Demokrasi ve deprem bilinci

12 Şubat 2023 Pazar

Financial Times’a konuşan AKP’li bir yetkili, “Neden Japonya, Şili gibi deprem ülkelerinde böyle trajediler olmuyor? İnsanlar şimdi bu soruları soruyor” demiş.

Aşağıda Şili’nin 8.8’lik tarihi 2010 depremi üzerinde kaleme almış olduğum bir Sağnak bulacaksınız. “Ülkenin yarısını” etki altına alan Şili’deki doğa faciasının yıldönümünde yazdığım yazıda AKP’li yetkilinin sorusunun alabildiğine özlü bir yanıtı var: O da kader kurbanı olmaktan çıkıp, kadere hükmeder hale gelmek. Yani damardan bilinç sıçraması gerçekleştirmek. 

Şilili yazar Ariel Dorfman bunu çok net özetliyor...

***

Ulusal trajedilere verilen tepki de bir gelişmişlik ölçütü oldu.

Deprem denildiğinde biz kendimizi genelde hep Japonya ile ölçüyoruz. Kişi başına düşen geliri 45 bin doları bulan Japonya ne var ki Türkiye’den hayli uzak bir örnek. Görece olarak Şili bize daha yakın.

Ekonomik gelişmişliği bizimkine benzer bir ülke. Yakın tarihinde bizden ağır bir askeri diktadan geçmiş... 

Buna karşın bizden çok önce -90’lar başında- “demokrasiye geçiş sürecine” girmiş.

Şili’de 2010’da yaşanan kıyamet büyüklüğündeki deprem, “demokrasiye geçişin yarattığı fark” üzerinde çok konuşulan ve irdelenen bir konu oldu.

8.8 büyüklüğündeki Şili depremi, tarihin en büyük depremlerden biriydi. 17 Ağustos gibi, sabaha karşı insanları 3.30’da yatakta uyurken yakalayan ve büyük kentler dahil ülkenin yarısını etkisi altına alan sarsıntı 3 dakika sürmüştü.

Buna karşın toplam ölü sayısı 600’ü aşmadı Şili’de. 

Ölenlerin çoğu yaşamlarını; “cehennemin yeraltından yerüstüne çıktığı dakikalar” olarak tarif edilen deprem anında değil, tsunamide kaybetti.

Böylesine dev boyutlardaki bir trajedide kayıpların bu denli sınırlı kalması, ülkenin önde gelen aydınları tarafından; “kaderciliğin antitezi olan demokratik bilincin gelişmesi”yle açıklandı.

KURBAN PSİKOLOJİSİNE SON

Pinochet dönemini konu alan kitapları ile tanınan Şilili yazar Ariel Dorfman bu gelişmeyi deprem bağlamında “(Takdiri ilahiye sığınan) kurban psikolojisi, elli yıl geride kaldı” diyerek özetliyor: “Şili (Pinochet diktası sonrasındaki) 20 yılda çok değişti. Şilililer, bugün kaderlerine hükmetmek şuuruna eriştiler. Olayla başa çıkacak olgunluktalar. Bundan böyle çok sayıda hastanemiz var. Binalarımız da depreme dayanıklı.”

Bu özgüven patlamasına rağmen Şili’de de ne var ki özellikle tsunami sonrası bazı tatsız olaylar yaşanmış; yağmalar olmuş, hükümet deprem bölgesinde geçici OHAL ilan etmişti.

Burukluklar ve kazanımlarla dolu tablonun nihai bilançosunu ortaya koymak amacıyla arkadan bir dizi araştırma yapıldı. Bu araştırmalardan birinde (Barómetro de las Américas - Chile 2010), Şili halkından hükümet ve diğer kurumların deprem karşısındaki performanslarının değerlendirilmesi istenildi.

Bulgulara göre halkın yüzde 66’sı -dev boyutlardaki trajedi karşısında- cumhurbaşkanının çabalarını çok olumlu bulmuş, yüzde 60’ı hükümetin performansını beğenmiş, yüzde 57’si belediyelerden, yüzde 73’ü silahlı kuvvetlerden, yüzde 72’si jandarmanın deprem bölgesi hizmetlerinden, yüzde 74’ü Kızılhaç’ın desteğinden memnun kalmıştı.

En yüksek memnuniyet oranı da halkın kendisine gitmişti.

Şilililer, “halk” olarak gösterdikleri duyarlılık, empati ve dayanışmadan yüzde 77 oranında hoşnuttular...

Bizde benzer bir çalışma yapılsa; hükümet, belediyeler, TSK, Kızılay, STK’ler, (ve tabii şimdi AFAD) ile halkın afet karşısındaki tepkileri üzerindeki ölçüm sonuçları acaba nasıl çıkar?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yurttaşlara mektup 28 Nisan 2024
Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları