Her şey şimdi başlıyor!

16 Ekim 2014 Perşembe

Hayatımda savaşım aslında hep kendimle oldu. Bazen kazandığım zaferler beni göğe çıkardı, bazen de yenilgimle en derinlere daldım...

Hayat düz bir yoldan ibaret değil. Büyük bir sınav olduğunu hep hatırlatıyor bize; arada amortiyi bile çok görerek...

Eğer hayat "monoton" diyebileceğiniz bir akışta sürüklenmeye başladıysa, o anlarda beklerim yeni bir fırtınayı.

"Her şey pek bir düzenli, bakalım neler olacak"

En son bir ay önce bunu söyledim...

Derken; İş-siz kaldım :)

Hayatımda yeni bir deneyim... 13 yaşımdan bu yana çalışıyorum... Ya doğum izinlerimde ya da bir işten diğerine geçerken olan boşluklar dışında bu ülkede işsiz kalmamayı başararak  yaşıyordum...

İtiraf ediyorum, ilk hafta sudan çıkmış balık modundaydım. Önce şaşkın, sonra biraz kızgın, azcık kalbi kırık... Hep bir şeyi eksik yapıyormuş hissi...

Sonrası biraz fazla panik hali...

"Eyvah, kiralar var, ay dediğin gelip geçiyor"

"İşimin güvencede olduğunu düşündüğüm için Dağhan'a Ankara'da yeni hayat kurdum. Şimdi ne olacak?"

"Oğlumu anneme emanet ettim, Siva'nın bakımı ne olacak?"

"Krediler, kartlar, taksitler"

"Eyvah, Eyvah"

Derin bir nefes al Özge. Biraz sakinleş... Hayat kapısını yine açacak sana... Her şey bir şekilde hallolur. Su akar yolunu bulur.

Son 10 yılım o kadar hızlı geçti ki, o kadar telaşlı. Şimdi serin kalma, sakinleşme zamanı...
Sakinliğin içinde, dışarıda akan başka bir hayat olduğunun farkında olma zamanı. Yenilen, daha çok yaz, anlat. Bu kendinle yaptığın başka bir savaş olsun. Telaşla değil, sürprizlere
gülümseyerek yap savaşını. Para bir şekilde kazanılır. Öğrenmeye ve sahip olduklarına şükrederek devam et.

İşte artık buradayım. Cumhuriyet'te...

Beni bilen biliyor, bilmeyenlere ya da "önyargı"larını kırarak tanımak isteyenlere anlatacağım kendimi.

Ben Özge…

Bu hayatta birçok sıfatı birlikte taşıyorum.

İnsan, kadın, sevgili, dost ve ANNE...  

17 Kasım 2007’de gözlerini bu hayata açan, açar açmaz da mücadelesi başlayan; inatçı, sevimli, şapşirik, dünya güzeli Dağhan’ın, 8 TEMMUZ 2013'TE doğan bu hayatta benim gülen
yüzüm, mucizem Siva'nın annesi...

Her anne için özeldir evladı. Büyük bir umutla bekler, sağlıklı olması için dua eder…

Ve bazı annelere Tanrı çok daha özel çocuklar verir. Evet, anne olmak zordur ama özel bir çocuğun
annesi olmak çok daha zordur! Bebeğinizi umutla kucağınıza aldığınız ilk anlardaki dayanılmaz mutluluk yerini önce hüzne ve bazen hayal kırıklığına, sonra da genellikle ‘Ben ne yaptım
da böyle oldu?’ sorusuna bırakır. Atlatırsınız o ilk şoku; ama gözlerinizdeki hüzün her gülümsemenizde yerini muhafaza eder.

‘Şimdi ne yapacağım?’ sorusuna Türkiye’de yanıt bulmak biraz zordur. Doğru doktor, doğru eğitim, doğru rehabilitasyon, doğru davranış… ‘Aman yok canım çocuğun bir şeyi,
abartıyorsun!’ tepkileri, görmezden gelen gözler, ‘Ay! Yazıık!’ fısıltıları, ‘Allah korusun!’ diye tahtaya vuranlar… Sanki bulaşıcı hastalığı varmış gibi çocuklarını uzak tutanlar, ne zaman
iyileşir soruları… Normal bir yaşantınız olmaz asla.

