkiye’de gösterime girmedi, gireceği de yok gibi.
Ama bu bence büyük kayıp. Sinemacılar, bu filmi hemen Türkiye’de vizyona soksunlar.
Her izleyen, “Aaa bu film yaşadıklarımıza ne kadar benziyor” diyecek hemen.
Size biraz filmi anlatmış oldum ama daha çok fazla sürpriz var; eğer siz de “Trumbo” filmine rastlarsanız, kaçırmayın.
Bugün yaşadıklarımızın, 1950’lerin ABD’sinde birebir yaşandığını görün, şaşırmayın.
Tarih hep tekerrür ediyor.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
En Çok Okunan Haberler
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- Suriye’de şeriatın sesleri!
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- Hamaney 'Suriye' sessizliğini bozdu!