Leyla Tavşanoğlu

Demokrasicilik oynuyoruz

10 Ağustos 2014 Pazar

CHP milletvekili Aykut Erdoğdu Türkiye’de siyasi yozlaşmaya dikkat çekiyor

Bir tarafta haksız vergi topluyorsunuz. Öbür tarafta yandaş şirketlerinizin vergisini uzlaşma adı altında sıfırlıyorsunuz. Vergi ödemeden devletin her türlü imkânından yararlanan ayrıcalıklı bir sınıf var.

17-25 Aralık tapelerinde anketlerin nasıl dizayn edildiğini, hileler yapıldığını, “Alo Fatih”te gördük. Anketlerde yapılan ciddi demokrasi hilesidir. Çünkü anketler kararsız oyları etkiliyor.

LEYLA TAVŞANOĞLU
CHP’nin, hükümetin yolsuzluklarını açığa çıkarmakla tanınan İstanbul milletvekili Aykut Erdoğdu Türkiye’de demokrasicilik oynandığını söylüyor. Türkiye’nin sonunun iflas bayrağı çeken Arjantin’e benzeyeceğine vurgu yapıyor. Ülkenin AKP hükümetlerinde diktatorya haline getirildiğinin altını çiziyor. Döne döne de Başbakan ve ekibini açıkça hırsızlıkla suçluyor.
- Türkiye’de bugün siyaset arenası toz duman görünümünde. Bu karmaşa ülkeyi nereye götürür?
A.E- Bakın, bir kere ortalıkta birtakım anketler var. 17-25 Aralık tapelerinde biz anketlerin nasıl dizayn edildiğini, nasıl hileler yapıldığını, “Alo Fatih”in yüzde 2.5’u nasıl MHP’den alıp BDP’ye, MHP’den alıp nasıl AKP’ye yazdığını gördük. Anketlerin şöyle bir önemi var:
Anketlerde yapılan ciddi bir demokrasi hilesidir. Çünkü anket sonuçları aynı zamanda yurttaşların, özellikle de kararsız yurttaşların tercihini belirliyor. Herkes profesyonel olarak politikayla ilgilenmiyor. Bir anket sonucunu görüyor. Demek ki oy vermeme gerek yokmuş deyip karar verebiliyor. Ya da kazanan gibi görünenin yanında olmak isteyenler var. Onun için demokraside yapılacak en büyük hilelerden birisi bu anket hileleri ve Türkiye’de bu yapılıyor.
- İyi de, bu bir anlamda oy hırsızlığı değil mi?
A.E.- Kanaat, düşünce hırsızlığı. Oy hırsızlığı sandıkta yapılan. Benim en büyük şüphem seçmen kütükleri üzerinde yapılan hileler. Çünkü seçmen kütükleri tamamıyla yarışın bir tarafınca hazırlanıyor. Hükümet yarışın bir tarafı. Ama seçmen kütüklerini o hazırlıyor.
Aslında bunlar yargı denetiminde ve hepimizin gözetiminde hazırlanması gerekiyor. İnsanlarımızın seçimlerin güvenilirliğiyle ilgili ciddi kaygıları var. Şu an itibarıyla en büyük risk seçmen kütükleri.
- Peki, siz ana muhalefet olarak bu seçmen kütüklerini kontrol etmiyor musunuz?
A.E.- Biz elimizden geldiğince bunları kontrol etmeye çalışıyoruz ama hükümetin yolsuz olduğu bir yerde halkın denetçi olması gerekiyor. Yani sadece bunu CHP örgütlerine emanet edemeyiz ki. Halkın bunları kontrol etmesi gerek. Örneğin kendi binasına bakacak. Tanımadığı isimler varsa bunları araştıracak. Çünkü karşınızda örgütlü bir iktidar yolsuzluğu var. Bunu ancak örgütlü bir halkla çözebilirsiniz. Aksi takdirde sonuç hepimizi köleleştirir.
- O zaman bu nasıl bir demokrasi?
A.E.- Türkiye’de demokrasicilik oynuyoruz. Demokrasi varmış gibi davranıyoruz. Demokrasinin temel kuralı her alanda eşit rekabet.
Siyasetçi sesini nasıl duyuracak? Tabii ki medya aracılığıyla duyuracak. Medyada ise küçük bir muhalif grup var. İkinci grup yanaşma medya. Tarafsız kalmaya çalışıyor. AKP’den hoşlanmadığını hissediyorsunuz. Ama AKP korkusundan artık bütün ağırlığı magazine vermiş. Bir de geniş bir yandaş medya grubu var. Tamamı devlet tarafından finanse ediliyor.
İnsanlar ya olan biteni unutuyor ya da artık suç ve ahlaksızlık meşrulaşıyor. Bu çok önemli bir tehlike. Bütün bu yolsuzluk düzeni içinde en önemli tehlike ahlak normumuzun kaymasıyla ilgili. Diyelim ki tapu dairesine gittiniz. Oradaki memur işinizi halletmek için sizden 500 lira istedi. Siz, “Sen benden rüşvet mi istiyorsun? Suç işliyorsun” diye tepki gösterdiğinizde size, “Bana bunu söylüyorsun ama bu ülkenin Başbakan’ı, bakanları bunu yapıyor” derse cevabınız ne olacak?

IŞİD’le akrabalıkları var
Milli irade anlayışı gerici, selefi, cihatçı, yok edici bir anlayıştır. Biz bunu Hitler’e bakarak görmeye çalışıyoruz. Ama aslında görmemiz gereken IŞİD’tir
- İyi de bu ülkede AKP’ye neredeyse yüzde 45 oy çıkıyor. O zaman bu yüzde 45 yolsuzluğu meşru mu görüyor?
A.E.- Ne yazık ki böyle bir sonuca varabiliriz. Çünkü Erdoğan yolsuzluğu bir çeşit referanduma döndürdü. Bir suç, temel hak ve hürriyetler referandum konusu edilemez.
Belediye meclisinde siz yüzde 43 oy aldınız. AKP sözcüleri çıkıp, “Milletimiz bize güvendi” diyor. Burada ciddi bir mantık hatası var. Bu durumda siz Türkiye’nin yüzde 57’sinin gözünde hırsızsınız. Erzurum’da, Rize’de çok iyi görünebilirsiniz ama İzmirlinin, Tekirdağlının gözünde hırsızsınız. Anayasaya göre demokrasilerde üç erk vardır. Yasama, yürütme, yargı. Buna bir de basını eklemek lazım. Hepsi birbirinden bağımsız olmalıdır.
- İyi de artık bütün erkler Erdoğan değil mi?
A.E.- Demokrasiyi sadece seçime indirgerseniz sonuç böyle olur. Türkiye’de sadece yasama millet adına karar vermez. Yargı da millet adına karar verir. Yürütme de millet adına iş görür. Amaç bunların birbirinden bağımsız olmasıdır. Bakın, parlamentoda hükümete yönelttiğiniz bir eleştiriyi AKP grubu cevaplandıramaz. Cevaplandırırsa yasama ve yürütmenin birbirinden bağımsızlığı ortadan kalkar. AKP grubuna yönelttiğiniz bir eleştiriyi hükümet cevaplandıramaz. Bugün başka bir tehlike yargının da fiilen yürütmeye bağlanmış olması. Artık tek adam var. O da Recep Tayyip Erdoğan. Osmanlıda bile kadı bağımsız. Ama 21. yüzyıl Türkiye’sinde hâkimler bağımsız değil. Türkiye’de fren denge sistemi ortadan kalktı. Bu çok tehlikeli. Bunun ağır sonuçları elbette bu ülke için olacaktır.
- Siz demin Türkiye’de demokrasicilik oynandığından söz ettiniz. Nasıl bir demokrasicilik oynanıyor?
A.E.- Demokrasinin temeli rekabete dayanır. Bugün hiçbir şekilde eşit rekabet yok.
- Vergi rekortmenleri listesi açıklandığında acaba neden havuzcu yandaş işadamlarının adları listede yok?
A.E.- Bu da şunu gösteriyor: Bu ülkede yükümlülüklerini bilen muhalif bir grup vergisini ödüyor. Bir de vergi ödemeden, devletin her türlü imkânından yararlanan, ayrıcalıklı bir sınıf var. Demokrasilerde seçilmiş hükümetler ülkeyi istedikleri gibi yönetemezler. Yasalara ve anayasaya göre yönetmek zorundalar.
Çoğunluğu ele geçirdiniz diye benim vergilerimi yağmalama hakkınız yok. Hepimizin ortak mülkü olan kamu tesislerini yandaşlarınıza aktarma hakkınız yok. Bunu yaparsanız demokrasiyle gelip demokrasiyi kendinize oyuncak haline getirmiş olursunuz. O zaman da bütün siyasal literatür direniş hakkından söz eder. Kimi ülkelerin anayasalarında, iktidar yasalara uymuyorsa yurttaşın direnme hakkı vardır, yazar.
Gezi Direnişi direnme hakkının kullanılmasıdır. Bunların anlayamadığı şu: Gezi Direnişi bir kere oldu ve bitti, sanıyorlar. Bu zalim, hukuksuz yönetim devam ederse yeni Gezi direnişleri olacaktır. Bunların eskisinden farkı şiddet boyutunun yüksek olması ihtimalidir.
Gezi’de insanlar şiddete başvurmadılar. Şiddete başvuran, hukuksuzluk yapan hükümetti. Toplumu çok tehlikeli bir noktaya götürüyorlar.
- Bir de AKP’lilerin sürekli ‘milli irade’ dayatmaları aslında faşist yönetimlerin söylemi değil mi?
A.E.- Milli irade anlayışı gerici, selefi, cihatçı, yok edici bir anlayıştır. Biz bunu Hitler’e bakarak görmeye çalışıyoruz. Ama aslında bizim görmemiz gereken IŞİD’dir. AKP’yle IŞİD arasında siyasi ve kültürel akrabalık olduğu için hiçbir şekilde IŞİD’le ilgili kötü bir söz edemiyor. Geçmişteki hükümetlerden birisi bunların yaptığının bir kısmını yapsaydı o hükümet düşerdi. Bu kadar yolsuzluk, bu kadar ahlak dışı davranışlarla böyle bir hükümetin çoktan istifa etmesi gerekirdi.

AKP eliyle tüm Türkiye cezalandırılıyor
- Peki, bütün yasalara ve anayasaya rağmen bu hükümet hâlâ nasıl yerinde kalabiliyor?
A.E.- Bunun için tarihimize bakmamız gerekiyor. Bu ülke 60 yıl boyunca sağ iktidarlar tarafından yönetildi. Bu iktidarlar döneminde unutulan yoksul bir kitle vardı. Türkiye’nin burjuvası devlet imtiyazıyla beslendi. Bir sürü de eşitsizlikler ortaya çıktı.
Örneğin ordu kendi özeleştirisini yapmalı. Doğu illerinde, orada burada ordu evleri açarak, istemediklerimizi oralara sokmayarak acaba halkta bir kırgınlık yarattık mı, diye kendi kendine sormalı. Bütün kurumların geçmiş yapılanlarla ilgili kendilerini sorgulaması lazım.
Çünkü o altmış yıllık birikmiş toplumsal tortu böyle bir cezalandırma yöntemi seçti. Ben AKP eliyle bütün Türkiye’nin cezalandırıldığını düşünüyorum.
- Siz bugünkü Türkiye’yi Arjantin’e benzetirsiniz. Neden?
A.E.- Diktatörlükle yönetilen iki tip ülke vardır. Birinci tip doğal zenginlikleri olan ülkelerdir. Petrol, doğalgaz zenginidirler. Suudi Arabistan, Körfez Emirlikleri, Katar gibi ülkeler. Bir de bizim gibi ülkeler varlıklarını satarak diktatörlerini finanse ederler. Bunun en güzel örneği de Arjantin.
Arjantin’de yağma ekonomisinin Türkiye’yle ne kadar büyük benzerlik bulunduğunu görüyorsunuz. Türkiye’nin son otuz yılı Arjantin’e öylesine benzerlik gösteriyor ki Arjantin’in hüzün verici sonunu burada şimdiden görebilirsiniz. Bu kötü gidişe dur diyemezsek ne yazık ki Türkiye bu gidişle ondan daha beter bir sonla karşı karşıya kalacaktır.

