‘Birine diktatör mü diyorlar!..’

28 Kasım 2016 Pazartesi

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Trump’ı savunmaya karar vermiş. “Bunlar birilerine diktatör mü diyor, orada tam tersini düşünüyorum. Bizim ecdadımız da böyle düşünüyordu. ABD’de seçimi Trump kazandı. Trump’a diktatör demeye başladılar… Hani, demokrasi sandık değil mi? Sandıktan çıkan neticeye niye saygı duymuyorsunuz”... “Birine diktatör mü diyorlar, o zaman tersini düşünmelisiniz, o insan iyidir, çünkü o onların çıkarlarına karşı hareket ediyordur”.
Ecdadımız” kısmına bir anlam veremedim. “Demokrasi sandık değil mi” sorusuna da kısaca “Hayır değil, onun adı genel seçimler. Demokrasi kavramı biraz daha farklı” cevabı verilebilir. Hatta, oyların çoğunluğunu Clinton’ın aldığını da anımsatabiliriz. “Diktatör mü diyorlar o zaman tam tersini düşüneceksiniz, o iyi insandır” uyarısıysa hepten kafamı karıştırdı. Franko, Pinochet, Hitler... Hepsi diktatör olarak tanımlanıyor. Şimdi bunlara, iyi insanlardı mı diyeceğiz? Karışık işler...
Belli ki bu “diktatör” kavramını hakkıyla kullanabilmek için bazı somut ölçütler gerekiyor.
Harvard Üniversitesi’nde uluslararası ilişkiler profesörü, o disiplinin önde gelen isimlerinden Stephen M. Walt, geçen hafta Foreign Policy dergisinde, “Başkanınızın diktatör olup olmadığını anlamanın 10 yolu” başlıklı yazısına, “ABD şimdi bir demokrasidir. Bu onun hep böyle kalacağı anlamına gelmez” saptamasıyla başlayarak, Brown Üniversitesi’nden Prof. Jeff Colgan’ın, demokrasinin yerini diktatörlüğe bırakma sürecine ilişkin bir araya getirdiği 10 göstergeyi aktarıyordu.

10 somut gösterge
Bu 10 gösterge kısaca şöyle:
1) Medyayı yıldırmak, sınırlamak; yandaş bir medya oluşturmak için sistemli girişimler.
2) Olağanüstü önlemler alabilmek için krizlerden ve siyasi tıkanıklıklardan yararlanmak.
3) Azınlıkları hedef almak, yabancıları suçlamak.
4) Sivil toplum alanını, kaynakları kısarak, dava açarak, baskın yaparak, tutuklayarak daraltmak.
5) Var olan siyasi sistemi reddeden bir dil kullanmak; egemen söylemde değişiklik yapmaya başlamak.
6) Mahkemeleri, diğer kurumların çapını genişletmek, içlerini kendi taraftarı partizan hâkim ve savcılarla doldurmak.
7) Seçilmiş görevlilerin görevde kalma süresini değiştirmek, uzatmak ya da hepten ortadan kaldırmak.
8) Yasamayı zayıflatmak, yasama meclisi üyelerini baskı altına almak.
9) Siyasi muhalefeti susturmak
10) İç güvenlik güçlerinin sayılarının yetkilerini belirgin biçimde genişletmek.
George Washington Üniversitesi’nden, Prof. Michael, bunlara toplumsal kutuplaşmayı teşvik etmeyi, ekonomide ve siyasette ahbap çavuş ilişkilerini öne çıkarmayı, yolsuzlukları da ekliyor.
Bu göstergelere bakarak kim diktatör, kim değil, karar verebilir; hatta belki de diktatörlüğe giden süreçleri önceden görmeyi başarabiliriz
Prof. Colgan, “Unutmamak gerekir ki” diyor ve ekliyor “demokrasinin yıkılmaya başladığına ilişkin iyi, güvenilir işaretler varsa, demokrasi genellikle yıkılmaz. Yıkım genellikle beklenmedik bir anda, demokratik güçler harekete geçmeyi başaramazlarsa gerçekleşir.” Peki, ya birileri “yıkılıyor” derken, bir başkaları uyaranların sesini, “yok canım, niyet okumayın, aslında demokrasi gelişiyor” çığlıklarıyla bastırıyorsa...
Prof. Walt da, “ABD bugün demokratik bir ülke” diyor, ama “Trump’ın, intikamcı kişiliği, karşıtlarına kindarlığı, hiç pişman olmadan verdiği sözden kolaylıkla cayması, etrafını ABD’nin liberal seçkinler, göçmenler, dış güçler tarafından kuşatılmış olduğuna inanan insanlarla doldurması, derin kaybetme ve aşağılanma korkusuna bakarak, yönetimde, hele popülaritesi düşmeye başladığında, ya da tahvil piyasası faizleri yukarı itmeye başladığında yapabilecekleri” konusunda kaygılanıyor. Walt, Trump’ın zamanla ABD’nin anayasal sistemini zayıflatabileceğini düşünüyor.
Sanırım, bu göstergelerden hareketle hem günümüzdeki, hem de gelecekteki diktatörleri tanıyabiliriz.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

AKP’de travma... 11 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları