Yargı ve reform süreci mi?
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

Yargı ve reform süreci mi?

22.08.2019 07:30
Güncellenme:
Takip Et:

Günümüzden tam 5 asır önce I. Selim’in Suriye ve Mısır seferleriyle birlikte yaygın görüşe göre halifeliği bu toprakla­ra taşıdığı günlerde çok uzaklarda, bugün­kü Alman topraklarında bulunan Witten­berg Kilisesi’nin kapısına Martin Luther tarafından 95 eleştirel tez içeren bir bil­dirge (protesto) asılır. Reform hareketleri­nin sembolik başlangıcı olarak kabul edi­lir bu bildiri. Keşiş Martin Luther’in otori­te sahibi yönetici prenslere karşı harekete geçirdiği on binlerce köylünün daha sonra prenslerce vahşice katledilmesini savun­ması ve köylü isyancıları iblise benzetme­si, kuzeydeki reformun güneydeki Röne­sansın etkinliğini kırmak ve oralara kadar ulaşmasını bloke etmek için tertiplendi­ği iddiasının dayanaklarından biri yapılır ki çok sonraları Nietzsche tarafından yerden yere vurulur bu gerekçeyle Martin Luther.
Tam anlamıyla endüljanstan pay kapma kaygısıyla başlatılan kavga, hiç bilinme­yen ve beklenmeyen yeni form ve düzen­lerin sancılı da olsa doğumunu gerçekleş­tirir. Reformu gücü elinde bulunduran ka­tolik kilisesi değil, güç istencindeki diğer din adamları başlatmıştır. Bu tarihsel sü­reç, Büyük Özgürlük Fermanı’nda olduğu gibi reform ve hakların birileri tarafından sizlere bahşedilmeyeceği, ancak sizlerin onu kazanabileceğiniz gerçeğinin somut bir görünümü olması açısından önemlidir.
Giaordano Bruno, ortaçağda kiliseyi sorgulayarak onun bizatihi varlığının inan­cı yok ettiğini ileri süren düşüncelerini bi­limsel gerçekliklerle açıklayıp çaktığı ay­dınlanma fişeği ile karanlığı ürküttüğünde heretiklikle suçlanır. Bir ihbar üzerine tu­tuklanır ve Roma Engizisyonu’na çıkartılır.
Şekli yargılaması yıllarca sürdürülür, engizisyon her seferinde Bruno’ya sözleri­ni geri alıp almadığını, pişman olup olma­dığını sorar. Bruno ise her cevabında piş­man olacak bir eylem veya sözünün bu­lunmadığını, akıbetini bilmesine rağmen hakikatlerden geri dönmeyeceğini yineler. Engizisyonun asıl amacı, Bruno’nun öze­linde tüm sapkınları(!) terbiye etmek, dev­rilmek üzere olan kilisenin sallanan tah­tını son bir hamle ile yeniden onarmayı sağlamaktır. Bruno’nun yanlış yolda oldu­ğunu kabul etmesi, ona ait sonsuz evren görüşü ve yaradılış yazgısından dönmesi, engizisyonun onu bağışlaması için yeter­li bir gerekçedir. Bruno’nun düşüncesini inkârdansa engizisyon ateşini tereddütsüz tercihi kiliseyi çileden çıkarır ve 7 yılın ar­dından Bruno engizisyon tarafından ölüm­le cezalandırılır. Karara uygun olarak “ka­nı akıtılmaksızın eziyet edilmek suretiyle” Roma meydanında 1600 yılında soğuk bir kış günü diri diri yakılır. Yargıca son sö­zü “Ölümümü bildirirken siz benden daha çok korkuyorsunuz” olmuştur. Bruno yar­gılamasının kilisenin sonunu hazırlama­sı, yarattığı basınç, düşünsel iklim ve top­lumsal çalkantılarla Rönesans ve aydın­lanmanın kilometre taşı kabul edilmesi bir yana, içinde bir yerlerinde insanlık adına büyük bir travma, yıkım ve trajedi barın­dırdığı sabittir. Kapanmayan yaralar ve si­linmeyen izler, en küçük çağrışımda re­septörleri harekete geçirir.
Siz Avrupa’nın en büyük adliyelerini de yapsanız, kâğıt üzerinde mevzuatı da yeni­leseniz, yargı akademileri de açsanız konu gelip örneğin Barış Akademisyenleri dava­larında yargılananlara pişman olup olma­dıklarının defaatle sorulması noktasında düğümlenir, işte tam da orada sihir bozu­lur, makyaj akar. Reform, hukuk ve tarih felsefesinden, asırlar önce tutuşan Roma meydanından bağımsız düşünülemez.
İngiliz kral Yurtsuz John, kuşatma ve beraberinde gelen savaşlardaki yenilgi­sinin ve beceriksizliğinin faturasını özel­likle ekonomik anlamda halka ödetmeye kalkışınca, zaten başlangıçtan beri hoş­nutsuz olan din adamları ve soyluların ön­derliğinde ayaklanan halk, kısa sürede Londra’yı ele geçirir ve ardından kral ister istemez yenilgiyi kabul eder. 1215 yılın­da hukukun kraldan üstün olduğu, insan hak ve özgürlükleri karşısında keyfi otori­tenin hiç olmadığı kadar kendisini sınırla­dığı 63 maddelik Magna Carta Libertatum (Büyük Özgürlük Fermanı) imzalanır. Böy­le büyük kırılma noktalarının dar bir çer­çeve ve zamana hitap etmeyeceği, asırlar geçse de etkinliğinin artarak devam ede­ceği muhakkaktır. Örneğin, başlı başına hukukun ide ve manifestosu niteliğindeki 39. maddesindeki düzenlemenin hakkını teslim etmekle birlikte bir kimse hakkında yeterli kanıt olmadıkça yargılama yapıla­mayacağını belirten 38. maddesinin yargı­lama kriteri olarak mevzuatında halihazır­da kanıt değil, şüpheyi yeterli gören bizler açısından reform taslağında bugün dillen­dirilmesi, bu etkinin çağlar ve yerler ile sı­nırlı olmadığının açık bir göstergesidir.

İçerik
Reformun olmazsa olmaz uyaranı; ay­dınlık, tek ivmesi ise ancak ilericilik olma­lı, öncelikle zihni dar kalıplar yıkılmalıdır. Sağlam bir yargısal kuramı ve güçlü bir yargıç kişiliğini arzulamayan tüm düzeltim ve yenilikler reform olarak adlandırılamaz. Öyleyse reform, kelime anlamıyla yenilik, düzeltim anlamına gelse de binlerce yıllık düşünce ve insanlık tarihinin mücadele ile elde ettiği birikim ve evrim gözetildiğinde bu yeniliğin evrensel ve çağdaşa dönük iv­melenmesi halinde ancak anlam kazana­bileceğinin kabulü gerekir.
Bu evrimsel genel kabule göre o halde, mevzuatın birtakım usul ve esas hükümle­rini değiştirmek, yargı erkinde görev alan kimilerinin özlük haklarını ilgilendirir ku­rallar getirmek, bazı yeni istihdam birim ve alanları açmak, teknik ve sistemsel iş­leyişe ilişkin uygulamalarda değişikliğe gitmek gibi tasarruflar, devlet örgütünün işleyişi ve devamlılığını sağlamaya dönük sıradan, rutin ve basit düzenlemeler ma­hiyetinde kalıp bunların reform olarak su­nulması, bu kavramın da içinin boşaltıldığı savını güçlendirmekten başka bir işe ya­ramayacaktır.
Somut ve anlaşılabilir bir dille örneğin ön ödemeye veya uzlaşmaya ait suçların kapsam alanının genişletilmesi, uyuştu­rucu kullanım suçlarında savcılık aşama­sında erteleme kararı yerine mahkeme­ce yargılama sonucunda oluşacak duru­ma göre tedavi ve denetimli serbestlik ka­rarı verilmesi, infaz yasasının değiştiril­mesi tarzında tesis edilecek yeni düzenle­meler, avukatlara yeşil pasaport verilmesi düşüncesinde olduğu gibi hiçbir anlamda reform olarak kabul edilemez. Reform tas­lağı değerlendirme sürecinde bunlardan heyecanla bahsetmek, birileri tarafından bu kavrama yüklenen boşluğu meşrulaş­tırmak anlamına da gelebilecektir. Bunun yanında reform değil, uygulamaya dönük sıradan değişiklik talepleri alt başlığında bu tarz sorunlar elbet dile getirilebilir.

Pratik
2010 referandumunda bir evet ile yar­gıya bahar geleceği, gökten düze inecek yargının reform ile tanışacağı müjdelen­mişti. Evet, yargı sırça köşkten inmişti(!) ama duracağı yeri kestirememiş, son du­rak ve nihai hedef deniz seviyesi iken bu­nunla yetinmemiş, tepetaklak yerin yedi kat dibine demirlemişti. Reform adına yar­gının geldiği noktayı göstermesi açısından önemlidir.
Reform diye “olgu” yerine “somut delil” ibaresini maddeye yerleştirdiğinizde tu­tuklama oranlarında bir değişiklik olmu­yor, hatta oran tutuklama lehine artıyor­sa altyapı olarak tarif edilebilecek yeni düzenlemelerin yargısal refleks karşısın­da tek başına hiçbir getirisinin olmadığını, üstyapıyı temsilen mevcut kanun uygula­yıcılarının, şahitliğinizde ve belki de icaze­tinizle bildiklerini okumaya devam ettikle­rini, ortak ve kararlı bir irade geliştirmek­sizin atılan tüm adımların sonuçsuz kala­cağını kabulde zorunluluk bulunmaktadır.
Anayasasında laiklik ilkesi bulunan bir ülkede dinin temel nitelikleri için sakınca­lı olduğu gerekçesiyle internet sitelerinin kapatıldığı haberi düştü yargı reforma ha­zırlanırken. Oysa tam da Magna Carta’ya yapılan atıftan bahsediyor, 8 asır sonra da olsa keyifleniyorduk, ne güzel!

Arayış
Uzlaşma ile 10 tekerlekli sandalye alın­ması, infaz yasasındaki değişiklik ile hü­kümlülerin salıverilmesi, hakim yardımcılı­ğının ihdas edilmesinde arasanız da bula­mazsınız reformu.
İnsan hak ve özgürlükleri açısından ni­rengi noktası Büyük Özgürlük Fermanı’na, halen ateşi sönmeyen Campo dei Fio­ri Meydanı’na, oradan hareketle hakaret suçlarından içeri alınan lal çocuklara git­melisiniz reform için. Giz ve şifreleri ora­dadır çünkü!..

SEDAT BAYRAK
Yargıçlar Sendikası üyesi

Yazarın Son Yazıları

Çocuklarımız artık kimsesiz mi? - Özgür Hüseyin Akış

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında söylenmiş bir cümle hâlâ kulaklarımızda çınlar:

Devamını Oku
07.12.2025
Çözüm mü, çözülme mi? - Ülgen Zeki Ok

Emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki kirli emellerinin önündeki en büyük engel olan Atatürk’ü Türk halkının yüreğinden söküp atmak, yani öldürebilmek için bir gri propaganda yöntemi uyguluyor.

Devamını Oku
06.12.2025
Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Radbruch formülü ve Türkiye bağlamı - Başar Yaltı

Daha önce bu sütunlarda yayımlanan “Adaletsizliği Görmek” (Cumhuriyet, 07.11.2025) başlıklı yazımızda; adalete giden yolun adaletsizliği görmekten geçtiğini, bir hukuk düzeninde karar veren konumundaki tüm görevliler ile hukuk normlarını uygulayan tüm yetkililerin adaletsizliği görmek, önlemek ve adaleti yerine getirmekle görevli olduklarını, adaletsizliği görme yetisine sahip olmayanların yargıç ve savcı yapılmaması gerektiğini belirtmiştik.

Devamını Oku
25.11.2025
Türkiye Araf’ta - Gani Işık

Şimdilerde Türkiye’ye bir hal oldu; Cumhur İttifakı, İmralı ile hemhal oldu.

Devamını Oku
25.11.2025
Öğretmenim, canım benim! - Duran Güldemir

24 Kasım Öğretmenler Günü’nün anlamını ve önemini anlatmak için söylenecek çok söz var elbette ancak Ceyhun Atuf Kansu’nun “Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirinin bu dizeleri sanki bir başka söze gerek yoktur der gibi derin bir duygusallık içine sürüklemektedir bizi.

Devamını Oku
24.11.2025
Uçak kazasının düşündürdükleri... - Cumhur Utku

Geçen hafta Azerbaycan-Gürcistan sınırında düşen askeri uçağımızla ilgili bir tanımı düzeltelim

Devamını Oku
22.11.2025
‘Ot otlayanlar’dan bugüne - A. Celal Binzet

Günümüzün yakıcı sorunlarından birisi olan vergi, bozuk sistemin ana nedenlerinin başında geliyor.

Devamını Oku
21.11.2025
Bir döneğin anatomisi - Çiğdem Bayraktar Ör

Dün söylediğini bugün unutuyor; hayır, unutmuyor; “Dün söylediğini yutuyor”!

Devamını Oku
21.11.2025
Türkiye’de şap hastalığı neden hâlâ bitmiyor? - Gülay Ertürk

Türkiye’de hayvancılığın en büyük sorunlarından biri, aradan geçen yüzyıllara rağmen hâlâ kontrol altına alınamayan şap hastalığıdır.

Devamını Oku
21.11.2025
Dünya Çocuk Hakları Günü - Recep Nas

Çocuk Haklarına İlişkin Sözleşme, 20 Kasım 1989 günü Birleşmiş Milletler’ce kabul edilmiş, 2 Eylül 1990’da yürürlüğe girmiştir.

Devamını Oku
20.11.2025
CHP'nin iktidar kurultayı - Ziya Yergök

Türkiye’nin kurucu ve birinci partisi, iktidarın en güçlü adayı CHP, 28- 30 Kasım tarihlerinde 39. olağan kurultayını yapacak.

Devamını Oku
20.11.2025
Güvenlik kültürü üzerine - Gazi Zorer

Ülkemizin büyük kısmı aktif deprem kuşağında ve sıklıkla depremi yaşıyoruz ama esaslı bir deprem master planımız yok.

Devamını Oku
19.11.2025
Kemalizm karşıtlığının maskesi - Tunay Şendal

Türkiye, 10 Kasım’ın manevi ağırlığı altında, Mustafa Kemal Atatürk’ün mirasına yönelik tartışmaların bir kez daha alevlendiği bir kırılma anına tanık olmuştur.

Devamını Oku
19.11.2025
Gözden gönüle akan bir aydın - Mücteba Binici

Veteriner hekim Nihat Köse ile ilk karşılaşmamız, 1988 yılının ağustos ayında Samsun Sahra Sıhhıye Askeri Okulu’nda başladı.

Devamını Oku
19.11.2025
İhanet ve gerçekler - Doğu Silahçıoğlu

1914-1918 Birinci Paylaşım Savaşı’nda İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan işgaline uğrayan Anadolu; Mustafa Kemal önderliğinde başlatılan Milli Mücadele ve Kurtuluş Savaşı döneminde, ardında yayılmacı sömürgecilerin ve Saray’ın durduğu ihanet dolu bir sürece sahne oldu.

Devamını Oku
18.11.2025
Kavramların sosyal yaşamdaki etkisi - İsmail Doğan

İnsanlık bir arada yaşamaya başladığı andan itibaren sosyalleşme doğal bir gereksinim olarak ortaya çıkmıştır.

Devamını Oku
18.11.2025
Masumiyet karinesi - Suna Türkoğlu

Hukuk devletinin vazgeçilmez unsurlarından biri olan “masumiyet karinesi” veya “suçsuzluk karinesi”, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 38’inci maddesinin dördüncü fıkrasında, “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” hükmü ile pozitif hukukta da yer almaktadır.

Devamını Oku
17.11.2025
Çalışma yasalarında değişim gerekli mi? - Dr. Engin Ünsal

Yasalar da canlılar gibi zamanla yaşlanır ve işlevini yapamaz duruma gelir.

Devamını Oku
17.11.2025
KKTC 42 yaşında! - İhsan Tayhani

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulduğu 15 Kasım 1983’te dünyaya gelenler, şimdi 42 yaşındalar ve onlar, anne ve babalarından farklı olarak özgürlüklerinin güvencesi olan bir Cumhuriyetin kucağına doğdular.

Devamını Oku
15.11.2025
Erken yaşta okur yetiştirmek - Prof. Dr. Sedat Sever

Edebiyat yapıtları, Montaigne’in belirlemesiyle, “Bizim kendimizin dışına, ötemize gitmemize” kılavuz olan estetik birer uyarandır.

Devamını Oku
13.11.2025
Sosyalizm ve cumhuriyet - Kaan Eroğuz

Neoliberal küreselleşmenin 40 yılı aşkın sürede yarattığı tahribat...

Devamını Oku
13.11.2025
Hukuk devleti mi, yargı devleti mi? - Av. Erol Türk

Hukuk devleti herkesin, devleti yönetenlerin de hukuka bağlı olduğu, hukukun üstünlüğünü ve temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan devlettir.

Devamını Oku
12.11.2025
Ankara Hukuk Fakültesi 100 yaşında - Av. Ahmet AKGÜL

5 Kasım 1925 tarihinde, ilk TBMM binasının toplantı salonunda yapılan törende Ankara’da leyli (yatılı) – nehari (gündüzlü) bir hukuk mektebi açılmıştı.

Devamını Oku
12.11.2025