İsmet İnönü anlatıyor: İstiklal Savaşı ve Lozan (3)

24 Temmuz 2022 Pazar

“Benim başımdan geçen bir şeyi söyleyeyim: Almanlarla beraber çalışıyoruz. Heyeti İslahiye olarak gelmişler. Memleketi, orduyu ıslah edecekler. İttihat ve Terakki hükümeti zamanında da daha ondan evvel de tekerrür etmiş. 

Ancak müstakil bir devlette, memleketin idaresine sahip olan bir irade altında, istismar konusu olacak bir yabancı idaresi, mütehassıs şeklinde de olsa daima tehlikelidir. 

Şimdi Heyeti İslahiye: Hiçbir zaman ben kendim, harbe gireceğimize ihtimal vermemiştim. Yemen’den gelmişim, Erkânı harbiye hizmetinde çalışıyorum. Harp uzuyor.

Bir gün, benim başımda bir müdür (Y .N. Alman müdür) vardı, daha Sarıkamış Muharebesi olmamıştı, onunla konuşuyordum.

‘Ne olacaksınız siz, dedim. Nedir yani bu kadar ısrar ediyorsunuz?’

‘Belçika’yı alacağız!’ dedi.

‘E, canım Belçika değer mi bu kadar yaptığınız şeye? Sarfettiğin gayrete bak...’ dedim. 

Sıkıştırdım adamı. Şunu dedi, bunu dedi:

‘Türkiye!’ dedi.

Faltaşı gibi açıldı gözlerim:

‘Nasıl Türkiye?..’ dedim.

Toparlandı o da:

‘Daha rahat çalışacağız, dedi, o zaman iyi olacak...’ dedi.

SAVAŞIN GANİMETİ OLDUĞUNU ANLAMAYAN TÜRKİYE!

Bu benim kendi işittiğim. Adamın tasavvuru bu. Çünkü Osmanlı İmparatorluğu bir ‘hasta adam’ üniforması giymişti. Tabii olarak bir istismar konusu, istismar arazisi sayılıyordu. Her devlet bunu düşünüyordu. 

30 Ekim’de mütareke oldu, boğazlar açıldı, İngiliz donanması içeri girdi. Muhtelif yerlerde silahları, depoları teslim almaya çalışıyorlar. Büyük şüphe uyanmıştı. İzmir’in işgalinden sonra Toroslara kadar Şark’ta muharebenin devam etmesi büyük delildi. Mütareke şartlarından başka bir şeyi tahakkuk ettirmeye çalışıyorlar. Şark muharebesi bunu gösteriyordu. İzmir’in işgali hiçbir şüphe bırakmadı. 

Bu vaziyetten sonra, İstanbul’da bulunan Atatürk, ordu müfettişi olarak tekrar Anadolu’ya gönderildi. İstanbul hükümeti niçin göndermişti Atatürk’ü? Şöyle izah olunabilir bu:

VATANI SAVUNMA HAKKI

İstanbul’da iyi niyet sahibi eski vezirler, bunların içinde düşman vasıtası olması şöyle dursun, olmasının tasavvur edilmesi bile mümkün olmayacak temiz insanlar vardı. Fakat kendilerine itimatları yoktu ve yapacak bir şey de görmezler. Söylersin, İzmir işgal olunmuş, tabiyatıyla tepki yaratmış. Ona karşı tehevvür gösteren sade halkın kendi kıyamı, kendi silah atması bir harbe sebep olur mu, böyle bir harp çıkarsa, o harbin bizim için şansı olur mu? Bunu hesap etmez. Milli hareket dediği bir haksızlığı görür görmez onun tepkisi olarak hemen karşı kor. Bu tarzda karşı koydular. Nasıl Fransızların taarruzuna karşı müdafaa ediyorlarsa, orada da halkın kendiliğinden müdafaa hareketi başladı.

DEHA FARKI... 

Atatürk’le, diğer gün görmüş, iyi niyetli siyaset adamları arasındaki fark şudur: Onlar, ‘Bunun çaresi uslu oturmaktır, ne derlerse ona razı olmaktır. Vaziyeti daha ağırlaştırmayalım. Geçen harpten sonra ağır ithamlar altına girmişizdir. Bu ithamların yakışıksız, esassız olduğunu ispat etmeğe çalışalım, iyi niyetli olalım...’ diye düşünürler. 

Atatürk’ün görüşüne göre: ‘Vaziyeti objektif olarak mütalaa edelim. Hissiyat meselesi değildir bu. Kendimi ne kadar beğendirmeğe çalışsam, benim memleketimi parçalayıp istismar etmek fırsatını bulmuş olan siyaset adamlarına insaf veremem ben. O bir şeyden anlar, imkân var ise istismar edecektir...’ Bunu derken, bir devlet adamı olarak, büyük bir stratej olarak, ortaya çıkan bir şeyi söylemese bile görür. 

‘Harp ittifakı var idi. Şimdi paylaşma zamanı geldi. Ganimet paylaşılırken galipler arasında da huzursuzluk, emniyetsizlik başlayabilir. Mukavemet edersek bakalım ne olur? Ama teslimiyet gösterirsek bu sefer parçalamakta, yağma etmekte yarışa geçerler.’ Hülasa, bunu söylemeye çalıştı. Olmadı. Hatırlarım, Hürriyet ve İtilaf nazırları ile görüşmüştür. Yeni nazırlarla görüştüğü zaman:

‘Ne haldeler?’ diye sordum, Atatürk’le konuştuğumda.

‘Hiç anlayışları yoktur’ dedi...* 

İsmet İnönü

Y.N. devam edecek.

*Cumhuriyet’in 50. yıldönümü dolayısıyla Türk Tarih Kurumu’nca düzenlenen seminerin bu ilk konferansı İsmet İnönü tarafından 23 Ekim 1973 salı günü TTK’de verilmiş olup; 1993’te Lozan Barış Antlaşması’nın 70. yıldönümü onuruna Atatürk Araştırma Merkezi’nce “İstiklal Savaşı ve Lozan” başlığıyla kitaplaştırılmıştır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kızgın Boğa 21 Nisan 2024
Kıyamete hazırlık 14 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları