Bir yangının külü...

Bir yangının külü...

05.07.2025 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

Yanıyoruz. Hem de birer ikişer değil, azar azar değil, biner biner. Çeşit çeşit ağaçlar var nefessiz kalan, için için yanan. Binlerce canlı var ormanda yaşayan. Dünyanın bize sunduğu doğayı bir avuç rant uğruna talan edenlere sözümüz olmasın mı? Orada yaşayanları evlerinden, barklarından ayrılmak zorunda bırakan, malını mülkünü heder eden bu yapılanmaya gözyaşı dökmekten yorulduk. Altyapıyı bir türlü sağlayamayan bir elektrik şirketinin yangınlarda pay sahibi olduğu iddia ediliyor. Bunu soruşturacak, üzerine gidecek bir Allah’ın kulu yok mu?

***

Temmuz kapıyı çalar çalmaz sürüklenirim bambaşka bir iklime. 29 Haziran günü annemin doğum günü olduğu için son aile buluşmamızı hatırlarım. Sonra babamın Sivas’a gidişini... Yaklaşık bir hafta süren bu sıkıntılı dönemden her defasında çıkmak için zorlarım kendimi. Çaldığım kapılar açılmaz, yürek kırgınlığım artar, çaresizlik duygusu ağır basar. Ancak, otuz iki yıldır ilk defa böyle bir umutsuzluk duvarına çarpıyorum. Tanıdıklarımızın içeride olduğu, adalet mekanizmasının işlemediği, her sabah bugün farklı olsun diye gözlerimizi açtığımız dünyanın iyi haberler vermediği, iç sıkıntımızın çoğaldığı, yalanın, riyanın yanı başımızda çöreklendiği, sevdaların talan edildiği bir hayatta payımıza düşen sadece nefes almak olmamalı!

***

Bu senenin belki de iç sıkıntıma bir an da olsa çözüm aramama yardımcı olan, 2 Temmuz günü gerçekleşen Hopa’daki 2 Temmuz anmasıydı. Kardeşim Zeynep Altıok’la katıldığımız paneli bizi içtenlikle acımızı sarıp sarmalamaya çalışan dostlarla geçirdik. Bu nedenle Hopa Belediye Başkanı sayın Utku Cihan’a teşekkür etmeyi borç bilirim.

***

Konuşmayı yaparken Hopa’daki denizin uçsuz bucaksızlığına kapıldım. Bir Ankaralı olarak bozkıra bakmayı sevmeyi öğreniriz biz. Nitekim Ankara’da bir eylül günü Sivas katliamının son duruşması vardı, yine bozkıra sevgiyle bakmaya çalıştığım gündü. Sonbahar başkente çok yakışır, at kestaneleri krallığını ilan eder sokaklarda. Ihlamur ağaçlarının rayihası yayılır dört bir yana. Serçeler bir anda deniz dalgasına dönüşür. Bozkır kendi şenliğini yaratır. Oysa eylül, 12 Eylül’ün bıraktığı gözyaşlarıdır biraz da. Uzak günlerin içli türküsüdür. Bu yüzden babam Behçet Aysan’ın 1986’da Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü aldığı kitabının adıdır “Eylül”. Eylül, bir de öldürülmüş şairlerin ve ozanların ah ettiği aydır. Çünkü bir siyasi katliamın faillerinin hukuk önünde zamanaşımına uğradığı o yaman gündür. Siz hiç mahkeme salonunda çaresizlikten utanan biri gördünüz mü? Ben gördüm. O gün evladını kaybetmiş bir annenin gözyaşlarında boğuldum. Karar açıklandıktan sonra soluksuz kaldım. O itiş kakıştan, büyük konuşmalardan filan kaçtım her zamanki gibi uzaklara. Amaçsızca uzun uzun yürüdüm. Peki kendi utancımı ne yapacaktım? Nereye gömecektim? Bilemedim. Öylece kaldı o utanç bende. Üzerime yapışmış bir zırh gibi.

***

Bu ülkede çok sayıda siyasi cinayet yargılaması zamanaşımına uğradı. Ülkemizde sendikal hareketin öncülerinden DİSK Başkanı Kemal Türkler davasından akademisyen, yazar Ahmet Taner Kışlalı davasına kadar hemen hemen bütün adalet arayışları tozlu raflara konuldu. Yakın gelecekte Hrant Dink davasının da benzer sürece doğru ilerleyeceğini bilmek kadar ağırı yok. Çünkü bütün bunlar gözünüzün önünde yaşanırken bir “bilirkişi”ye dönüşüyorsunuz. Antik Yunan mitolojisinde Kassandra vardır. Kör kâhin olarak nitelendirilir. Gerçekleri görür, felakete uğrayacakları uyarır ama kimseyi inandıramaz. Onun ıstırabından doğan trajedisi de etrafındakileri ikna edememesinde saklıdır. Siz de bilirkişi olarak yaşananları biliyor ama böğrünüze oturan kasvetle yaşamaya çalışıyorsunuz.

***

Biraz daha derinlemesine anlatmaya çalışayım: Babanız bir imza gününe katılmak ve okurlarıyla buluşmak için başka bir kente gidiyor! Bir derdi daha var: Pir Sultan çalışıyor ve yeni kitabı için Banaz’a gitmek istiyor. Katılacağı etkinlik arzusunu gerçekleştirmek için biçilmiş kaftan. Çünkü ilk iki günden sonra Banaz’a gidilecek. Dahası var: Bu buluşma Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkısıyla yapılıyor! Ve edebiyatçı arkadaşlarıyla katıldığı kültür sanat günlerinin ortasında “Kahrolsun laiklik, yaşasın şeriat, Cumhuriyet Sivas’ta kuruldu, Sivas’ta yıkılacak” sloganları eşliğinde yakılıyor. Ve o dava da tam 30 yıl sonra zamanaşımına uğruyor. Tıpkı başkaca siyasi cinayetlerde olduğu gibi.

***

Şunun altını çizmekte fayda var: Cezasızlık olgusu ülke içerisinde başka cinayetlerin işlenmesine, başka katliamların yaşanmasına neden olur. Dahası büyük bir güvensizlik ortamı yaratır. Aydınların öldürülüp sadece tetikçilerin yargılandığı karmaşık ortam bu güzelim ülkeyi karanlığa götürür. Dün ilk duruşması gerçekleşen Sinan Ateş cinayetinde Ayşe Ateş’in konuşmasını da buraya iliştireyim ki acı sahiplerinin nasıl vicdan olgusunda birleştiği görülsün: “Toplumsal huzurun anahtarını, en tabii hakkımızı, bütün insani haklarımızın güvencesini istiyoruz. Adalet istiyoruz, adalet! Hiç kimse bu kadar delil varken cinayeti yalnızca kör bir kayıkçının gördüğüne ikna olmamızı; Kendini suç işleme özgürlüğüne sahip seçkin kitle zanneden bir kalabalığın ‘Artık yasadışı diye bir şey yok, çünkü bize yasa yok’ dayatmasını kabullenmemizi beklemesin.”

***

Oysa bizim karanlığa değil, aydınlığa ihtiyacımız var. Babaları öldürülen çocuklara, eşleri öldürülen kadınlara değil, ülkenin geleceğini inşa eden bireylere ihtiyacımız var. Zalimliğin değil, demokrasinin egemenlik kurduğu güzel günlere ihtiyacımız var. Adalet dağıtılan salonlara ihtiyacımız var. Siyasi tutuklamaların ölümcül cezalara dönüşmediği bir hayata ihtiyacımız var. Yangınlarla kavrulan değil, ceylanların koştuğu ormanlara ihtiyacımız var. Rantın her şey olmadığı bir dünyada, önüne her geleni ortadan kaldıran, örneğin şehir plancılarını sistem dışına değil, yaşam alanlarımıza koyan bir düzene ihtiyacımız var. Bir dilim ekmek için çırpınan bir ananın gözyaşına değil, onun bir avuç vişne gülüşüne ihtiyacımız var. Sömürüsüz, sınıfsız bir hayatın kendi yolunda akan bir nehir gibi çağıldamasına ihtiyacımız var.    

Bir gün başarır mıyız dersiniz?

Yazarın Son Yazıları

Erhan Gökgücü Ödülleri

Tolstoy’un “Savaş ve Barış” romanında aklımda ellenmeden duran bir bölüm vardır.

Devamını Oku
29.11.2025
Çocuk Mezarlığı

Geçtiğimiz hafta Urfa’da marangoz atölyesinde çalışan bir çocuk işçi cezalandırılmak maksadıyla önce soyuldu.

Devamını Oku
22.11.2025
Evler...

Gülten Akın “Evler” şiirinde dediği, “Odaları şarkı tutan ev/ biri mistik biri güncel biri öyle eski/ pancursuz, yeşile gizli, çekilmiş yarışmalardan, melâli hüzünden ayıran ev/ işte o ev”di bizim ev de...

Devamını Oku
15.11.2025
Bizi Öldürdükleri Yer: İlhan Erdost Mezarlığı

12 Mart’ın hemen sonrası.

Devamını Oku
08.11.2025
Otel odalarında…

Otel odalarında…

Devamını Oku
01.11.2025
Bir Davanın Düşündürdükleri: Toplumsal Cinayet

Golding’in “Sineklerin Tanrısı” romanı, dünyanın en güzel adalarından birinde geçer: Mercan.

Devamını Oku
25.10.2025
Kitabın onurunu korumak

D.H. Lawrance “Kitaplar” adlı denemesinde, “Bir kitap iki kapaklı bir yeraltı kovuğudur. Yalan söylemek için eşi bulunmaz bir yer...” diyor.

Devamını Oku
18.10.2025
Okan Toygar’la Ataol Behramoğlu söyleşisi: ‘Hayatımız Güzeldir’

Yıl: 1983. Tren iki saat kadar rötar yaptığı Kapıkule’den ayrılmak üzere.

Devamını Oku
11.10.2025
Bir kadının hikâyesi

Kardeşim Zeynep Altıok’la birlikte geçtiğimiz haziran ayında Kadıköy Belediyesi’nin katkılarıyla Asım Bezirci üzerine bir panel gerçekleştirmiştik; şimdi de Bezirci için o panelden yola çıkarak hazırlayacağımız bir kitap çalışması için kolları sıvadık.

Devamını Oku
04.10.2025
Dil Derneği’nin Dil Bayramı’nda Yaşar Kemal

“Çocukluğum cennetimdi.” Annemle birlikte Türk Dil Kurumu’nun merdivenlerinden tırmanır...

Devamını Oku
27.09.2025
Çizgi roman denilince...

90’lı yıllarda Ankara’da bir üniversite öğrencisiyken ders çıkışı sınıf arkadaşımla sahafları dolaşırdık.

Devamını Oku
20.09.2025
Hangi 12 Eylül?

Yıllar önce okumuştum Yiğit Bener’in yazdığı “Eksik Taşlar” romanını.

Devamını Oku
13.09.2025
Kültürün demokratikleşmesi için festivallerin yaygınlaşması

Son yıllarda “kültür politikası” üzerine çok sayıda çalışmanın karşımıza çıktığı bir gerçek.

Devamını Oku
06.09.2025
Yanı başımızda oluşan nefret dili

Coetzee’nin çok sevdiğim romanı “Utanç”a, bir “modern diller” hocasının, Cape Town Teknik Üniversitesi’nde “romantik şairler” konulu bir ders verirken öğrencisiyle yaşadığı rahatsızlık verici ilişkiyi sorgulayarak başlarız.

Devamını Oku
30.08.2025
İki deprem: Sındırgı depremi ile siyaset depremi

“Hadi, gelin de dikkatle seyredin bu korkunç yıkıntıları,/ Küllerini şu talihsizin, şu döküntüleri, şu kalıntıları...”

Devamını Oku
16.08.2025
Gazze’de katliam, dünyada ikiyüzlülük

Geçtiğimiz günlerde son on beş yıldır Gazze’ye gönüllü olarak giden İngiliz doktor Nick Maynard’ın İsrail’de devam eden gaddarlığı anlattığı haberler yansıdı basına.

Devamını Oku
02.08.2025
Adalet terazisi

Paris’te bir sonbahar günüydü...

Devamını Oku
26.07.2025
Attila Jozsef dosyası

“Notos” dergi bu ayki sayısında Sevgican Yağcı Aksel’in hazırladığı Attila Jozsef dosyasıyla okurla buluşuyor.

Devamını Oku
19.07.2025
Sivas’tan sonra Rıfat Ilgaz’ı anımsamak...

Sivas’tan sonra Rıfat Ilgaz’ı anımsamak...

Devamını Oku
12.07.2025
Bir yangının külü...

Yanıyoruz. Hem de birer ikişer değil, azar azar değil, biner biner...

Devamını Oku
05.07.2025
Bilimden yana edebiyata doğru

Bizlerin yaşam döngüsü tam otuz iki yıldır ortaçağ karanlığı olarak nitelendirdiğimiz Sivas katliamının yaşandığı o kara günde saklı...

Devamını Oku
28.06.2025
Nükleer savaş dersleri

Bazı kitaplardan bazen bir duygu tohumu, bir im kalır geriye.

Devamını Oku
21.06.2025
Siz Nihat Genç deyin ben abi…

Gökbilimciler, iki yıldızın evrende çarpışmasını “birleşme” olarak yorumlar...

Devamını Oku
14.06.2025
Cezaevi kapısında...

Bugün bayramın ikinci günü. Canımız sıkkın, yüreğimiz buruk. Düşünceleri nedeniyle kırk kilit altına alınanlarla özgürce buluşuncaya kadar tadımız tuzumuz yok!

Devamını Oku
07.06.2025
Sarıyer Edebiyat Günleri

Geçtiğimiz hafta pazar günü Sarıyer Belediyesi’nin düzenlediği “12. Sarıyer Edebiyat Günleri”nde “Öykücülüğümüzün Yüz Yılı” başlıklı bir panelde Sadık Aslankara, Özcan Karabulut, Hürriyet Yaşar’la birlikte konuşmacıydım.

Devamını Oku
31.05.2025
Bir Aydınlanmacı: Refik Ahmet Sevengil

Elimde uzun süredir Cemal Ünlü’nün kaleme aldığı “Söylemenin Vakti Var: Bir Yirminci Yüzyıl Bilgesi: Refik Ahmet Sevengil” kitabı var.

Devamını Oku
24.05.2025
İç sıkıntısı

Umutsuzluk ölümcül sayılabilecek bir hastalıktır. Büyük iç sıkıntıları daha çok geçmişle değil gelecekle ilişkilidir. İnsan geçen günlerden çok gelecek günlere ilişkin kaygı duyar.

Devamını Oku
17.05.2025
Dün, bugün, yarın

Dün, bugün, yarın

Devamını Oku
10.05.2025
Bir ‘örgü’ meselesi

Bir ‘örgü’ meselesi

Devamını Oku
03.05.2025
Yazarın masası

Yazarın masası

Devamını Oku
26.04.2025
Saf kötülüğün karşısında ayakta kalmaya çalışan iyilik

Saf kötülüğün karşısında ayakta kalmaya çalışan iyilik

Devamını Oku
19.04.2025
İyi ki doğdun Ataol Behramoğlu

İyi ki doğdun Ataol Behramoğlu

Devamını Oku
12.04.2025
‘Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!’

‘Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!’

Devamını Oku
05.04.2025
Hüzünlü bir tiyatro günü

Hüzünlü bir tiyatro günü

Devamını Oku
29.03.2025
Onur mücadelesi

Onur mücadelesi

Devamını Oku
22.03.2025
Başka bir sağlık sistemi mümkün

Başka bir sağlık sistemi mümkün

Devamını Oku
15.03.2025
‘Kadınlar da Vardır’

‘Kadınlar da Vardır’

Devamını Oku
08.03.2025
İç dökümü

İç dökümü

Devamını Oku
01.03.2025
Kral Çıplak

Kral Çıplak

Devamını Oku
22.02.2025
Saklı bir tarih: ‘Ankara Öykü Günleri’

Saklı bir tarih: ‘Ankara Öykü Günleri’

Devamını Oku
15.02.2025