Cumhuriyeti ve Demokratik Rejimi tahrip eden Hitler, Franco ve onlardan farklı olmakla birlikte McCarthy hareketleri olarak üç siyasal örneğe baktığımızda birtakım ortak noktalar görüyoruz.
Bir köşe yazısında, ülkelerin ve dünyanın kaderini etkileyen, ikisi birbirine biraz benzeyen, üçüncüsü ise bir hayli farklı olan bu siyasal hareketlerin bütün öykülerini ve arkalarında yatan siyasal, ekonomik, kültürel ortamları anlatmak doğal olarak pek olanaklı değil.
Bu nedenle, aslında “İçimizdeki Zalim” adlı kitabımda en azından ikisinin öyküsünü irdelediğim bu hareketlerden öğrendiklerimizi özetlemeye ve bu bilgilerden bazı sonuçlar çıkarmaya çalışacağım.
***
1) Her üç hareket de dünya dengelerinin değiştiği ve ilişkilerin yeniden kurulduğu dönemlerde ortaya çıkmıştır.
Hitler ve Franco hareketleri Birinci Dünya Savaşı sonrasında, McCarthy hareketi ise İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yükselmişlerdir.
2) Özellikle Franco hareketinde, dış dünya ve dış destek, hareketin başarıya ulaşmasında büyük bir rol oynamıştır.
Franco, Nazi Almanya’dan ve Faşist İtalya’dan önemli miktarda askeri ve maddi destek almıştır. Alman Condor Lejyonu’nun bombardımanları (örneğin Guernica) ve İtalyan birliklerinin katılımı, Faşistlere (Falanjistlere) büyük bir avantaj sağladı.
Buna karşılık, Cumhuriyetçiler, Fransa, İngiltere, ABD gibi Batılı demokrasiler tarafından yalnız bırakılmışlardı. Meksika gibi diğer ülkelerin desteği ise yetersizdi. Sovyetler’in desteklediği Komünistler ise aralarında kavga ediyorlardı.
3) Her üç harekette de milli ve dini kimlikler, siyasal hareketleri ve seferberlikleri etkilemiş, özellikle “ortak düşman” ve “milli tehlike” kavramları bu hareketlerin yükselişlerinde, Temel Hak ve Özgürlükleri tahrip etmelerinde önemli bir rol oynamışlardır.
Her üç hareketin temelinde de ideoloji olarak Sol karşıtlığı ve Faşizm vardı.
4) En azından Hitler ve McCarthy hareketlerinde, hareketin liderinin dengesiz ruhsal yapısı önemli bir rol oynamıştı.
Nitekim kişisel yaşamöyküleri de bunun bir kanıtıdır.
5) Gerek Franco gerekse Hitler hareketlerinde, Faşizme karşı savaşan gruplar kendi aralarında bölünmüş ve hatta düşmanlaşmışlardı.
Almanya’da, Sosyal Demokratlar ve Komünistler, İspanya’da, Cumhuriyetçiler, Stalinistler ve Troçkistler birbirlerini “ittifak edilmez” rakipler (düşmanlar?) olarak görüyorlardı.
Sonuç olarak bütün bu hareketler bu ülkelerin tarihlerinde kanlı birer kara leke olarak kaldı.
***
Cumhuriyeti ve Demokratik Rejimi korumak için Faşizmle mücadelede, bu örneklerden öğrendiklerimizi yukarıdaki beş madde bağlamında şöyle özetleyebilirim:
1) Dünya konjonktürü iyi irdelenecek.
2) Her iki taraf bakımından da dış destek küçümsenmeyecek, mücadele de dikkate alınacak.
3) Din/mezhep ve ırk/ milliyet kimliklerinin, ayrıştırıcı, düşmanlaştırıcı ve kan dökücü bir siyasetin aracı olmaları, Cumhuriyeti ve Demokrasiyi tahrip etmek için kullanılmaları engellenecek.
4) Dengesiz, mücadeleye zarar verecek liderlik girişimlerine izin verilmeyecek.
5) Cumhuriyetten, Demokrasi’den yana olan gruplar bölünmeyecek, birbirlerine karşı düşmanlaşmayacak, birbirleriyle mücadele etmeyecek.
***
Ben tam bu yazıyı yazarken bir grup Cumhuriyetçi ve Demokrat aydın, aşağıdaki bildiriyi yayımladı:
Galiba yalnız değilim!
“Biz aşağıda imzası yer alanlar Türkiye’nin cumhuriyetçi birikimini bu iddianın arkasında durmaya çağırıyoruz:
Barış ve kardeşlik istiyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti’nin, Lozan Antlaşması’nın sorgulanmasını; mevcut sınırlarımızın tartışılmasını; yeni-Osmanlı hayallerini, Türkiye İmparatorluğu gibi gayrimeşru adlandırmaları, ümmetçiliği, etnik ve mezhepsel kimliklere dayalı siyasal yapı ve kurumları istemiyoruz.
Barış ve kardeşlik ve de bağımsız ve laik bir ülke, eşitlikçi bir düzen, planlı bir ekonomi istiyoruz.
Ülkemizin uçurumdan yuvarlanmasına izin vermeyeceğiz.”
***
Salı günü konuya, Türkiye somutunda devam edeceğim.