Cumhurbaşkanı Erdoğan Almanya seçim sonuçlarından sonra “aşırı sağcı demagogların” giderek Avrupa’da yükseldiğini, liberal demokrasilerin ciddi bir krize ve darboğaza girdiğini hatırlatarak Avrupalılara kurtarıcı olarak bir cankurtaran simiti attı: Türkiye.
Avrupa’nın ihtiyacı olan can suyunu Türkiye’nin sağlayacağını ileri sürdü. Bu durumda Avrupa’da ırkçı sağcıların yükselmesinin neden olarak göçmen karşıtı ve İslam düşmanı politikalar olduğunu belirtiyor ve bu politikalara son verilerek Türkiye’yi adeta kucaklamasını öneriyor.
Şu paragrafa bakın: “Hayat gibi siyaset de boşluk kabul etmez. Avrupa demokrasilerinde ortaya çıkan boşluğu son seçimlerde görüldüğü üzere aşırı sağcı demagoglar dolduruyor. Tabii bir de buna Batı’nın 471 gün süren Gazze’deki soykırım karşısında takındığı ikircikli tavrı da eklemek gerekiyor. Yıllardır dünyaya örnek gösterilen Batılı değerlerin insanlık için ortak bir fayda hedefinin olmadığı özellikle bu süreçte tekrar anlaşılmıştır.”.. “Aşırı sağ hareketler bugün Avrupa’da siyasetin belirleyici aktörleri haline gelmiştir.”
TÜRKİYE DEVREYE GİRİYOR
Hangi koşullarda bu konuşmayı yapıyor Erdoğan?
Trump’ın Avrupa’yı kurtarıcı rolünden vazgeçtiğini açıkladığı, NATO’yu tartışma konusu yaptığı, Grönland’ı Danimarka’dan eninde sonunda alacağını açıkladığı ve Ukrayna’ya destek konusunda tamamen Avrupa’dan ayrıldığı, diktatör dediği Zelenski’yi istifaya çağırarak Putin ile anlaşmaya başladığı koşullarda.
Artık dünya anlaşmaların, işbirliklerin, uluslararası kuralların geçerli olduğu güçlülerin dünyasına dönüştü. Baş aktörler Trump, Putin ve Şi Cinping. Ve Trump için hemen hemen tek geçerli şey de para oldu. Ukrayna madenlerine çökmek istemesine bakın. Trump ABD’de vatandaşlık ve yatırım için 5 milyon dolar değerinde Gold Kart çıkarıyor. Bu satıştan 35 trilyon dolar toplamayı umuyor (ABD’nin borcu kadar!).
BİR KİMLİK BUNALIMI
Avrupa kimlik bunalımına girdi, bütün değerleri yıkıldı, güvendiği dağlara kar yağdı.
Aslında Trump ilk döneminde Avrupalılara bu mesajı vermişti. O zaman bir Avrupa ordusu projesi hazırlıkları yapıldı. Fakat Biden gelince, yine güvenliklerini ABD’ye yıktılar ve ABD ile kârlı ticaretlerini sürdürdüler. Şimdi bu ticarette de kapıları daralıyor.
Avrupa’yı bu duruma düşüren, şüphesiz ki ABD/ NATO’nun Rusya’yı iyice küçülterek etkisi altındaki Ukrayna vb. gibi ülkeleri tamamen Avrupa’nın egemenliği altına alma politikaları oldu. Öyle ki Karadeniz’i bile NATO gölüne çevirmeye giriştiler. Rusya’nın yanıtı çok sert oldu: Egemenlik çekişmesinin en yoğun olduğu ülkede, Ukrayna savaşını başlattı.
DEĞERLİ Mİ OLDU?
Aslında evet denebilir. Zaten Erdoğan’ın açıklamaları da Avrupa’nın başının çaresine nasıl bakacağı düşünceleri çerçevesinde, Türkiye’ye ilgilerinin görünür şekilde artmasının sonucudur.
NATO Genel Sekreteri Rutte, Türk savunma sanayisine övgüler düzdü ve Avrupa ile işbirliğini artırma çağrısı yaptı. Başka şeyler de var, Avrupalıların Türkiye’de giderek artan özgürsüzlükler ortamına eleştirilerini askıya alması gibi.
Erdoğan Avrupalılara beni böyle kabul edin, içinize alın diyor, “Ekonomisi ve demografik yapısı hızla yaşlanan Avrupa’ya can suyu verecek olan da Türkiye’nin tam üyeliğidir. AB bu gerçeklerle ne kadar erken yüzleşirse, kendileri için o derece hayırlı olacaktır.”
BEKLENTİ
Erdoğan bir aralık gördü ve oradan Avrupa’nın içine bakıyor.
Şimdi bir şaşırtmaca daha yapmasını bekliyoruz, ülkesi için; Avrupa’da giderek baskı altına giren liberal demokrasiye Türkiye’de kapıları aralamalı! Tüm hukuksuz yargılamalar sona ermeli, Kavala, Demirtaş, tüm Gezi olaylarının içeriye atılan masum insanları, hepsi dışarıya, özgürlüklerine!
Siyasi mahkeme ve yargılamalardan iktidar ellerini çekmeli.
Avrupa’nın kapılarının açılmasını gerçekten istiyorsa!
Avrupa’ya bu çağrıyı yapan liderden şimdi bu cesaret bekleniyor.
Kendisine yeniden çok istediği cumhurbaşkanlığının yolunu da açacak olan hızlı demokratik atılımlardır.
Bu seçeneği ciddi olarak düşünmeli.
Evet Erdoğan nasıl Avrupa’dan imkânsızı istiyorsa biz de tam gerçekçi olup niye imkânsızı istemeyelim!
