‘Bir köprüde iki keçi’

23 Ocak 2017 Pazartesi

Biri “Davos” toplantısı başlarken, diğeri de ardından yapılan iki konuşmanın yarattığı iyimserlik ve kaygı, aklıma Amenábar’ın Los Otros (Ötekiler) filmini ve Shakespeare’in Jul Sezar yapıtını getirdi.
 
Öldüğünü bilmeyenler
Ötekiler” filmi öldüğünü bilmeyen, etrafındaki canlıları hayalet sanarak dehşete düşen, hayaletlere ilişkindi. Aynı “Davos men” gibi. “Davos men” küreselleşmenin öznesiydi; iradesinin önünde ülkelerin sınırları eriyor, devletler gücünü yitiriyordu; artık yalnızca liberal demokratik model (genel seçimler ve piyasalar) geçerliydi. Her yıl on binlerce dolardan-yüz binlerce dolara değişen faturaları ödemeyi kabul ederek bu tepede toplanıyorlar; dünyayı kendi arzularına göre nasıl şekillendirmekte olduklarını konuşuyorlardı. Gerçekteyse onlar, sermayenin bir kriz yönetme modeli olan küreselleşmenin ürünü, o modelin yalnızca taşıyıcılarıydılar.
Model tükendi, bir mali kriz küreselleşmeye noktayı koydu. “Davos men” de, taşıyacak bir şey kalmayınca öldü. Ama, öldüğü bilmeden hâlâ “yaşamaya” devam diyor. Gerçek dünyada, küreselleşmenin yıkıntıları altında, yaşayan, acı çeken gerçek insanların sağ popülizm, Brexit ve Trump biçimini alan tepkilerini, korkutucu ama eskimiş düşüncelerin, hayaletleri sanmaya devam ediyor.
Bu yıl, ana akım (hâlâ neoliberal) medya da, bu sanrıları, Davos’ta açış konuşmasını yapan Çin Devlet Başkanın Şi’nin küreselleşmeyi övdüğünü vurgulayarak güçlendiriyordu.
 
‘Sezar’ı gömmeye geldim...’
Gerçekteyse, Şi’nin konuşması Jul Sezar’da, Markus Antonius’un, “Ben Sezar’ı gömmeye geldim, övmeye değil” sözlerini anımsatıyordu. Antonius, bu sözlerle başladığı konuşmasında Sezar’ı eleştirirken aslında övüyor, katillerini de teşhir ediyordu. Şi de, konuşmasında, 27 kez değindiği küreselleşmeyi “övmeye geldim, gömmeye değil” derken aslında, adeta “Ben Davos’a küreselleşmeyi gömmeye geldim” diyordu.
Şi’nin konuşmasında ne sınırların erimesi var, ne de devletin önemini yitirmesi. Liberal demokrasi de yok. Yalnızca istediği ekonomik siyasi modeli uygulama özgürlüğüne sahip egemen devletlerden oluşan bir “ekonomik küreselleşme” var.
Geçen yıl, dünyanın en hızlı (tümü Çin malı) bilgisayarını, en büyük radyo teleskobunu, en uzun hızlı tren hattı ağını kuran; uzaya, ilk kuantum iletişim uydusunu gönderen, ekonomik büyüme hedeflerini tutturan, ekonomisini korumaya, planlamaya, sanayisini mali piyasalarını yönlendirmeye devam eden Çin, dünyanın tüm piyasalarının istediğini satmasına, yatırımı yapmasına, istediği şirketleri, teknolojiyi satın almasına açık olmasını istiyor. Şi, “Hiçbir ülke kendi modelini yüceltmemeli, başkasına dayatmamalı” derken de açıkça Davos men’i yaşatan ABD merkezli küreselleşmenin kurallarını hedef alıyordu.
Davos bittikten bir gün sonra, ABD’de Donald Trump’ın yemin töreni vardı. Trump’ın törendeki konuşmasında küreselleşme sözcüğü yoktu. Aksine, Trump liberal (küreselleşmeci) eliti, salt kendi çıkarını korumakla, halkı unutmakla, ülkeyi fabrikalar mezarlığına çevirmekle suçladı. Trump, artık “yeni bir düzen var” dedikten sonra ekledi, “on yıllarca kendi, sanayimizi değil başka ülkeleri zengin ettik, kendi ordumuzu değil başka ülkelerin ordularını mali olarak destekledik.” Trump, ABD ekonomisini koruyacağını, “Amerikan malı al, Amerikan işçisi çalıştır kuralına uyacağını”, “korumanın refah ve güç getireceğini” söyledi.
Kendi yaşam tarzımızı kimseye dayatmayacağız” derken, ABD’nin dünyaya dayattığı “liberal-küreselleştirmeci” politikaların bittiğini vurgulayan Trump, tam aksi yönden gelerek Şi ile karşılaşıyordu. Bu karşılaşma belki bir dönemi, “Davos men”i tarihe gömüyor, ama korkarım aynı zamanda da bir köprüde iki keçinin karşılaşmasına benziyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları