Filistin küresel vicdan hesaplaşmasının yeni sahası olarak adlandırılıyor. Ama bu kaygı verici öngörülemezlik çağında “vicdan” konusu da giderek daha fazla yandaş/ittifak olma hali üzerinden siyasi cephelerde konumlandırılmak isteniyor. “Ortak vicdan” denen nokta bir bakıyorsunuz, tek taraflı din, etnik ve mezhep üzerinden, bir bakıyorsunuz emperyalist çıkar ya da çokuluslu şirketlerin kârlarına uzanacak şekilde farklı noktalara savrulabiliyor!
Neyse ki hâlâ dünyanın pek çok ülkesinde azımsanmayacak halk kitlelerinin, demokrasi ve temel insan hakları çerçevesinde ayrımsız vicdani çıkışları sürüyor. İyi ki diyoruz çünkü bu haklı isyan insanlık adına hâlâ tutunabileceğimiz bir dal, umut...
İki yıldır süren İsrail ateşinin yerle bir ettiği Gazze topraklarında Filistinli çoluk çocuk, kadın on binlerce sivil katledildi, evlerinden, topraklarından oldu. İsrail, Hamas’ın kanlı 7 Ekim baskınına misilleme gerekçesiyle giriştiği katliama en büyük desteği ABD başta olmak üzere Batı dünyasından aldı. Hamas’ın saldırıya İsrail’in karşılık vermeyeceğini düşünecek kadar saf olup olmadığı sorusunun yanıtı kuşkusuz gelecekte bölgesel tarihi anlatım açısından önemli olacak. Çünkü 7 Ekim saldırısı, İsrail’in bölgede zincirleme reaksiyon gibi Filistin’den Lübnan’a, Suriye’den Yemen’e ve İran’a uzanan karşıt cephelerine darbe vuran geniş çaplı operasyonlarına yol açtı. Ortadoğu’da, ABD ve İngiltere destekli bir şekilde, İsrail üzerinden yeni bir oyun tekrar kuruldu, güç dengesi değişti.
HESABINI KİM VERECEK?...
Gazze’de İsrail saldırıları nedeniyle en az 67 bin 682 kişi yaşamını yitirdi. Uluslararası vicdan ateşkes kararıyla en azından daha fazla ölüm olmayacak diye avunuyor. Ama İsrail ve Batılı ülkelerde bazıları, bir İsrailli ile bir Filistinlinin yaşam hakkının eşit olduğu konusunda insanlık testinden geçemiyor, yani vicdan(sız) savruluşu sürüyor.
Bu acının hesabını kim verecek derseniz, o da belirsiz. Güney Afrika’nın, Türkiye’nin de müdahil olma kararını duyurduğu, Gazze’deki Filistin halkına soykırım yaptığı gerekçesiyle İsrail hakkında Lahey Uluslararası Adalet Divanı’na açtığı davanın seyri ne olacak, bilinmez...
Şu an görünen, ABD’nin anlaşmaya “Evet” dediği için Netanyahu’nun sırtını sıvazladığı. Çünkü istediklerini verdi, ortak çıkarlarına hizmet etti. Bölgede etkinlik mücadelesinde toprak genişletti, saldırılarla birlikte bölge diken üstüne gelirken her ülkenin birbirine yönelik tehdit algısını artırmasıyla küresel savunma sanayisinin çarkları karlarını katladı. Tabii aynı zamanda enkaza dönen Gazze Şeridi’ni yeniden kalkındırma gerekçesiyle milyonlarca dolarlık projelerin uluslararası konsorsiyumlara dağıtılması için alanlar da açıldı.
İsrail’in ABD desteği olmadan ateşini sürdürmesinin olanaksızlığı gibi ateşkes kararında da başına buyruk davranamayacağı ortada. İsrail Akdeniz’in incilerinden, enerji sondaj alanlarına yakın Gazze’yi yerle bir edip, Filistin nüfusunun önemli bir bölümünü katlettikten sonra Trump’ın çağrısıyla ateşkese “Evet” dedi. Durum kırılgan, süreç belirsizliklerle dolu. Bağımsız, bütüncül bir Filistin devleti kurulabilecek mi bilinmiyor. Şimdilik görünen ABD ve İngiltere’nin baskın olduğu bir plan grubunun liderliğinde Gazze’nin “üstten yönetimi” ve bölgeye konuşlandırılacak yabancı gücün ateşkese gözlemcilik yapması. Bu güce Katar, BAE, Mısır’ın da destek verebileceği iddialar arasında. Ankara, Gazze için olası bir görev gücüne katılmaktan yana olduğunu duyurdu.
Gücün görev tanımı, liderliği konusunda ise kritik sorular çok: Eğer ABD liderlik yapacaksa Türk askerinin durumu ne olacak, kimden emir alacak? İsrail’e desteği bilinirken ABD komutasının tarafsızlığı mümkün mü? Ortadoğu’nun böylesine kritik bölgesinde neden BM gibi uluslararası bir örgüt çatısı altında yabancı güç, denetleme mekanizması oluşumuna gidilmiyor? Gazze’den önceki gün gelen kimi haberde Hamas ile başka gruplar arasında çatışmalar yaşandığı iddiaları da dikkat çekti.
Ortadoğu denkleminde Filistin devletinin var olma savaşı devam ediyor. Türkiye’nin Filistin halkına elinden geldiğince destek olması elbette önemli ancak şartların net olmadığı, sahada belirsizliğin sürdüğü bir tabloda TSK’nin görevlendirilmesi konusunun aceleye getirilmemesi de gerekiyor.
BAĞIMSIZ GAZETECİLİK
Büyük önder Atatürk’ün kurduğu, Cumhuriyet’in temel ilkelerine bağlı, aydınlanmadan yana gazetemiz Cumhuriyet’le dayanışma kampanyası her geçen gün büyüyor. Okurlarımızdan, siyasilerden, demokratik toplum örgütü temsilcilerinden gelen mesaj ve destekler bizlere bir kez daha doğru, ilkeli haberciliğin önemini ve üstlendiğimiz sorumluluğu hatırlatıyor. Özgür, bağımsız gazetecilik için verilen her destek bizi geleceğe daha güçlü taşıyor.