Tabii ki her anne-baba için odağı evladıdır; onun iyiliği, sağlığı… Ama bu, sizin yaşam biçiminize dönüşür. Sabah kalk; fizyoterapi, eğitim… Eve dön, biraz dinlen… Ama oturamazsınız;
kalkıp ‘biraz da ben çalıştırayım’ diye günlük ihtiyaçlarınızdan feragat ederek çocuğunuzun dibinde alırsınız soluğu. Yemek yemek, oyun oynamak, konuşmak, gıdıklamak bile
rehabilitasyonun bir parçasıdır çünkü. Bu yüzden aslında serbest zaman yoktur.

Yatağa yattığınızda ‘Acaba bugün çocuğumu yeterince çalıştırdım mı?’ sorusu uyutmaz sizi. Hele ki
çalışıyorsanız, bu vicdan azabı yakanızı bir dakika bile bırakmaz!

Bazen etrafınıza bakarken bulursunuz kendinizi… Diğer çocuklara, ailelere, kadınlara… Merak edersiniz, normal bir anne olmak nasıldır diye? Sizin belki aylarca öğretmeye çalıştığınız
bir hareketi, sesi, kelimeyi başka bir çocuğun şıp diye kapması ve bazen annesinin bunun değerini fark edememesi sinirlerinizi bozabilir. ‘Farkına var!’ diye sarsmak istersiniz o anneleri.

Farkına varsınlar istersiniz.

Arada kendinizi akşamın bir saati parka atar, sessizliğin ortasında bağıra bağıra ağlarsınız. Sonra hiçbir şey olmamış gibi eve döner ve sarılırsınız bebeğinize. İşte hep de böyle anlarda
öyle bir şey yapar ki o minik melek, bütün hüzün silinir yüzünüzden, gözünüzden… Derin bir nefes alır, yeniden başlarsınız.

Siva doğduğundan beri derin nefeslerim daha fazla...

Hep oğlumun bir mucize olduğunu düşündüm. Doğuştan savaşcı. Hayata kafa atan, inatla ayakta duran.

Ama Siva doğduğundan bu yana asıl mucizenin O olduğunu hissetmeye başladım.

Sağlıklı gelişen bir bebeğin bu hayattaki en büyük mucize olduğunu.

İlk bebeklik anları, başını tutması, ellerini keşfetmesi, doğrulmaya çalışması, oturması, emeklemesi, arada popo üstü düşerek yürümeye devam etmesi, kahkaha atması, sarılması,
öpmeyi öğrenmesi, "Anne" demesi, taklit etmesi, kendi çapında dans etmesi...

15 aydır tanık olduğum mucizeler işte.

Çok mu sıradan geldi.

"Eeee ne var benim bebeğim, çocuğum da bunları yaptı, yapıyor; Aynı işte, farkı yok"
Hey, güzel dostum...

Sen bir mucizeydin ve bir mucizeyle yaşıyorsun.

"Farklı gelişim gösteren" bir bebeğin, çocuğun iyi yönde gelişmesi gerçekten bir başarı.

Sağlıklı gelişimi olan bir yavruya sahip olmak, mucizenin ta kendisi.

Şimdi sen de sakin ol, izle güzel meleğini. Hayatı ve kendini keşfetmesi için ona fırsat ver. Gülümse...

Evet, daha yürüyecek uzun bir yol, aşılacak önyargılar, akıtılacak yaşlar, yaşlara karışacak kahkahalar var önümüzde…

‘Yalnız değilsin, bırakma kendini!’ denilecek, elinden tutulacak dostlar.

Ben buradayım artık, Cumhuriyet'te...

Bitmedi…

Her şey şimdi başlıyor…

Şimdi, derin bir nefes al ve şükret!

[email protected]



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları