“Bu da nereden çıktı” demeyin. 1952’den beri (demek ki 73 sene olmuş) siyasi olayları yakından izleyen bir gazeteciyim. İlk günden bu tarihe kadar siyasette radikal söylem ve tavırları hiç sevmedim ve hiçbirine destek niteliğinde bir kelime söylemedim ve yazmadım.
Ama bugün bir istisnaya imza atacağım:
Anımsanacaktır: 2023’ün kasım başında yapılan CHP kurultayında Kemal Kılıçdaroğlu, genel başkanlık yarışında Manisa milletvekili ve partinin grup başkanı olan Özgür Özel karşısında yenik düşmüş ve CHP’nin kaderini, 51 yaşındaki bir üyesine teslim etmişti.
Özgür Özel’in yerel seçim kampanyası biter bitmez yaptığı ilk iş 21 yıldan beri ülkeyi yöneten Tayyip Erdoğan’la uygar bir anlayışla -yani radikal söylemlere başvurmayan- ilişki kurmak ve onu sürdürmek oldu.
Yerel seçimlerden CHP birinci parti olarak çıkınca “Bu pozisyonun gereği sakin, olgun ve anlayışlı olmaktır” diyerek Erdoğan’dan randevu talep etti ve görüştü. Sonraki haftalarda da buna uygun davrandı. Erdoğan da etkilenmiş olmalı ki yıllar boyu bir düşman karargâhı gibi gördüğü CHP Genel Merkezi’ni ziyaret etti.
Şahsen 1950-60 asında CHP ile iktidardaki Demokrat Parti ilişkilerinde yaşananları izlemiş olduğum ve merhum İsmet Paşa’nın tüm olgun ve dikkatli tutumlarına rağmen merhum Adnan Menderes’in tahammülsüz ve çok alıngan tavırları sonucu -o tarihte “bahar havası” dediğimiz- bu ilişkilerin kısa sürede eski haline döndüğüne tanık olurduk. Bu gidişin de demokrasimiz için hayırlı olmadığını görmüştük.
O nedenle CHP-AKP ilişkisi de bozulacak diye endişe ediyordum. Çünkü 1950-60 arasıyla içinde bulunduğumuz ortamda ciddi benzerlikler vardı. Örneğin iktidarın baskıları, rakip veya kendisi için tehlikeli gördüğü politikacı, gazeteci hatta belediye başkanı, kim varsa herkesi bir bahaneyle tasfiye kampanyası başlattı.
Nitekim iyi niyet sonuç vermedi ve çöp kırıldı.
Siyasi hayatta radikal tavırları destekleyen bazı politikacılar ve düşünürler Özgür Özel’in iyi niyetle sürdürmeye çalıştığı politikaları o sırada sert sözlerle eleştirdiler:
“Yerel seçimlerde birinci çıkmışsın. Seçmen hemen seçime git, seni ve partini iktidara getirelim demiş sen hâlâ top çevirip duruyorsun. Yapacağın ilk şey erken seçim istemek ve kampanya başlatmaktır” dediler.
Sonunda Özgür Özel de radikal söylemcilerin çizgisine geldi ve Türkiye’nin her tarafında bir “erken seçim” kampanyası başlattı.
Ben şahsen Saraçhane’deki ilk mitingin o kadar görkemli olacağını beklemiyordum. “Onun yarısı kadar topluluk yeter de artar” diyorum. İkinci gün, ilk günün iki misli, üçüncü gün onun da iki misli topluluk ile beraber özellikle Maltepe’de 2 milyondan fazla insanın Özel’i, CHP’yi ve tutuklanan, cumhurbaşkanı seçimine girmesine engel olmak için üniversite diploması iptal edilen Ekrem İmamoğlu’nu desteklemek amacıyla toplandığını görünce fark ettim ki olayları yanlış değerlendiren benim. Özellikle Şişli’de gecenin ilerlemiş saatlerinde yapılan coşkulu miting halkın kararlılığının göstergesiydi.
Bunlar ortaya koyuyor ki Türkiye artık ayağa kaktı. Atatürk bir kere daha haklı çıkıyor: “Bu millet ayağa kalktıktan sonra zor olan onu oturtmaktır.”