Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Cumhuriyet ortak değerimizdir
Yüzyıldır Cumhuriyetle yaşayan yurttaşlarımız, resmi makamların sessiz ve soğuk bakışları altında, Türkiye’nin her yerinde haftalardır Cumhuriyetin yüzüncü yılını coşkuyla kutluyor. Bütün dogmatik yargılara, karşı çıkışlara ve kuşatmalara rağmen Cumhuriyet artık bizim ortak değerimizdir. Cumhuriyetin kurucu önderi Mustafa Kemal Atatürk’ün ortaya koyduğu çağdaş uygarlık vizyonuna yüz yıl sonra ne kadar yaklaştık diye sorarsanız, buna ne yazık ki olumlu cevap veremiyoruz! Cumhuriyetin yüzyıllık serüvenini birçok boyutuyla ele alabilir ve sayfalarca yazabiliriz. Ancak zaman içinde ekonomik kalkınma ve yurttaşı özgürleştirme hedefinin boğulmuş olması, sanırım en büyük darbe olmuştur. Bu yazımda daha çok Cumhuriyetin ekonomik kalkınma hedefinin gerçekleşmemiş olmasına değinmek istiyorum.
OSMANLI’DAN KALAN VAHİM TABLO!
Birçok cephedeki savaşta ve isyanlarda büyük kayıplar veren Osmanlı, sanayileşmeyi de beceremeyince uluslararası ticarette sömürüye iyice açık hale geliyor. Sanayileşen emperyalist Batı ülkelerinden sürekli borçlanmak zorunda kaldığından gün gelmiş bu borçların faizlerini bile ödeyemez hale düşmüş, kapitülasyonları kabul etmiş, Düyunu Umumiye İdaresi’ni kabul etmiş, eli kolu bağlanmış bir Osmanlı’dan Cumhuriyete sadece dört fabrika kalmış: Hereke ipek dokuma, Feshane yün iplik, Bakırköy bez ve Beykoz deri fabrikaları. Bunların da sarayın ve askerin ihtiyacı için kurulduğunu görüyoruz. 13.6 milyon civarındaki ülke nüfusunun yüzde 82.4’ü köylerde yaşıyor. Bunların çoğunluğu çocuk, kadın, yaşlı, gazilerden oluşuyor ve hastalıklarla boğuşuyorlar. Okuma yazma oranı yüzde 10’un altında, kadınlarda bu oran binde 4’e düşüyor. 40 bin köyün 37 bininde okul yok, postane yok, dükkân yok, köylü topraksız, sabanı ve öküzü bile yok. Sermaye yok, kalifiye eleman yok, teknoloji yok...
EKONOMİK BAĞIMSIZLIK OLMADAN SİYASİ BAĞIMSIZLIK OLMAZ
Mustafa Kemal Atatürk, Osmanlı’nın yıkılış sebeplerini çok iyi biliyor. Daha Cumhuriyet ilan edilmemiş ve Lozan Barış Antlaşması’nın görüşmeleri devam ediyorken 17 Şubat 1923 günü, milli ekonomiyi inşa etmek için İzmir (Türkiye) İktisat Kongresi’ni topluyor ve kongreyi açış konuşmasında şunları söylüyor: “...Siyasi, askeri zaferler ne kadar büyük olurlarsa olsunlar ekonomik zaferlerle taçlandırılmamışlarsa, meydana gelen zaferler devamlı olamaz. Ekonomi demek, her şey demektir, yaşamak için, mutlu olmak için, insan varlığı için ne lazımsa onların hepsi demektir.” Ne kadar doğru bir tespit ve ne kadar büyük bir vizyon!
PLANLI KALKINMA DÖNEMİ VE SONRASI
İzmir İktisat Kongresi’nde, özel sektör ve devlet destekli, yerel kaynaklara dayalı milli ekonomi hamlesi planlanıyor. Ancak 1929 Dünya Ekonomik Buhranı’nda Batı ekonomileri çökünce Türkiye de bundan çok kötü etkileniyor, tarımda ürün fiyatları yüzde 60 oranında düşüyor ve zaten zayıf olan özel sektör iş yapamaz hale geliyor. Bunun üzerine, o günün koşullarında, Sovyetler’in planlı ekonomik modeli örnek alınarak planlı bir ekonomik modele geçiliyor ve devlet yatırımları ön plana çıkıyor. 1931 yılında “Devletçilik ilkesi”, Cumhuriyet Halk Fırkası’nın programına alınıyor, 1937 yılında bu ilke anayasaya da giriyor. 1933-1934’te Türkiye’nin ilk 5 yıllık sanayi planı yapılıyor. 1949’a kadar devletin öncülük ettiği, kamunun ve halkın çıkarlarının merkeze alındığı önemli siyasi dönüşümler, devrimler, sanayileşme ve tarımda modernizasyon adımlarının atıldığını görüyoruz. Türkiye 1923-1938 arasında yıllık ortalama yüzde 7.8 oranında büyüyor. Peki Atatürk dönemi sonrasında her alanda olduğu gibi ekonomi alanında da gereğini yapabildik mi?
1950’den beri, 1960-1979 dönemi hariç, Türkiye liberal ekonomik politikalarla büyümeye çalışıyor. Özellikle 1980’den sonra esas alınan özelleştirmeci neoliberal politikalarla ekonomide kamuculuk, evrensel hukuk normları, kurumsal ve demokratik yapılaşma, nitelikli eğitim, sosyal adalet ve etik değerler tamamen terk edilmiş, Türkiye emperyalistlerin tek taraflı küresel sömürü pazarı haline gelmiştir. Teknolojik dönüşümün ve dijital devrimin de gerisinde kalan Türkiye, 10 bin dolar civarındaki kişi başına milli geliriyle orta gelir tuzağından çıkamıyor.
Bütün bunlara rağmen, bugün Cumhuriyetin ilk yıllarındaki kadar zorluklarımız bulunmuyor, her alanda büyük potansiyellerimiz var. İhtiyacımız olan vatansever, bilime, akla, sanata değer veren, erdemli cesur, liyakatli ve devrimci siyasetçileri öne çıkaracak halkın kendi iradesidir. Cumhuriyetimizin 100. yılı kutlu olsun...
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Nevşin Mengü hakkında karar
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu
- Müge Anlı'nın eşine yeni görev