Örsan K. Öymen

Hilafet ve ihanet

08 Ocak 2024 Pazartesi

Türkiye Cumhuriyeti laik bir ülke olarak kurulmuştur. Bu sadece Türkiye’ye ait bir özellik değildir. Dünyadaki herhangi bir cumhuriyet kategorik olarak laik olmak zorundadır. Dünyada İran gibi, adında “cumhuriyet” olup aynı zamanda laik olmayan ülkeler olsa da, bu kavramsal bir çelişkidir ve bir aldatmacadır.

Çünkü cumhuriyet, halkın egemenliğine dayalı yönetim biçimidir. Laik olmayan ülkelerde halk değil, ruhban sınıfı ve dini kurumlar egemen olur. Laikliğin olmadığı bir ülkede, halife, şeyhülislam, ulema, tarikat, cemaat, imam, haham, papaz, papa, kardinal, patrik egemen olur. Laikliğin olmadığı bir ülkede cumhuriyet ve demokrasi değil, teokrasi olur.

Halifelik makamı bu nedenle 1924 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla kaldırılmıştır. 

Hilafet çağrısı yapmak, cumhuriyeti yıkmakla ve Türkiye Cumhuriyeti’ne ihanet etmekle özdeştir.

***

AKP iktidarı döneminde, halifelik düzeninin yeniden kurulması için 1925 yılında terör eylemleri başlatan Şeyh Said’in adına bir dernek kuruldu ve Şeyh Said’in adı Diyarbakır’da bir meydana verildi. Geçtiğimiz yıl da Diyarbakır’da bir caddeye Şeyh Said’in adının verilmesi karara bağlandı. 

1 Ocak 2024 tarihinde de, AKP destekçisi sözde sivil toplum örgütleri tarafından, Filistin’deki katliamlar bahane edilerek, sloganlarla ve pankartlarla hilafet çağrıları yapıldı, Arap alfabesiyle yazılıp dini söylemler içeren bayraklar açıldı.

Laik olmadığı gibi, laik olmadığı için de, ulusal/milli ve milliyetçi olmayan, aksine ümmetçi olan odaklar, bir kere daha, Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyete meydan okuyarak, emperyalizmin uşağı konumuna düştüler.

Türkiye’deki hak ve özgürlüklerin, Türkiye’nin demokratik ve laik yapısına aykırılık oluşturamayacağı, demokrasiye ve laikliğe aykırı örgütlenmelerin, hukuka aykırı olduğu, anayasa tarafından ifade edildiği halde, sözde cumhuriyet savcıları, hilafetçi odaklar hakkında yasal işlem yapacaklarına, hilafetin ve saltanatın savcısı gibi davranmaya devam ettiler! 

***

Bunun yerine, gösteri sırasında ortaya çıkan bir tartışmada göstericilerden birisine yumruk atan Ege Akersoy adlı bir üniversite öğrencisi tutuklandı; üniversite öğrencisine tokat atan Oğuzhan Toksun adlı kişi serbest bırakıldı; bu olay hakkında sosyal medyada paylaşım yapan gazeteci-yazar Fatih Altaylı hakkında soruşturma açıldı, kendisine yurtdışına çıkış yasağı getirildi ve adli kontrol önlemi alındı.

Hukuka göre, en fazla tutuksuz yargılama gerektiren bir darp olayı tutukluluğa dönüştürüldü; düşünceyi ifade kapsamında ele alınması gereken ve soruşturmadan ziyade, eleştiri konusu olabilecek olan bir sosyal medya paylaşımı, yurtdışı yasağı ve adli kontrol uygulamasıyla sonuçlandı.

Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Bahriye Üçok, Turan Dursun, Muammer Aksoy gibi aydınlar, hilafetçi, şeriatçı, köktendinci teröristler tarafından öldürüldüğünde doğru dürüst sesini çıkarmayanlar, hilafet çağrısı yapılan gösteriye katılan birisinin burnu kanayınca, insan hakları savunucusu oldular!  

***

Eğitimi, siyaseti, devlette kadrolaşmayı dinselleştirerek; dinci yaşam tarzını herkese dayatarak; şeriatçı, hilafetçi, köktendinci odakların örgütlenmesini teşvik ederek, anayasanın 2., 14. ve 24. maddelerini çiğneyen AKP hükümetinin yolu, yol değildir!

Yapılan tüm araştırmalar, Türkiye’de halkın çoğunluğunun, Atatürk’e, laikliğe ve cumhuriyete sahip çıktığını göstermektedir. Atatürk’e, laikliğe ve cumhuriyete sahip çıkanları baskı altına almak, anayasaya aykırı olduğu gibi, halkı kin ve düşmanlığa teşvik etmek, Türkiye’yi bölmek ve parçalamak anlamına gelmektedir.

Emperyalizmin istediği de zaten budur!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları