Kılıçdaroğlu olmanın dayanılmaz hafifliği

16 Temmuz 2023 Pazar

“Özgürlük lafı ağızdan çıkar çıkmaz hemen bir tedirginlik duyanlar vardır, onları bilirim” der Milan Kundera...

Kılıçdaroğlu’nun “Bize değişim değil yenilenme lazım” açıklamasını okurken aklıma bu hafta kaybettiğimiz Kundera’nın bu sözleri geldi.

Özgürlük yerine “değişim”i koyun, duyulan tedirginliğin elektiriğini hemen hissedersiniz.

Otoriter bir rejimde yaşamanın ne olduğunu çok iyi bilen, bugün artık olmayan ülkesi Çekoslovakya’nın çarpısını yemiş “sakıncalı yazar” Kundera’nın “kitsch” üzerinde de benzer minvald e mükemmel saptamaları var. 

“Kitsch, kişilerin -‘vatana ihanet’gibi- belleklerine kazınan temel imgelerden türetilir” diyor Kundera ve mealen şöyle devam ediyor: 

“Bunu politikacılar iyi bilir. Farklı siyasi eğilimlerin var oldukları toplumlarda insanlar, kendilerini ‘kitsch’ işkencesinden az çok kurtarabilir. Ama bir tek politik hareket gücü ele geçirdiğinde, kendimizi ‘totaliter kitsch’in ortasında buluruz. ‘Totaliter’ derken ‘kitsch’e zarar verecek, ‘sapma’ görülen her şeyin yekten reddi ve ekartesini kastediyorum.”

CHP genel başkanının “Altı ok varken, değişim de nedir? Olsa olsa yenilenmeden söz edilebilir!” kıvamındaki sözleri keza gene bana Kundera’nın bu unutulmaz “kitsch” saptamasını hatırlattı.

“Ne kitsch bir beyan böyle!” diye düşündüm...

Aynen Kundera’nın işaret ettiği gibi Kılıçdaroğlu zira “belleklere kazınmış altı ok”un imgesinden yararlanıyor ve zamanında başlı başına çok büyük bir değişimle özdeşleşen simgeyi, bugün her türlü değişim argümanının önünü kesmek için kullanıyor.

Kılıçdaroğlu’nun yıllardır zinhar hatırlamadığı ve hatırlatmadığı “laikliği” de barındıran “altı oku” anımsaması gerçi aslında iyi bir şey. 

Ama şimdi değişim tartışmaları ortaya atılır atılmaz birden bire bu retoriğe başvurması, “hayırdır?” dedirtiyor. Bu itibarla CHP genel başkanının sözleri ikna edici olmaktan çok uzak, acayip “kitsch” bir tını yaratıyor.

DEĞİŞİM ARAÇ OLUNCA

Sağnak’ı bu hafta bu “dayanılmaz hafifliklere” değil, İspanya’da doğrudan tanıklık ettiğim tarihi “değişim olgusu”na ayırmak istemiştim. Araya “Kundera-vari kitsch”likler girince, değinmeden edemedim. 

Geçen hafta da bahsettim. Avrupa’nın en kanlı iç savaşını izleyen 40 yıllık bir diktadan sonra 1982’de sosyalistler –PSOE-İspanya’da “değişim için/por el cambio” sloganı ile tarihi zafer kazandı ve mutlak çoğunlukla iktidara geldi.

Mesleğe yeni adım atan bir gazeteci olarak izlediğim ilk yurt dışı seçimi olduğundan.. sadece İspanya’da değil tüm Avrupa’da çığır açan sürecin tüm arka planını ve ayrıntılarını dün yaşamış gibi hatırlıyorum. 

Bu mini “değişim dizisi”ni yazmayı, İmamoğlu’nun aslında “iktidar için değişim” manifestosunu görünce düşündüm. 

İspanya’da neredeyse yarım asır önce sosyalistleri gümbür gümbür iktidara getiren “değişim için/por el cambio” sloganı ile, İmamoğlu’nun “iktidar için değişim” söylemi arasındaki çarpıcı fark dikkatimi çekti. 

İmamoğlu, “iktidara gelmek için değişim” daveti yapıyor.

İspanyol sosyalistleri ise “değişimi yaşamak ve kalıcılaştırmak, kurumsallaştırmak için bizi seçin” diyordu. 

PSOE’nin çağrısında vurgu iktidarı almakta değil, “değişim”i hayata geçirmek üzerineydi.

Başka deyişle değişim araç değil amaçtı. 

İmamoğlu’nun manifestosunda iktidar doğrudan amaç, değişim araç olarak zikrediliyor. 

Bu mini bir ayrıntı değil, olayın tüm dinamiğini özetleyen bir ayırım. 

DİP DALGANIN GÜCÜ

Kılıçdaroğlu genel başkanlığa yapışmak adına ne kerte “altı oku” araçsallaştırıyorsa, İmamoğlu da liderlik yarışında “değişim”i araçsallaştırıyor. 

“Değişim” araçsal kullanılmasa, çok açık, net mesajlar içerirdi.

“İktidar için değişim” oysa, bile isteye bariz olarak ucu açık bırakılıyor. 

İspanyol sosyalistleri 41 yıl önce ilk kez duyduğum “değişim” damgasıyla ortaya çıktıklarında, yapmak istediklerini hiçbir muğlaklığa yer vermeksizin açıklamışlardı.

Bunlardan başlıcası AB’ine üyelik ve bu üyelik için her ne yapılması gerekiyorsa yapmaktı. Ama yalnız AB istediği için değil, “demokratik özgürlüklerin” inşası konusunda ülkede bir konsensüs ve güçlü bir dip dalga olduğu için...

Kırk yıllık baskı rejimi ardından yatağında ölen bir diktatörden sonra insanlar artık özgür, demokratik ve kasmayan bir ülkede yaşamak, diğer Avrupa ülkeleriyle makası kapatmak istiyordu. 

Bu sebeple “çoğulculuğu ve demokrasiyi konsolide etmek”, sırf dıştan dayatılan Kopenhag Kriterleri kapsamında değil, ortak bir talep ve erek olarak hissediliyordu. 

“Değişim”i sahiplenen İspanyol sosyalistleri de bu ereği hayata geçirebilecek alternatifsiz biricik parti addediliyordu. 

PSOE bu nedenle hem merkezin sağından, hem solundan oy alabilmeyi başardı ve üst üste üç dönem iktidara geldi. Buradan devam.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yurttaşlara mektup 28 Nisan 2024
Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları