Kendimizi unutmamak için
Feridun Andaç
Son Köşe Yazıları

Kendimizi unutmamak için

23.05.2025 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

Annem öldü. 

Kör oldum, sağır oldum. Hiçbir şeyi net görmemeye, hiçbir şeyi tam duymamaya başladım ve sonra unuttuğum her şeyi hatırlamaya... Bu hatırladıklarımın seyrine çıkmaya yönelince duraladım bir anda. 

Neredeyim, diye sormaya başladım kendime. 

Şimdi, başka sesler, daha önce hiç ayırdına varmadığım sesler, o duymama halinin yerini almıştı. Öteleyip ertelediklerim gelip beni buluyordu bir bir. Kendime, başka bir “ben” gibi dışarıdan bakıyordum. 

Ama sonra hafızamı da yitirdim bir anda. 

***

Her şey yavaş yavaş gelmişti. 

Annemin ölümü bile. Evet alacakaranlığın gelişi gibiydi. 

Bir bahçenin nasıl solduğunu gün gün izliyordum. En son ses biter. İçe çekilir, bakışlar söner, eller sıcaklığını yitirir. Nefes alışınız diner. 

Son nefesinde yanında olmak istesem de olamadım. Haberi veren ağabeyimin ağlayışını duyuyordum. Her gün yanı başındaydı. Bakıcısı Ece’ye “Melek” adını takmıştı. İkisinin özeni onu dingince uğurlamaya hazırlamıştı. 

Hiç ağlamadım. 

Son halini de görmek istemedim. 

Son nefesini verdiği odaya girdiğimde, porselen yemek takımlarının yer aldığı camlı konsolun vitrinindeki siyah beyaz fotoğrafı karşılamıştı beni: 20’li yaşlarındaydı orada. Dünya güzeli bir bakışı, edası vardı. 

Kalakalmıştım öylece. 

Doğumumdan on beş gün sonra çektirdiğini söylemişti. Sırtındaki o yeşil hırkayı hatırlıyordum, daha nice şey gibi. 

Sütünü emmemiş, itiraz etmişim. 

Bana süt içirdiği kristal bardağı böylesi bir vitrinde tutuyordu, bundan birkaç yıl önce onu bana armağan etmişti. 

Fotoğraf beni bir süre tutulu kıldı odanın ortasında. Yönünü şaşırmış, boşlukta bırakılmış gibiydim. 

Bir dayanak ararken ürküntüyle, hasta yatağını aradı bakışlarım. Kaldırılmıştı. 

“Ne tez” dedim içimden. Daha 24 saati geçmemişti onu son görmemin üstünden. Yerine konan kanepeye yönelince, duvarda çerçevelenmiş “Gözlerimde Taşırım Seni” yazımla karşılaşıyorum. Yıllar önce annemi anlattığım yazım. Metni benden isteyen gazete bunu tam sayfada yayımlamıştı, işte bu fotoğrafı da yazının tam orta yerinden vererek. 

Geç yazılmış bir yazıydı. 

Yeniden görünce mahcubiyet mi hissettim. Kardeşim, bu yazı çıkınca, çerçeveletip Anneler Günü’nde anneme armağan etmişti. O da bunu, hep yatağının başucunda tutmuştu. 

Şimdi o ertelenenleri, mesafeli duruşları, hatta unutuluşları hatırlıyorum bir bir. 

Buruk ve ezginim. 

O kaçışlarım niyeydi? Soğuk duruşlarım. Onu sözsüz, sarılmasız, uzak bırakışlarım... 

Bir dokunuş istiyordu, iyicil bir bakış. 

Birlikte yol alabileceğimiz, gidebileceğimiz, neşelenip, paylaşabileceğimiz bir anı istiyordu. 

Ve bunları biliyordum ama uzak durmuştum her birinden. 

Babamı yitireli beri iyiden iyiye uzaklaşmıştım. Sitem ettiğinde ise “Dört çocuğun daha var, bana sıra gelmiyor” deyip espriyle geçiştirirdim. O da “beş parmağın beşi de ayrı” der; sitemini gönlünde tutardı.

Şimdi, hatırladıklarıma dönüyorum ama bakıyorum en çok unuttuklarım çıkıyor karşıma. 

Ve en çok da iki bahçeli evimiz. Onun terziliği “Nauman” marka dikiş makinesinin evimizden hiç eksilmeyen tıkırtısı... Örgü örme hâlleri, kitap okuma zamanları. Orhan Kemal okumaya bayılırdı. El Kızı, Üçkâğıtçı, Hanımın Çiftliği en sevdikleriydi. 

Sonra moda dergileri... Prova kalıpları, elbise prova defterleri... 

Mutfağından gelen kek ve pasta kokuları... 

Özel yemek tarifleri vardı. Özenliydi. Göstermeyi severdi. Bir yaşa kadar giysilerimiz hep onun elinden geçmişti. 

Bilinsin isterdi bu özel ve özenli yanı. 

Köy Enstitüsünde okumak istemiş hep. Kendisinden iki yaş küçük dayım anlatırdı: 

“Zehir gibiydi, sınıfları atlayarak geçiyordu. Kaç müfettiş kapımızı aşındırdı onu enstitüye almak için. Babamın inadı onu küstürdü. Kızımı ayırmam yanımdan deyip durdu. Ablam orada okusaydı bambaşka yerlerdeydi.” 

Bu iki kardeş hiç ayrılmadılar. 

Son nefesinde başucunda olduğunu söylemişti ağabeyim. 

Düğümlerim çözülmüştü bir anda, dayımın anlattıklarını dinleyince ona sarılıp iç çekerek ağlamaya başlamıştım. 

Annem ölmüştü. 

O, benim için, asıl şimdi yaşamaya başlıyordu.

İlgili Konular: #anne

Yazarın Son Yazıları

Türkiye’nin Doğu sorunu: Bu bir ‘Kürt reformu’ mu?

Yıllardır “sorun” olarak, temcit pilavı gibi ısıtılıp duran Kürt realitesi palyatif öneriler, siyasi manevralarla bugüne kadar taşındı.

Devamını Oku
05.12.2025
Kendi sesini bulmak

- Bu yazıyı bekleyen okuryazara

Devamını Oku
21.11.2025
Farkında olmak da erdemdir!

Bir çıyanı kınayamam.

Devamını Oku
07.11.2025
‘Labirent’ neyi anlatır?

Amin Maalouf, bir dünya romancısı.

Devamını Oku
24.10.2025
Suçlar, suçlular, müritler

Baştan başlayalım dilerseniz.

Devamını Oku
10.10.2025
Yazı yordamı

Her şey bir şeydir, belki de!

Devamını Oku
26.09.2025
Karanlığınız kadarsınız!

Borges, kendi körlüğünden söz ederken şunu diyordu...

Devamını Oku
12.09.2025
‘Ah, bu sessizliği anlat!’

'Nefes almak isteyen okur için...'

Devamını Oku
29.08.2025
Çürümenin göstergeleri

Türkiye’nin bugünkü gerçeği birçok açıdan irdelenmeye değer.

Devamını Oku
15.08.2025
Türkiye’den çürüme manzaraları: (1) Sayın dolandırıcı!

Size hanımefendi ya da beyefendi demeyeceğim çünkü siz bir hırsız, bir dolandırıcısınız!

Devamını Oku
01.08.2025
İroni değil, gerçek!

Bugün size, Anadoluhisarı’ndaki Şeyhülislam Yasincizâde Abdülvehhap Bey Yalısı’nda bir sabah kahvaltısında buluştuğum Ali Rıza Bozkurt ile yaptığımız uzun sohbetten söz etmek istiyorum.

Devamını Oku
18.07.2025
Cicero’nun cesareti var mı?

Lucius Cornelius Sulla dönemi; Roma’nın yozlaşmaya, siyasal erkin de çürümeye başladığı bir dönemdir.

Devamını Oku
04.07.2025
Geleceği kurmak için: Kütüphane

Şunu hemen söyleyeyim ki kütüphanem ile oldukça özel belgeler barındıran arşivimin bazı “açgözlü sahaflar”ın eline düşebileceği düşüncesinden dolayı endişeliyim!

Devamını Oku
20.06.2025
Aydınlanma nerede başladı, değişim nereye kadar?

Köy Enstitüleri bir uyanış hareketiydi. Tarım toplumu olan Türkiye’nin kırsal kalkınmasıyla değişim dönüşüme uğrayabileceğinin ilk hamlelerindendi.

Devamını Oku
06.06.2025
Kendimizi unutmamak için

Annem öldü.

Devamını Oku
23.05.2025
Benim İstanbul çağım

Benim İstanbul çağım

Devamını Oku
09.05.2025
‘Çıkar oyunu’ mu, ‘uzlaşma’ mı?

‘Çıkar oyunu’ mu, ‘uzlaşma’ mı?

Devamını Oku
25.04.2025
Hayal değil, gerçek!

Hayal değil, gerçek!

Devamını Oku
11.04.2025
Sen beni dönüştür

Sen beni dönüştür

Devamını Oku
28.03.2025
‘Milliyetçi Türkiye mi?’ MHP nerede duruyor?

‘Milliyetçi Türkiye mi?’ MHP nerede duruyor?

Devamını Oku
14.03.2025
Görebilseniz eğer...*

Görebilseniz eğer...*

Devamını Oku
25.02.2025
Bir Naomi Klein bakışı: Yeni dünya düzeni ve ikizleşme

Bir Naomi Klein bakışı: Yeni dünya düzeni ve ikizleşme

Devamını Oku
11.02.2025
Çaltıözü’de sabah

Çaltıözü’de sabah

Devamını Oku
28.01.2025
Kendi ‘kör kuyu’larımız

Kendi ‘kör kuyu’larımız

Devamını Oku
14.01.2025
Uğultulu zamanlar

Uğultulu zamanlar

Devamını Oku
31.12.2024
‘İlgilen ve ilişkilen’dir

‘İlgilen ve ilişkilen’dir

Devamını Oku
17.12.2024
‘Sen bana neler öğrettin?’

‘Sen bana neler öğrettin?’

Devamını Oku
03.12.2024
Anlatısız toplum

Anlatısız toplum

Devamını Oku
19.11.2024
‘Karanlık zamanlar’dan geçerken

‘Karanlık zamanlar’dan geçerken

Devamını Oku
05.11.2024
Bahçe, portakal çiçekleri yaseminler

Bahçe, portakal çiçekleri yaseminler

Devamını Oku
22.10.2024
Edebi buluşmaların anlamı

Edebi buluşmaların anlamı

Devamını Oku
08.10.2024
Kötülüğü nerede aramalı?

Kötülüğü nerede aramalı?

Devamını Oku
24.09.2024
Kapitalizmin çirkin yüzü

Kapitalizmin çirkin yüzü

Devamını Oku
10.09.2024
Oliver Sacks’tan yolu geçmek...

Oliver Sacks’tan yolu geçmek...

Devamını Oku
27.08.2024
Belleğin çağrısı

Belleğin çağrısı

Devamını Oku
13.08.2024
Üsküdar mı, Kadıköy mü?

Üsküdar mı, Kadıköy mü?

Devamını Oku
30.07.2024
Eski sözlerde, yeni bakışlar

Eski sözlerde, yeni bakışlar

Devamını Oku
16.07.2024
CHP'nin kültürle 'imtihan'ı!

CHP'nin kültürle 'imtihan'ı!

Devamını Oku
02.07.2024
Bir bahçe kurmak

Bir bahçe kurmak

Devamını Oku
18.06.2024
Bize dokunan hikâyeler...

Bize dokunan hikâyeler...

Devamını Oku
04.06.2024