Yeni Macron çağı

01 Mayıs 2022 Pazar

Batı demokrasileri, Avrupa’nın merkez üssünde bulunduğu bir kriz yaşıyor. Sosyal ağların, enformasyon kanallarının baskısıyla aklıselim sesler duyulmaz oldu. Sürekli bir öfke ve yükselme hali içindeyiz. Fransa’nın Paris komünü, 68, Sarı Yelekliler ülkesi olduğunu da unutmayalım.

Nicolas Sarkozy Fransa’nın demokrasi krizini böyle özetliyor. 

Burada iki husus çok çarpıcı: 

İlki bu “kral çıplak” itirafının tam da şu sırada demokrasilerle otokrasiler arasında cereyan ettiği söylenen bir Rusya-Ukrayna savaşı zamanlamasıyla çakışması... 

İkincisi, bu sözlerin zaten bundan 15 yıl önce “demokrasiler krizde olduğu için” cumhurbaşkanlığına gelebildiği söylenen bizatihi Sarkozy’nin ağzından çıkması.  

Üzerinde sayfalar yazılabilecek paradokslar bunlar.

Sadece şu kadarını söylemekle yetineyim: 

Fransız tarihçisi Emmanuel Todd, tam Sarkozy yıllarında (2007-2012) kaleme aldığı “Demokrasiden Sonra/Après la démocratie” adlı kitabında kritik bir yol ayrımına gelindiğini söylüyor; “Demokraside ağır bir kriz yaşanmasa, Sarkozy gibi agresif, dengesiz, narsisist, zengin hayranı, ekonomi-diplomaside kifayetsiz biri cumhurbaşkanı olabilir miydi” sorusunu soruyordu.     

Fransa demokrasisinin çürümekte, çözülmekte olduğuna dikkat çeken tarihçi, içte Müslüman göçmenleri, dışarıda da AB kapısından ötelediği Müslüman Türkleri hedef yapan, böylece Le Pen’ciliğin “normalleşmesine” katkıda bulunan Sarkozy’nin, bu çürümenin eseri olduğunu değerlendiriyordu. 

JETON YENİ DÜŞTÜ

 Eski Fransa Cumhurbaşkanı 15 yıllık bir gecikmeyle şimdi “demokrasi krizini” keşfediyor. Jeton yeni düşüyor. 

Sarkozy’nin bu açıklaması niye önemli?

Çünkü Macron artık ayyuka çıkan “demokrasi krizini”, yolsuzluk davalarıyla anılan bu eski selefini de yanına alarak aşmayı düşünüyor. 

Bir bakıyoruz ki Sarkozy, siyasi kulislerde yeniden başköşeye yerleşmiş. Tam sahneden çıktı derken en beklenmedik yerden -Macron’un 2. kez başkanlığa seçilmesi ardından “yeni bir çağ” vaat ettiği anda!- kafa çıkartıyor. 

Gel de statükocuların değişimini “her şeyin bilhassa olduğu gibi kalması için planlamak” olarak tanımlayan İtalyan yazar Tomasi di Lampedusa’yı anma...

Bir yandan “yeni çağ/değişim” vaadi verirken bir yandan da Macron’un, Sarkozy’nin “akil adamlığı” ile bir arada anılması da böyle köklü bir statükoculuğu çağrıştıyor.

Fransa Cumhurbaşkanı’nın yüzde 58’lik bir zafer sağlaması, Avrupa’ya kuşkusuz rahatlama sağladı. 

Rahatlamanın ömrünü, hazirandaki parlamento seçimleri ve Macron reformlarının çapı belirleyecek. 

Yirmi yıldan bu yana Macron 2. kez seçilebilen tek başkan. Ama aşırı sağ da bunun karşılığında yüzde 42’lik bir tarihi rekor elde etti. 

Merkez sağ-merkez sol partiler enkaz oldu. Katılım rekor seviyelerde düştü. Geride üç siyasi küme: sağ-merkez sağ (Macron), aşırı sağ (Le Pen), sol uç (Mélanchon) kaldı. 

ŞAHIS PARTİSİ OLGUSU

 Fransa’nın kuşaklar arasında ve de coğrafi fay hatlarından oluşan derin bölünmeler yaşadığı görüldü. 

Siyasi aşırılık ve popülizmler üzerindeki çalışmalarıyla ünlü siyaset bilimcisi Cas Mudde, bu tablo karşısında sorunun artık salt Le Pen’i frenleyip frenlememekten ibaret olmadığını, “liberal demokrasilerin kalbinde olup bitenlere odaklanmak gerektiğini” ifade ediyor.    

Merkezde göçen geleneksel partilerin bir başka siyasi partiyle değil, Macron’un “şahıs partisi” tarafından ikamesine dikkat çekiyor ve toplumdaki ekonomik, sosyal, demokrasi krizine “şahıs partisinin” ne kertede cevap olabileceğini sorguluyor. 

Avrupa’nın siyasi laboratuvarı sayılan İtalya’da şahıs partilerinin yükselişine Berlusconi’den beri son 20 yıldır tanık olmaktayız. 

Şahıs partileri, otokratlar, popülistler, ırkçıların pençesindeki demokrasilerin krizi özetle Macron’la çıkmadı. Eski kıtada 2000’ler başından beri şiddetlenerek yaşanıyor. 

Her büyük seçim randevusunda faşistlere, ırkçılara karşı bir baraj çekildiğinden söz ediliyor. Ama sonra her yeni seçim sınavında baraj yeni çökme tehdidi ile karşılaşıyor. 

Sistem çünkü artık salt yeni siyasi buluş/pazarlamalar ve yönetişimlerle götürülemez hale geldi. Baştan sona reset gerektiriyor. 

Macron bunun farkında. Ama gereğini ne kerte yerine getirebilecek ve Lampedusa kapanından kendisini ne kerte kurtarabilecek... Göreceğiz.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları