Jale Özgentürk

Yeni hikâyede kriter hukuk

15 Mayıs 2020 Cuma

Koronavirüs salgını ülkelerin ekonomideki önceliklerini yeniden yazdırıyor.

Türkiye ekonomisi pandemi sonrası kurulacak “yeni dünyada” ancak demokrasi, yargı, çevre konusundaki adımlarıyla yer bulabilecek. İş dünyası, ekonomide yeni bir hikâye yaratmanın yolunun sadece rakamlardan ibaret olmadığını anlamaya başlıyor.

Dünya ekonomisi koronavirüs salgınıyla yediği darbeden kurtuluş formülü arayışında. Aşı, ilaç yok ama ekonomiyi ayakta tutmak, hayatı normalleştirmek için tüm ülkeler birbiri ardına adımlar atıyor. Salgının başladığı 2020 öncesine birden dönülemeyeceği ise herkesin üzerinde anlaştığı bir gerçek. Pandemi sonrası dünya ticaretinde çok şeyin değişeceğini, şimdiden başlayan tartışmalar gösteriyor. Ülkeler gelecek stratejilerini yeniden belirliyor.

ABD, İngiltere ve Avrupa Birliği küreselleşme politikaları sonrasında ucuz işgücü için gittiği Çin ve Asya’ya bağımlı tedarik zinciri modelinden vazgeçmeye hazırlanıyor. Avrupa Birliği ise birkaç yıldır tartıştığı “Yeşil Anlaşmayı” bu değişim sürecinde uygulamaya hazırlanıyor. Bu anlaşma iklim kriziyle mücadeleyi temel alıyor ve tedarik zincirini de buna göre oluşturmayı hedefliyor. Peki yeni düzende üretimde hangi ülkeler öne çıkacak?

Pandemi sürecinden ekonomisi yara alarak çıkacak Türkiye’nin şansı nedir? Önceki gün, Türkiye Sosyal Ekonomik Siyasal Araştırmalar Vakfı’nın (TÜSES) çevrimiçi toplantısında, iki ekonomistle pandemi sonrası Türkiye ekonomisinden neler olabileceğini konuştuk. TÜSİAD Başekonomisti Zümrüt İmamoğlu ve Ekonomist Uğur Gürses’le...

Güven sorunu var

İmamoğlu, Türkiye’nin de tüm dünyada olduğu gibi bu süreci para basarak aşmaya çalıştığını söylüyor. Ancak bu durumun kırılgan olan ekonomiyi daha büyük sınavlara soktuğunu hatırlatıyor. “Kur baskısı ve enflasyon Türkiye’nin vereceği sınav olacak” diyor.

Türkiye’nin ithalat ve ihracattaki daralma, turizm gelirlerindeki 30 milyar dolara düşüşle birlikte cari açık sorunu yaşamaya başlayacağını da ekleyen İmamoğlu’nun dikkat çekmek istediği birçok önemli bir fırsat var: “Türkiye’nin sağlıkta başarısı olumlu bir algı yarattı. İlk günler inanmakta zorluk çekilse de. Çünkü Türkiye’ye karşı bir güven sorunu var. Bu da ekonomide algıyı düzeltmekle mümkün.” İmamoğlu, Türkiye’nin yabancı yatırımcıyı çekmek için uzun zamandır bir hikâye aradığını hatırlatarak şu vurguyu yapıyor: “Türkiye’nin sağlıkta elde ettiği olumlu algının yanına hukuk devletini güçlendirerek koyması gerekiyor. Türkiye’nin en önemli partneri AB, yeşil anlaşmayı uygulayacak. Bu anlaşmaya göre hem Avrupa değerler sisteminin bir parçası olacaksınız hukuk sisteminizle, hem demokrasinizi güçlendireceksiniz, hem sağlık sisteminiz iyi olacak hem de iyi bir finans sistemine sahip olacaksınız. Kriterlerin hepsini sağlayanlar da ön plana çıkacak. Yeni bir sayfa açıp bu yönde ilerlenirse ciddi bir yatırım potansiyelimiz var. Her şey karar vericilerin elinde. Uzun zaman sonra kullanabileceğimiz bir hikâye var artık.”

Gazeteci hapisteyse yatırımcı gelmez!

