Belirsiz Zamanlar-Huzursuz Yaşamlar-1

19 Aralık 2022 Pazartesi

Bu, “İnsani Gelişme Raporu 2021-2022”nin başlığı. IMF raporu ve Dünya Bankası, OECD beklenti analizleri de benzer tonda: Bu yıl çok zor geçti, 2023 daha zor bir yıl olacak. Bu zeminde gelişmeye başlayan tartışmalar, uzun sürecek bir sarsıntılar, dönüşümler dönemi olasılığı üzerinde yoğunlaşıyor. Bu beklentilere jeopolitik çelişkileri, küresel ısınmayı, teknolojik gelişmeleri ekleyince orta ve uzun dönemde kapitalist uygarlığın, kısa dönemde Türkiye gibi gelişmekte olan (bağımlı) ülkelerin geleceğine iyimser bir gözle bakmak zorlaşıyor.

ORTA DÖNEM

IMF’nin son “Dünya Ekonomisine Bakış” raporu reel ekonomik büyümenin (AB bölgesi hariç) 2022’de yüzde 3.2’den 2023’de yüzde 2.6’ya düşmesini bekliyor. Bu oran 2024 ve 2025’te sırasıyla yüzde 3.1 ve yüzde 3.6 olacakmış. Avrupa Merkez Bankası, 2022’de yüzde 3.2 olan Avro bölgesi büyüme hızının 2023’te çok sert bir biçimde yüzde 0.5’e düşmesini, 2024-25’de yüzde 1.9 ve yüzde 1.8’e toparlanmasını bekliyor. Dünya Bankası’nın “temel aldığı” senaryoda, 2022/23/24 büyüme hızları beklentisi sırasıyla yüzde olarak 2.3/2.4/3.0. “Kötümser” senaryoda büyüme hızları 2.3/0.5/2.0 düzeyine, sert-uzun bir resesyon olasılığına işaret ediyor. IMF, ECB Dünya Bankası projeksiyonlarını bir araya koyunca 2023’te dünya ekonomisinde sert bir fren ve sonra en azından 3-4 yıllık bir resesyon olasılığına bakıyoruz. 

Dünya Bankası, eylül ayında yayımladığı “Bir küresel resesyon kaçınılmaz mı?” başlıklı çalışma, enflasyon ve stagflasyon beklentilerin hızla arttığını, sonuç bölümümde de kısa dönemde bir küresel resesyondan kurtulmanın kolay olmayacağını vurguluyor. Gerçekten de bu kez, merkez bankalarının alet çantası boş; “küresel resesyon” olasılığına karşı faizleri düşürmek, mali kurtarma paketleri açıklamak, hiper enflasyon riskine açılıyor. Faizleri yüksek kalma eğilimi, kamu ve özel sektör borç yükünün servis edilmesini, yeniden finansmanını, tüketici talebinin desteklenmesini, giderek daha da zorlaştıracak. Halbuki COVID sonrası tüketim balonu söndü, enerji, gıda fiyatları yüksek düzeyde seyrediyor. Bu sırada borçlanma maliyetleri, “zombi” (aslında batık) işletmelerin yaşam ortamını hızla yok ediyor. Gelişmekte olan ülkeler, borç yüklerini artık kaldırmayacakları bir noktaya yaklaşıyor. Özetle “orta dönemde” sert bir resesyona eşlik edecek bir finansal krizi önlemek olanaklı görünmüyor. 

KISA DÖNEM VE TÜRKİYE

Yukarıdaki resim, çalkantılı bir seçim ortamına girmeye başlayan Türkiye açısından, ihracat piyasaları, ithalat fiyatları, borçlanma maliyetleri açısından koşulların giderek daha da zorlaşacağını gösteriyor. Mustafa Sönmez’in Al Monitor’deki “Zoraki büyümenin yakıtı tükeniyor” başlıklı yazısı, AKP Türkiyesi’nin bekleyen zorlukları sergiliyordu: Enflasyon yükselmeye devam ediyor, ekonomik büyüme yavaşlıyor (bir stagflasyon gelişiyor-EY), madencilik ve enerji gibi sektörlerde üretim daralıyor. Satın Alma Yöneticileri İndeksi ve “öncü göstergeler” bir ekonomik daralmaya işaret ediyor. 

Merkez Bankası rezervlerindeki iyileşme de Wall Street Journal’a göre, “bir yanılsama”. Merkez Bankası, Katar, Emirlikler, Çin hatta Güney Kore gibi ülkelerden, jeopolitik ilişkilere dayanarak borçlanıyor; “Swap ve Forward” işlemleri, kasımda 69 milyar dolara ulaşmış. WSJ, “Sürdürülemez ekonomik model, daha bir süre sürdürülebilir” diyor; “yabancı dostlarla ve daha kolay ekonomik koşullarla desteklenirse”...

Aktardığım veriler, dünya ekonomisinde koşulların kolaylaşmak bir yana daha da zorlaşacağını gösteriyor. “Yabancı dostların”, yardımlarının, açıklanmayan, jeoekonomik ve jeopolitik maliyeti karşılanabilir mi? Seçimlerden sonra (yapılabileceğini varsayarak) ülkeyi yönetmeye talip olanları hangi sürprizler bekliyor? Gibi zor sorular da ortada duruyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları