Nilgün Cerrahoğlu
Nilgün Cerrahoğlu nilgun@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Lugano’dan Silivri’ye mektup...

01 Aralık 2016 Perşembe

Lugano - Evrenin sorunlarından yalıtılmış bu ufak, zengin refah adacığı bile öyle anlaşılıyor ki artık Cumhuriyet’in bitmez tükenmez çilelerine kayıtsız değil...
Zeynep Oral’la İsviçre İtalyan “PEN”in davetlisi olarak Lugano’dayız.
Lugano Üniversitesi’nde bir konuşmamız var. Ama daha önce Lugano Kanton Lisesi’ne davetliyiz...
“Cumhuriyet”in dramına ilgi Avrupa’da bundan böyle lise düzeyine inmiş durumda. Hesap edin...
Lugano’ya ilk defa genç kızlık yıllarımda gelmiştim.
Çamlar, palmiyeler, ıhlamurlar, meşeler, çınarlar arasında cennetten çıkma bir göl mekânı hatırlıyorum.
Burası da çok değişmiş.
Lugano bile -Boğaz denli olmasa da- çimentolaşmış.
Buna karşın daha şehre girerken, insanı göl kenarında güneşlenen beyaz kuğular karşılıyor.
Günlük yaşamını bir “kuğu gölü” dünyasında geçiren bir kentte dahi bundan böyle Cumhuriyet konuşuluyor. Yerel TV’ler, radyolar ezcümle Cumhuriyet’in başına gelenleri merak ediyorlar.

‘Özgürlüğü kaybetmeden sahiplenin!’
Gerçekten bizimle bu kerte ilgili olabilirler mi.. diye düşünüyorum.
Ama ilk konuşmayı yaptığımız lisedeki toplantı salonunda heyecanla beklendiğimizi görüyorum.
Okul hocalarından biri “özgürlüklerin” önemine dair bir girizgâh yapıyor.
Özgürlüklerin öneminin çoğu defa yitirildikten sonra anlaşıldığını anımsatıyor.
Öğrencilerin sorunu daha somut kavrayabilmeleri için konuyu çevrecilikle bağlantılandırıyor:
“Nasıl ki” diyor: “Çevrenin önemini çevremizi yitirdikten sonra anladıysak, özgürlüklerin de değeri çoğu kez ancak yitirildiği zaman anlaşılır. Ancak marifet özgürlükleri, geç olmadan yani yitirmeden sahiplenmektir!..”
Kanton Lisesi öğrencilerine Cumhuriyet’in yanı sıra “Yazarların neden yazdıkları” ve bizlerin “neden yazdığımızı” anlatmamız isteniyor. Zeynep de ben de “Cumhuriyet”in demokratik özgürlükler, çağdaş çoğul, laik değerler, kadın-erkek eşitliği, kadın hakları ve barışı savunan bir gazete olduğunu; ezelden beri bizim bu doğrultuda yazılar yazdığımızı anlatıyoruz.
Tüm hayatımda yazıyla haşır neşir bulunmama ve yazmayı çok sevmeme rağmen, “neden yazdığımı” ilk kez bu toplantı vesilesiyle düşündüğümü belirtiyorum...

Gönül yarası
Yazının çok yalnız bir iş olmasına rağmen gerçekte beni çoğalttığını ve bana yol boyu arkadaşlık yaptığını fark ettiğimi söylüyorum.
Yazmanın benim için en cazip yönünün bu olduğunu keşfettiğimi ilave ediyorum.
Bu işin, insanın hem iç sesinin derinliklerine ulaşmasını sağlayacak kertede yalnız, hem de başkalarına eşlik etmeyi ve başkalarına erişmeyi mümkün kılacak denli benzersiz ölçüde bir sosyallik içerdiğini vurguluyorum.
Yazarken hem yalnız ve hem çoğul olduğumuzu; yazının bizleri dünyaya açtığını; coğrafi ve insani tüm sınırları kaldırdığını; bu yüzden eşsiz oranda zenginleştirdiğini, özgürleştirdiğini söylüyor; yazının çok olağanüstü bir “yaşam dopingi” olduğunu anlatıyorum.
Cezaevinde oldukları için yazamayan arkadaşlarımızın bu sebeple boş kalan köşelerinin, içimizde bıraktığı büyük, derin sızıyı aktarıyorum.
Gazeteyi her elimize aldığımızda, birbiri ardına “rehineler” misali sıralanan Silivri tutsağı arkadaşlarımızın fotoğraflarının gönlümüzü nasıl deştiğini, o fotoğrafın büyük hüznünü ve üzüntüsünü dile getiriyorum.
Bugün arkadaşlarımızın değil gazetede köşelerini yazmak, mektup yazmak hakkından dahi mahrum bırakıldıklarını hatırlatıyorum.
Sevgili Turhan...
Sevgili Musa...
Sevgili Güray...
Sevgili Kadri...
Sevgili Murat...
Sevgili Hakan...
Sevgili Önder, Murat, Mustafa ve Akın...
Bilin ki yalnız değilsiniz.
Üzerinde kuğuların gezdiği bu ırak göl diyarında bile bizimlesiniz. Yazdığımız her sözcükte varsınız.
Düşüncelerimiz ve yüreğimizdesiniz.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

‘Belle Époque’ bitti 8 Aralık 2024
Trump, Musk ve Zweig 1 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları