Sırf çocuklar mı?

17 Haziran 2023 Cumartesi

Cumhuriyet’te dün, “ÇOCUKLARIMIZ ELDEN GİDİYOR” başlıklı bir haber vardı. Anlatılan, üç gündür kayıp Abdulbaki Dakak isimli 12 yaşında bir çocuğun, Şanlıurfa’nın Ceylanpınar ilçesinde, ailesinin zoruyla gönderildiği kaçak Kuran kursunun çok yakınındaki ahırda asılı halde bulunduğu haberiydi. 

Gazete haklı olarak Elazığ’daki Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi 2. Sınıf öğrencisi Enes Kara’nın, kaldığı Nur cemaatine ait yurtta 11 Ocak 2022 günü intihar etmesi olayını da anımsatmak gereğini duymuş ve başlıktaki “Çocuklarımız elden gidiyor” hükmünü buna dayanarak koymuştu.

Konuyu bugün ele almaya zorlayan sebep ise “Elden giden sadece çocuklar mı” sorusu.

Türkiye’de eğitim, ta 1946 yılının 5 Ağustos günü Reşat Şemsettin Sirer’in, ardından da Tahsin Banguoğlu’nun Milli Eğitim Bakanlığı’na getirilmesiyle gerileme dönemine girmişti. 

O tarihten bugüne kadar Milli Eğitim Bakanlığı bünyesindeki bürokratlar arasında adı hiç söylenmeyen keskin bir mücadele sürüp gelmektedir. Bu bürokratlardan bir kısmı, eğitimin Atatürk ilkelerine dayalı bir anlayışla yapılması, karşıt anlayıştakiler ise “din” ve “ezber” ağırlıklı bir anlayışla sürdürülmesi için kavga verirler. Arada Prof. Dr. Turhan Feyzioğlu, Mustafa Üstündağ, Turhan Tayan gibi bakanlar ve Tayan’ın müsteşarı merhum Bener Cordan gibi bürokratlar Atatürkçü çizginin savunucusu olmuşlar ancak bakanlıktaki gerici enfeksiyonun kaynağını hiçbir zaman kurutamamışlardır. 

Nitekim bu kaynak, yeri gelince eğitimle ilgili yönetmeliklerde bir virgülün yerini değiştirerek, yeri gelince Talim Terbiye Kurulu’nu ele geçirerek, kısaca her fırsatta bir adım ileri giderek eğitim sistemimizi, 3 Mart 1924 tarihli Öğretim Birliği (Tevhidi Tedrisat) Yasası’nın koyduğu esas ve ilkelerden saptırmayı başarmışlardır.

Bugün Milli Eğitim Bakanlığı’na getirilen Prof. Dr. Yusuf Tekin de bakanlıktaki muhafazakâr bürokratlar kadrosundan gelen ve eğitimi dinselleştirme çabasıyla en fazla dikkati çekenlerden biridir. 

İki önceki Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk tarafından bakanlıktaki görevinden alınma sebebi de -bildiğime göre- Selçuk’un Tekin’i eğitim sisteminin geleceği için “tehlikeli” görmesidir.

Tekin AKP iktidarının -daha doğrusu Tayyip Erdoğan’ın- pek makbul gördüğü bürokratlardan biri olduğunu, bakan olmadan önce göstermiş biridir. Bunun kanıtı, Ankara’da Hacı Bayram Veli Üniversitesi rektörlüğüne getirilmesine profesörlükteki kıdemi yetmeyince yasanın değiştirilmesi, kıdem koşulunun üç yıldan bir yıla indirilmesi ve ardından rektör olarak tayin edilmesidir. 

O nedenle diyebiliriz ki Tekin’in Milli Eğitim Bakanlığı’na getirilmesi onun, “misyonunu (!) tamamlamasına” olanak sağlamak amacına yöneliktir.

Neyse ki Yusuf Tekin, 2022-2023 öğretim yılının bittiği günlerde Milli Eğitim’in başına geçti. O nedenle getireceği değişiklikleri tam olarak daha birkaç ay göremeyebiliriz. 

Bekleyelim bakalım, “elden giden” sadece çocuklarımız mı yoksa laik Cumhuriyetin elimizde kalan son parçaları da mı gidecek, hep birlikte tanık oluruz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi de sorumlu kim? 5 Ekim 2024
Hitler ve Netanyahu 21 Eylül 2024

Günün Köşe Yazıları