Sabahattin Ali’yi kim öldürdü?

Sabahattin Ali’yi kim öldürdü?

18.11.2023 03:00
Güncellenme:
Takip Et:

Önceki gün kanıksanmış, sıradan bir haber gibi önümüze düştü: Hrant Dink’in katili Ogün Samast serbest bırakıldı! 16 yıl 10 ay sonra tahliye edildi!” Aslında Samast, üç yıl önce, gardiyanları tehdit etmeseydi özgürdü. Dün Hrant Dink’in eşi Rakel Dink, isyanını rüzgârını yelkenine doldurmuş bir gemi gibi sözlerine yükledi: “Hrant’ın cinayeti davasında adaletin yerini bulması, şu ya da bu kişinin üç beş yıl fazla ya da az ceza alması değildi. Daha ilk günden beri karanlığın sorgulanması gerektiğini söyledik. Bu davada adaletin yerini bulması ülkenin demokratikleşmesi için olmazsa olmazdır, dedik. Şimdi kalkıp ‘Bu karar memleketimize hayırlı uğurlu olsun’ mu diyelim?” Yargılanan ve bir müddet sonra salıverilen her zamanki gibi bir tetikçi oldu. Ardında dağ gibi duran hakikat, gövdesinden bir parça koparılmasına izin vermedi. 

*

Ülkemizde siyasi cinayetlerin ilk halkası olarak kabul edilen Sabahattin Ali, roman ve öykü yazarı, şair ve çevirmendi. Hayat hikâyesi ülkemizde hemen her aydının komünist olarak yaftalanmasıyla eşti. Cezaevi doğal olarak meskeniydi. Dışarıda kaldığı dönemde de arı gibi çalışmış, atılana kadar konservatuvarda Carl Ebert’le omuz omuza geleceğin oyuncularını yetiştirmiş; sonrasında da Aziz Nesin’le Marko Paşa gibi çok satan bir mizah dergisinin yönetiminde yer almıştı. Ancak çember daralmış, yazdığı hemen her şey, 1937’de kaleme aldığı Kuyucaklı Yusuf romanı bile toplatılmıştı. Kaçmaktan başka şansı kalmamıştı. Nitekim dönemin basınının güçlü imzalarından Sabiha Sertel, anılarını derlediği “Roman Gibi” kitabında, Ali’nin kaçma arzusunun eş dost arasında çokça yayıldığından söz eder. Ne olursa olsun Sabahattin Ali, Bulgaristan sınırında öldürülür ve cinayet üstündeki karanlık perde hiçbir zaman aralanamaz. Cinayeti üstlenen Ertekin ise usulen dört yıl hapis cezasına çarptırılır; aynı yıl çıkan af yasasıyla serbest kalır. Böylece zaten memleket için “zararlı” bir “komünist”in öldürülmesi bir parça mazur gösterilir! 

*

Bakmayın şimdi Sabahattin Ali’nin yeniden popüler olmasına? Türey Köse, “Edebiyat Parçalayan Nutuklar” kitabında Sabahattin Ali’yle ilgili bölümde tutanaklar dehlizinden Meclis görüşmelerini çıkarır. Ali, öldürüldükten iki yıl sonra Demokrat Partili Şevket Mocan, onun için “Geberdi” sözcüğünü kullanıverir. 1978 yılında CHP vekili Mustafa Gazalcı, savcı Doğan Öz’ün öldürülmesinin ardından Meclis kürsüsünde yaptığı konuşmada Öz’ün büyük sanatçı Sabahattin Ali dosyasını yeniden açma amacında olduğuna değinir. Ancak “büyük sanatçı” nitelemesine bu defa Adalet Partili vekiller isyan eder; Gazalcı’nın komünizm propagandası yaptığını söylerler, yetmeyince de “Sabahattin Ali piçi” diye seslenirler. Yazara yapılan küfürler havada uçuşur. Çünkü iki kutuplu dünyadaki, insanları çetele altına alma devam etmektedir. 

*

Geçtiğimiz günlerde araştırmacı gazeteciliğin kıymetli isimlerinden, daha önce “Mühür” ve “Kiraz Ağacı” romanlarıyla okurla buluşmuş Gökçer Tahincioğlu, bu defa “Sabahattin Ali’yi Ben Öldürdüm”le kitapçı raflarında yerini aldı. Tahincioğlu, son derece özgün bir yazının peşine düşmüş. Javier Cercas’ın, “Hakikat öldürür, kurmaca kurtarır” sözünden hareketle romanını oluştururken aynı zamanda gerçeği romanla aramak yoluna girmiş. Öyle ki roman bugünle geçmiş arasında bir köprü görevi üstleniyor. Bir cinayetin peşinde ölümü ve hayatı sorgulamanın eşiğinde bir araştırmacı kendi yaşamının da gizini arıyor. Aşkla ve ayrılıkla harmanlanan bir boşlukta salınıyor. Belki de bu duygu hali Sabahattin Ali’ye daha fazla sarılmasına yol açıyor. Öyle ki Ali’nin kahramanlarıyla da sürekli bir alışveriş halinde. Karşısına Ali’nin Çaydanlık öyküsündeki Satılmış, Duvar öyküsündeki Kafir Arap, Hanende Melek öyküsündeki Melek, Selam öyküsündeki Peşkir Yusuf, Kürk Mantolu Madonna romanında Maria Puder ve kızı, İçimizdeki Şeytan romanındaki Macide, Bedri ve Ömer çıkıyor. 

*

Tahincioğlu aslında sıradan bir edebiyat okurunun bile az biraz bildiği bir öldürümün peşine yıllar sonra düşen bir araştırmacının hikayesini aktarıyor. Sabahattin Ali cinayeti özelinden yepyeni bilgileri de geniş bir izlekte okura sunuyor. Romanın içinde belgelere rastlıyoruz. Nitekim Tahincioğlu, BirGün gazetesinde Esat Aydın’la yaptığı söyleşide, “Bu romanı ayıran taraf galiba kurgu bir karakterin gerçek belgeler bulup, bir de yazı dizisi hazırlaması. (...) Burada biraz sınırları zorlamak söz konusu” diyor. Şu bir gerçek ki sis bulutu bu kitapla, elimizdeki verilerle bir parça aydınlansa da Sabahattin Ali cinayetini bütünüyle çözmek mümkün görünmüyor. 

*

Romandaki araştırmacı da bu noktada önce aileye gidiyor. Filiz Ali’den aldığı, “Aile olarak bildiğimiz yeni bir şey yok” yanıtı onu burksa da işin peşini bırakmıyor. Ve ulaştığı yeni verilerle aslında bugüne kadar Sabahattin Ali’yi Ali Ertekin öldürdü, yargısını dinamitliyor. Romandaki yeni belgelerden Ali’nin öldürülmeden önce adım adım izlendiği çok net görüyoruz. Dolayısıyla onun Bulgaristan sınırına kadar takip edildiği mutlak. 

*

Gökçer Tahincioğlu, ülkemizde toplumcu romanın ana eksenin dışına itildiği bir dönemde, ısrarla edebiyatını toplumcu bir bakış açısıyla kurguluyor. Ve satır satır merakla örülen sağlam bir kurmacayla karşımıza çıkıyor. Ve romanda da görüyoruz ki ister Ali ister Hrant ister Mumcu ister Kışlalı olsun sadece tetikçilerin adları değişiyor. Hakikat karanlık bir yolda toprak altındaki cevher gibi ışıltısını saklıyor. 

Yazarın Son Yazıları

Kapitalizmin laneti futbolda şike...

Sam Shepard’ın yazdığı “Aç Sınıfın Laneti” vahşi Amerikan rüyasının çöküşünü bir çiftlikte yaşayan dört kişilik ailenin hikâyesi üzerinden anlatır bize.

Devamını Oku
06.12.2025
Erhan Gökgücü Ödülleri

Tolstoy’un “Savaş ve Barış” romanında aklımda ellenmeden duran bir bölüm vardır.

Devamını Oku
29.11.2025
Çocuk Mezarlığı

Geçtiğimiz hafta Urfa’da marangoz atölyesinde çalışan bir çocuk işçi cezalandırılmak maksadıyla önce soyuldu.

Devamını Oku
22.11.2025
Evler...

Gülten Akın “Evler” şiirinde dediği, “Odaları şarkı tutan ev/ biri mistik biri güncel biri öyle eski/ pancursuz, yeşile gizli, çekilmiş yarışmalardan, melâli hüzünden ayıran ev/ işte o ev”di bizim ev de...

Devamını Oku
15.11.2025
Bizi Öldürdükleri Yer: İlhan Erdost Mezarlığı

12 Mart’ın hemen sonrası.

Devamını Oku
08.11.2025
Otel odalarında…

Otel odalarında…

Devamını Oku
01.11.2025
Bir Davanın Düşündürdükleri: Toplumsal Cinayet

Golding’in “Sineklerin Tanrısı” romanı, dünyanın en güzel adalarından birinde geçer: Mercan.

Devamını Oku
25.10.2025
Kitabın onurunu korumak

D.H. Lawrance “Kitaplar” adlı denemesinde, “Bir kitap iki kapaklı bir yeraltı kovuğudur. Yalan söylemek için eşi bulunmaz bir yer...” diyor.

Devamını Oku
18.10.2025
Okan Toygar’la Ataol Behramoğlu söyleşisi: ‘Hayatımız Güzeldir’

Yıl: 1983. Tren iki saat kadar rötar yaptığı Kapıkule’den ayrılmak üzere.

Devamını Oku
11.10.2025
Bir kadının hikâyesi

Kardeşim Zeynep Altıok’la birlikte geçtiğimiz haziran ayında Kadıköy Belediyesi’nin katkılarıyla Asım Bezirci üzerine bir panel gerçekleştirmiştik; şimdi de Bezirci için o panelden yola çıkarak hazırlayacağımız bir kitap çalışması için kolları sıvadık.

Devamını Oku
04.10.2025
Dil Derneği’nin Dil Bayramı’nda Yaşar Kemal

“Çocukluğum cennetimdi.” Annemle birlikte Türk Dil Kurumu’nun merdivenlerinden tırmanır...

Devamını Oku
27.09.2025
Çizgi roman denilince...

90’lı yıllarda Ankara’da bir üniversite öğrencisiyken ders çıkışı sınıf arkadaşımla sahafları dolaşırdık.

Devamını Oku
20.09.2025
Hangi 12 Eylül?

Yıllar önce okumuştum Yiğit Bener’in yazdığı “Eksik Taşlar” romanını.

Devamını Oku
13.09.2025
Kültürün demokratikleşmesi için festivallerin yaygınlaşması

Son yıllarda “kültür politikası” üzerine çok sayıda çalışmanın karşımıza çıktığı bir gerçek.

Devamını Oku
06.09.2025
Yanı başımızda oluşan nefret dili

Coetzee’nin çok sevdiğim romanı “Utanç”a, bir “modern diller” hocasının, Cape Town Teknik Üniversitesi’nde “romantik şairler” konulu bir ders verirken öğrencisiyle yaşadığı rahatsızlık verici ilişkiyi sorgulayarak başlarız.

Devamını Oku
30.08.2025
İki deprem: Sındırgı depremi ile siyaset depremi

“Hadi, gelin de dikkatle seyredin bu korkunç yıkıntıları,/ Küllerini şu talihsizin, şu döküntüleri, şu kalıntıları...”

Devamını Oku
16.08.2025
Gazze’de katliam, dünyada ikiyüzlülük

Geçtiğimiz günlerde son on beş yıldır Gazze’ye gönüllü olarak giden İngiliz doktor Nick Maynard’ın İsrail’de devam eden gaddarlığı anlattığı haberler yansıdı basına.

Devamını Oku
02.08.2025
Adalet terazisi

Paris’te bir sonbahar günüydü...

Devamını Oku
26.07.2025
Attila Jozsef dosyası

“Notos” dergi bu ayki sayısında Sevgican Yağcı Aksel’in hazırladığı Attila Jozsef dosyasıyla okurla buluşuyor.

Devamını Oku
19.07.2025
Sivas’tan sonra Rıfat Ilgaz’ı anımsamak...

Sivas’tan sonra Rıfat Ilgaz’ı anımsamak...

Devamını Oku
12.07.2025
Bir yangının külü...

Yanıyoruz. Hem de birer ikişer değil, azar azar değil, biner biner...

Devamını Oku
05.07.2025
Bilimden yana edebiyata doğru

Bizlerin yaşam döngüsü tam otuz iki yıldır ortaçağ karanlığı olarak nitelendirdiğimiz Sivas katliamının yaşandığı o kara günde saklı...

Devamını Oku
28.06.2025
Nükleer savaş dersleri

Bazı kitaplardan bazen bir duygu tohumu, bir im kalır geriye.

Devamını Oku
21.06.2025
Siz Nihat Genç deyin ben abi…

Gökbilimciler, iki yıldızın evrende çarpışmasını “birleşme” olarak yorumlar...

Devamını Oku
14.06.2025
Cezaevi kapısında...

Bugün bayramın ikinci günü. Canımız sıkkın, yüreğimiz buruk. Düşünceleri nedeniyle kırk kilit altına alınanlarla özgürce buluşuncaya kadar tadımız tuzumuz yok!

Devamını Oku
07.06.2025
Sarıyer Edebiyat Günleri

Geçtiğimiz hafta pazar günü Sarıyer Belediyesi’nin düzenlediği “12. Sarıyer Edebiyat Günleri”nde “Öykücülüğümüzün Yüz Yılı” başlıklı bir panelde Sadık Aslankara, Özcan Karabulut, Hürriyet Yaşar’la birlikte konuşmacıydım.

Devamını Oku
31.05.2025
Bir Aydınlanmacı: Refik Ahmet Sevengil

Elimde uzun süredir Cemal Ünlü’nün kaleme aldığı “Söylemenin Vakti Var: Bir Yirminci Yüzyıl Bilgesi: Refik Ahmet Sevengil” kitabı var.

Devamını Oku
24.05.2025
İç sıkıntısı

Umutsuzluk ölümcül sayılabilecek bir hastalıktır. Büyük iç sıkıntıları daha çok geçmişle değil gelecekle ilişkilidir. İnsan geçen günlerden çok gelecek günlere ilişkin kaygı duyar.

Devamını Oku
17.05.2025
Dün, bugün, yarın

Dün, bugün, yarın

Devamını Oku
10.05.2025
Bir ‘örgü’ meselesi

Bir ‘örgü’ meselesi

Devamını Oku
03.05.2025
Yazarın masası

Yazarın masası

Devamını Oku
26.04.2025
Saf kötülüğün karşısında ayakta kalmaya çalışan iyilik

Saf kötülüğün karşısında ayakta kalmaya çalışan iyilik

Devamını Oku
19.04.2025
İyi ki doğdun Ataol Behramoğlu

İyi ki doğdun Ataol Behramoğlu

Devamını Oku
12.04.2025
‘Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!’

‘Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!’

Devamını Oku
05.04.2025
Hüzünlü bir tiyatro günü

Hüzünlü bir tiyatro günü

Devamını Oku
29.03.2025
Onur mücadelesi

Onur mücadelesi

Devamını Oku
22.03.2025
Başka bir sağlık sistemi mümkün

Başka bir sağlık sistemi mümkün

Devamını Oku
15.03.2025
‘Kadınlar da Vardır’

‘Kadınlar da Vardır’

Devamını Oku
08.03.2025
İç dökümü

İç dökümü

Devamını Oku
01.03.2025
Kral Çıplak

Kral Çıplak

Devamını Oku
22.02.2025