Şimdi Bilal Erdoğan vesayetiyle uğraşıyoruz
- Dünya böylesine teknolojik atılımlar içindeyken hâlâ Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç gibi bir kişinin hâlâ kadınların kahkahası üzerinden politika yapmaya çalışmasını nasıl karşılıyorsunuz?
A.E.- Bilimin, teknolojinin, ahlakın ve kültürün gelişebilmesi için altyapı dediğimiz düşünce sistemi çok önemli. Batı’da üç boyutlu bilgisayar yazıcısı (printer) yapılırken Türkiye’de bütün okullar imam hatip liselerine dönüştürülebiliyorsa, kadınların bedeni suç aleti olarak görülebiliyorsa, kadınların kahkahasına laf edebilen bir başbakan yardımcınız, biz Müslüman ülkeyiz onun için teknoloji geliştiremeyiz, ara eleman yetiştirmek zorundayız, diyebilen bir bakanınız varsa bu ülkenin geleceğinden çok şey ümit etmemek lazım.
Atatürk Cumhuriyeti bu sorunu halletmeye çalışmış, önemli de mesafe kaydetmişti. Türkiye’de hâlâ laikliğe inanan ve bunu savunan bir yüzde ellinin üzerinde oran varsa bu, Cumhuriyet projesinin başarısıdır. Zaman geçtikçe bu daha da hızlanarak artacaktır.
- Bir başbakan oğlu (Bilal Erdoğan) hiçbir resmi sıfatı yokken imam hatiplerin sayılarının arttırılması için talimat verebilir mi?
A.E.- Başbakan oğlunu talimat vermesi için kim yetkilendirmiş? Seçime katılıp kazanmış mı? Demokrasi varsa o başbakan oğlu seçime girecek, kazanacak, anayasamıza göre yetkileri alacak. Milli Eğitim Bakanı olursa da o talimatı verebilecek.
Darbe diyor. Darbeyi burada arasın. Askeri vesayetten söz ediyordu. Polis vesayeti, şimdi de MİT vesayeti kurdu. Bunlar yetmedi şimdi de Bilal Erdoğan vesayetiyle uğraşıyoruz.

PORTRE
AYKUT ERDOĞDU
Kars, Sarıkamış, 1972 doğumlu. Yükseköğrenimini Ankara Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü’nde yaptı. ABD’de Carnegie Mellon University’de Kamu Yönetimi ve Politikaları yüksek lisans derecesini aldı. 1995’te Hazine Müsteşarlığı’na stajyer Hazine kontrolörü olarak girdi. Daha sonra Hazine başkontrolörü oldu. Çok önemli yolsuzluk dosyalarıyla uğraştı. 2004’te ABD’de uluslararası muhasebe ve denetim standartları konusunda çalışma yaptı. Uluslararası geçerliliği olan sertifikalı iç denetçi (certified internal auditor) belgesinin sahibi. Haziran 2011 genel seçimlerinde CHP’den İstanbul milletvekili seçildi. TBMM Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu üyesi.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tedavi olsunlar 1 Mart 2015

Günün Köşe Yazıları