Ekonomist, gazeteci ve yazar Uğur Gürses ise dünya ekonomilerinde yaşananları kapitalizm ilişkileri içinde bugüne kadar yaşanmamış bir kriz olarak yorumluyor. “1929’la karşılaştırılıyor ama koşullar aynı değil. Daha karmaşık ve hızlı değişen bir kriz” diyor.

Tüm dünyanın olumsuz etkilendiği krizi Türkiye’nin siyasi bir saldırı refleksi ile algıladığına işaret eden Gürses şunları söylüyor: “Dünyada gelişmiş ekonomilerden yaklaşık 143 milyar dolarlık çıkış olmuş. Bu sadece Türkiye’ye özgü değil. Kriz grift ve böyle yönetilemez. Türkiye’de güven sorunu var. Sadece yabancı çıkmıyor, yerliler de dövize yatırım yapıyor. Gazeteci hapisteyse, Osman Kavala anlamsız iddianamelerle hapiste tutuluyorsa herkes başına ne geleceğini düşünür. Hukuka güven yoksa mülkiyet kaygısı ortaya çıkar. Fısıltı gazetesi ortaya çıkar. 2013’te 90 milyar dolar girdi bu ülkeye, şimdi çıkıyor. Ekonominin temeli güvendir.”

Görülüyor ki, ekonomi dünyasındaki aktörlerin sadece kendi yatırımlarına, işletmeye odaklanarak sürdürülebilir bir ekonomik gelişme sağlamaları mümkün değil. Türkiye ekonomisi ancak; demokrasiye, hukuka, insan haklarına, çevreye sahip çıkılırsa pandemi sonrası yeni oyunda etkin bir rol üstlenebilecek. ‘Yani ekonomi sadece ekonomik kavramlardan ibaret değildir’ sevgili iş insanları...

Yüzde 40 ciro artışı mümkün mü?

Dünyada normalleşmenin ilk adımları alışveriş merkezlerinin açılmasıyla atılıyor. Türkiye, Bilim Kurulu üyeleri ve perakendecilerin henüz erken demesine rağmen, alışveriş merkezlerinin bir bölümünü açtı. AVM’lerin ilk gün sonuçları ise AVM yatırımcıları ile perakendeciler arasında yeni bir polemik yarattı.

Alışveriş Merkezi Yatırımcıları Derneği (AYD) Başkanı Hüseyin Altaş, yaptığı açıklamada “Normal zamanda bir günde AVM’lere 6.5 milyon kişi gelirken pazartesi gibi 1 milyon 226 bin giriş oldu” diyordu.

Cirolarda ise ciddi bir artış olduğunu söyleyen Altaş şunları ekliyordu: “Müşteriler artık nokta atışı alışveriş yapacak. Giriş sayısı yüzde 23 olmasına rağmen cirolarda yüzde 40’lara yakın bir oran var. Eskiden 100 müşteriden ortalama 8 kişi alışveriş yapıyordu. Bu dönemde tahminimiz 10 müşteriden 8’inin alışveriş yapacak gibi bir durumu var.”

Yüzde 40 ciro artışını perakendecilere sordum. Rakamları anlayamadıklarını söylüyor ve ekliyorlar. “Altaş’ın bu rakamları kaç perakendeciden aldığını merak ediyoruz. Oranladığımız zaman gelenlerin yüzde 80’i alışveriş yapmış. O zaman ciro rekorlarının kırılması lazım. Böyle bir açıklama neden yapılıyor. Algı mı yaratılıyor bilemedik.” Açıklamayı tutarsız bulan perakendecilerden biri de Abdullah Kiğılı. Cadde ve açıkhava AVM’lerindeki mağazalarını açarak test yapan Kiğılı, “Yüzde 40 ciro rakamı açıklaması biraz komik olmuş. AVM’lerde henüz açılan mağaza çok az. Kuaförler, berberler açıldı” diyor. Açıklamaların AVM açılışlarına bir gerekçe yaratmak için yapıldığı belli. AVM’lerin 500 bine yakın istihdam sağladığı, büyük yatırımlarla açıldığı da tabii ki önemli gerçekler. Ancak yeni bir salgının yaratacağı fatura daha ağır olmaz mı?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları